Aksaray’ın yaklaşık 18 km. kuzeybatısında Yeşilova Kasabası sınırları içinde yer alan Acemhöyük, Anadolu’nun en önemli arkeolojik merkezlerinden biridir.[2] Çivi yazılı metinlerde kayıtlı Burušhattum veya Ulama şehirleri[3] ile bir tutulan Acemhöyük’ün, M.Ö. 3. Binden itibaren iskân edildiği, M.Ö. 2. Binin ilk çeyreğine tekâbül eden Asur Ticaret Kolonileri Devri’nde ise Anadolu’nun önemli siyasi ve ticari merkezlerinden biri olduğu bilinmektedir.[4] Öte yandan, bu kadim yerleşim yerinin en parlak döneminin, Kaneš kārumu’nun II. yapı katının bir kısmı ile çağdaş olan ve büyük bir yangınla sona erdiği düşünülen, III. yapı katı olduğu kabul edilmektedir.[5]
Acemhöyük’te gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalar Eski Anadolu tarihine ışık tutan pek çok arkeolojik eserin gün yüzüne çıkarılmasına imkân vermiştir. Özellikle; Sarıkaya Sarayı, Hatipler Sarayı ve Hizmet Binası olarak adlandırılan yapı ile bu anıtsal binaların içlerinde ele geçen çivi yazılı belgeler, fildişi ve lapis lazuli kakmalı altın aplikler, obsidyen ve dağ kristalinden yapılmış vazolar, madeni silahlar, bakır külçeler ve fildişi eşyalar Acemhöyük’ü özel kılan başlıca buluntular olarak ön plana çıkmaktadırlar.
Şüphesiz Acemhöyük buluntuları arasındaki en önemli eser grubu, üzerinde kitabeli mühür baskıları bulunan bullalar ve çivi yazılı etiketlerdir.[6] Büyük bir kısmı Sarıkaya Sarayı’nın 6 no.lu deposunda (Res. 2) sistemli biçimde depolanmış halde ele geçen[7] bu eserler içinde Acemhöyük’e ait ilk yazılı belge, üçgen biçimli bir bulla’dır. RA/45 plankarede yer alan odanın köşesinde ortaya çıkarılan bulla’nın üst kenarında, mühür sahibi Aššur-bēl-lamassī’nin isminin kayıtlı olduğu Eski Asurca bir kitabe bulunmaktadır.[8] Bu isim Kültepe metinlerinde nâdir geçen şahıs adlarından biri olup ödemelerle ilgili tutulan bir notta (BIN 6, 184: 17), yerli ve Asurlu şahıs isimlerinin kaydedildiği isim listesinde (Kt. 73/k 14: 2) ve bir mektupta (Kt k/k 20a:1) karşımıza çıkmaktadır.
Acemhöyük’te ortaya çıkarılan tarihi kayıtlar içinde Sarıkaya Sarayı’nda bulunan Asur kralı I. Šamši-Adad ve memuru Liter-šarrussu, Asur Şehir Meclisi, Mari kralı Yahdun-Lim’in kızı Nagihanum? ve Kargamış kralı Aplahanda’ya ait mühür baskılı bullalar[9] farklı bir öneme sahiptir. Bu eserlerin yanında, Eski Asur ve Eski Suriye üslubundaki diğer mühür baskıları ile etiketler Acemhöyük’ün; Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda, özellikle de Kültepe Ib tabakası ile çağdaş (M.Ö. ±1835-1719) olduğu dönemde, Kuzey Mezopotamya ve Suriye ile olan ticarî, siyasî ve diplomatik ilişkilerini göz önüne sermekte[10], ayrıca Eski Anadolu tarihi açısından önemini de pekiştirmektedir.
Etiket (Ac.12.52.)
2012 ve 2013 yıllarında gerçekleştirilen kazı çalışmaları Acemhöyük çivi yazılı kayıt arşivine Eski Asurca yazılmış iki belge daha kazandırmıştır. Bu kil belgelerden ilki 2012 yılında ele geçen bir etiket, diğeri ise 2013’te bulunan ve Acemhöyük’ten uzun zamandır beklenilen bir tablettir.
Acemhöyük’te Sarıkaya ve Hatipler Sarayı’ndan sonraki en önemli mimari yapı, 1994 yılı jeofizik ölçümlerinde tespit edilen ve 1996 yılında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan anıtsal bir binadır. Resmi işlerde kullanılan Sarıkaya Sarayı ile depo özelliğine sahip Hatipler Sarayı arasında açığa çıkarılan bu yapının, III. kat kenti ile eş zamanlı olarak yanmış olduğu ve aynı felakete maruz kalan saraylarla birlikte terk edildiği belirtilmektedir.[11] Özellikleri itibariyle “Hizmet Binası” olarak kabul edilen[12] bu yapıda, 2012 kazı sezonunda gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde, Acemhöyük’te bulunan çivi yazılı belgelere bir yenisi daha eklenmiştir. Aynı zamanda bu mühim buluntu Hizmet Binası’nda ele geçen ilk yazılı belge olma özelliğine de sahiptir. [13]
OA/37 plankarede açığa çıkarılan ve etiket[14] olarak adlandırılan bu eser 3 x 1.8 x 1.1 cm. ebatlarında olup üçgen muska biçiminde, ip delikli, gri renkte ve pişmiş topraktandır. Ön yüzünde üç satırlık Eski Asurca bir kitabe yer almaktadır. Son satırın devamı olan –na ve –áš işaretlerinin bu satıra sığmaması sebebiyle arka yüze yazıldığı görülmektedir. Etiket üzerinde herhangi bir mühür baskısı mevcut değildir.
Ac.12.52.
Ö.y. hi-id-ri
ša a-limki
ša Ar-ba-a-/na-áš
Tercüme: Arbanaš’a ait şehrin hidru’ları.
Açıklamalar:
St. 1: hid(a)ru: Eski Asurca metinlerde ilk defa tesadüf ettiğimiz bu kelime ile ilgili net bir yorum yapmak zordur. D. J. Wiseman tarafından 1953’te yayınlanan ve M.Ö. 18. yüzyıl’a tarihlendirilen bir Alalah metninde (Al. T. 359:1-2) “68 SÍG hi-da-ru a-na [Na]-di-na” ifadesi içinde geçen kelimeye “kaliteli yün” manası verilmektedir.[15] CAD H 182b’de yün için kullanılan yerel bir kelime olabileceği belirtilmekte ve şüpheli olarak, “yünün bir kalitesi” denmektedir. CDA 115’de ise Ugarit, Hurri ve Alalah metinlerine göre kelimenin yünle ilgili olduğu ifade edilmektedir.
D. J. Wiseman, metnin kopyasını da verdiği başka bir çalışmasında kelimeyi yine hi-da-ru olarak kaydetmektedir.[16] J. Oliva bu okuyuşu kabul etmekte[17], ancak Al. T. 359:1-2’de de kayıtlı Nadina şahıs adının Al. T. 360:1’de “dokumacı” nitelemesiyle geçmesinden dolayı[18], Wiseman’ın SÍG olarak okuduğu işaretin aslında UDU olduğunu, metnin kopyasını da vererek belirtmektedir. J. Oliva, bu durumda hidaru’nun Akadca ile bağlantısının daha kolay yapılabileceğini ve hadiru[19] ile irtibatlandırılabileceğine vurgu yaparak, kelimenin “hayvanların yaşı ile ilgili” olabileceğini öne sürmektedir.[20]
J. Oliva’nın da belirttiği gibi Al. T. 359: 2’de kayıtlı Nadina şahıs adı Al. T. 360: 1’de “dokumacı” nitelemesiyle geçmektedir. Bununla birlikte, hem Al. T. 359 hem de Al. T. 360’da kayıtlı şahıs adı sadece Nadina değildir. Taki-Ištar ve Ušše de metinde adları zikredilen diğer şahıslardır. Öte yandan, bu kişilerin Al. T. 360’da UDU ile değil SÍG (yün) ile irtibatlı olarak kaydedildikleri ve dokumacı Nadina’ya ait toplam 260 (talent?) yünü Taki-Ištar ve Ušše’nin f İlu-nabi’ye teslim ettikleri bilgisi mevcuttur.[21] Öyle görünüyor ki her iki tablette de bahsi geçen şahıslar aynı kişiler olmalıdır ve muhtemelen benzer bir konu ile alakalı olarak bu metinlerde kaydedilmektedirler. Netice itibariyle, J.Oliva’ya göre Al. T. 359’da UDU (koyun) ile irtibatlı olan şahısların, Al. T. 360’da SÍG (yün) ile ilgili olarak kaydedilmeleri bize göre tuhaf görünmektedir. Tüm bunların yanında J. Oliva’nın düzeltmesini yaptığı Al. T. 359:1’deki UDU işaretinin kopyası da ayrıca şüphelidir. (Bkz. Kopya. 3-4)
Akadca bazı kelimelerin -a- ile veya olmaksızın farklı telaffuzlara sahip oldukları ifade edilmekte; šikrum-šikarum, aklum-akalum ve himtum-himetum/himatum gibi yazılışlar da bu duruma örnek gösterilmektedir.[22] Buna göre biz hidru ile hidaru’yu ilişkilendirerek, metnimizde kayıtlı hidru ile Alalah metninde kayıtlı hidaru’nun bu ses değişikliklerine yeni bir örnek (hidru/hidaru) teşkil ettiği kanaatindeyiz.
Hid(a)ru ile ilgi bir diğer problem, bu nesnenin nereden geldiği veya nerede üretildiği hususudur. Metinde hid(a)ru’ların “şehre ait” (h. ša alimki) oldukları bilgisi mevcuttur. Biz biliyoruz ki Eski Asurca metinlerde çoğunlukla ālum “şehir” kelimesi ile Asur şehri kastedilmektedir. Bununla birlikte, ālum’un Anadolu şehirleri için de kullanıldığı bilinmektedir. Ancak, bu kelime bir Anadolu şehrini niteleyecekse; ālum Kaneš, ālum Šalatuwar[23], ālum Uša, ālum Armamana, ālum Habušna ve ālum Harsamna[24] örneklerinde olduğu gibi şehir adından hemen önce yazılmaktadır. Buna istinaden hid(a)ru’nun hem bir Alalah metninde geçmesi hem de Acemhöyük’ün Kuzey Mezopotamya ile olan iktisadi ilişkileri göz önüne alındığında metnimizdeki Ālimki ifadesi ile Asur şehrinin kastedildiği öncelikli olarak düşünülmelidir.
Kelimenin manası ise tartışmaya açıktır. J. Oliva’nın SÍG yerine UDU okunabileceği teklifi de yukarıda belirttiğimiz sebeplerden dolayı şüphelidir. Ancak, hem Acemhöyük’te ele geçen etiketlerin tekstil ile ilgili olması[25] hem de kelimenin Alalah metninde yün ile irtibatlı kaydedilmesi hid(a)ru’nun yünden bir çeşit özel dokuma ürünü olabileceğine işaret etmektedir.[26]
St. 3: Arbanaš: Eski Asurca metinlerde ilk defa karşılaştığımız şahıs adlarından biridir. İsmin sonunda çoğunlukla yerli şahıs adlarında görülen –áš hecesinin bulunması Arawaš, Karunuwaš, Šalkuataš ve Tudhiliaš örneklerinde olduğu gibi[27] Arbanaš’ın da Anadolulu bir şahıs olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, etiketin Hizmet Binası olarak adlandırılan yapıda ele geçmiş olması, bu şahsın burada görevli yerel bir memur olabileceğini düşündürmektedir.
Tablet (Ac.13.32)
Hiç şüphesiz Acemhöyük’teki en önemli mimari yapı anıtsal Sarıkaya Sarayı’dır. Höyüğün güney-doğusunda yer alan ve M.Ö. 2. Binin başlarından M.Ö. 17. yüzyılın ortalarına kadar kullanılan[28] saray, iki katlı olup zengin buluntulara sahip zemin katının 50 odası kazılar neticesinde açığa çıkarılmıştır.[29] Eski Anadolu saray mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan bu yapının güneyinde 2013 yılında gerçekleştirilen kazılarda, Acemhöyük’teki ilk tablet ele geçmiştir. Söz konusu tabletin Asur ve Kuzey Suriye saraylarına ait kralî ve idarî mühür baskılarının da[30] ortaya çıkarıldığı bu binada ele geçmesi, belgeyi daha da önemli kılmaktadır.
VA/51 plankarede ortaya çıkarılan bu tablet 2.2 x 2.8 x 1 cm. ebatlarında olup devetüyü hamurlu ve iyi pişmiş kildendir. Yatay dikdörtgen biçimli eser üzerinde Eski Asurca yazılmış 10 satır bulunmaktadır. Tabletin ön ve arka yüzünde kırıklar olmasına rağmen, bazı işaretler tamamlanabilmektedir. Tablette, aralarında bir kralın da bulunduğu bazı şahısların ayakkabı ve ayakkabıya ait bazı parçaları kaç kez aldıklarının kaydı mevcut olup tarihlendirme yapmamıza yardım edecek herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, belgenin ele geçtiği Sarıkaya Sarayı’nın dolgusuna ait malzemenin Carbon-14 sonuçları, tabletin Eski Asur Dönemi’nin geç evresine, ± M.Ö. 1710-1700’lere ait olabileceğine işaret etmektedir.[31]
Ac.13.32.
Ö.y. a-na šé-[ni? ]
m Ša-hi-[x]
DUMU Na-d[í-x? ]
ru-ba-u[m]
k. 5. m Ú-ki-ša
A.y. a-na ar-bi4 -š[u! ]
ša-hi-ra-[an/tim! ]
A-sí-nu-[um]
k. a-na e-[x]
10. il5 -qé-ú
Tercüme: 1-5) Ayakkabıları Nad[i…]’nin oğlu Šahi[..] (ve) kral Ukiša, 6-7) dört çift šahiratum’u (ise) 8-10) Asīnu[m] e[…] için aldılar.
Açıklamalar:
St. 1: šēnu. Kırık kısım metnin 7. satırında geçen šahiru kelimesinin Eski Asurca metinlerde šēnu ile birlikte geçişleri (CAD Š/I 97) dikkate alınarak tamamlanmış ve kelime “çarık, ayakkabı” olduğu kabul edilen šēnu ile irtibatlandırılmıştır (CAD Š/II 290, 1.a). Bunun yanında, 6. satırdaki ana arbīšu (dört kez/çift) yazılışına istinaden ifadenin ana ší-[ni-šu] (iki kez/çift) olabileceği de düşünülebilir. Fakat tabletin ebatları göz önüne aldığında kırık kısma ne [šu]’nun ne de herhangi bir başka işaretin sığması mümkün görünmektedir. Bununla birlikte, šēnu Eski Asurca metinlerde genellikle šé-né-en veya ší-ni-in olarak yazılsa da bu dönem belgelerinde benzer geçişlerini tespit edemediğimiz, ancak diğer dönem metinlerinde[32] mevcut olan ana šé-[ni? ] yazılışının bu kelimenin çoğul formu olduğu kanaatindeyiz.
St. 2-3: Šahi[…] DUMU Nad[i…]. Kırıklar sebebiyle şahıs adları tam olarak okunamamaktadır. Ayrıca, Eski Asurca veya diğer dönem çivi yazılı belgelerde benzer bir patronomik isim tespit edilememiştir. Öte yandan, kırık kısmın ša-hi-[ra-an/tim] şeklinde tamamlanabileceği düşünülebilir. Ancak, hem satırın başlangıcında şahıs adlarının önünde dikey işaretinin bulunması hem de satırın sonunda –ra ve –an/tim işaretlerinin sığacağı kadar yer olmaması ifadeyi ša-hi-[ra-an/tim] okumaya engeldir.
St. 4-5: rubā’um Ukiša. Acemhöyük’te ele geçen çivi yazılı kayıtlar içinde rubā’um “kral” kelimesi daha önce Abu-šalim’in oğlu Aššur-emūqi’ye ait bir bulla’da görülmekte ve üzerinde “Kral [….]’a, kölen Aššur-emūqi’nin mührü” ifadesi bulunmaktadır.[33] Bu satırlar, Aššur-emūqi’nin Acemhöyük Sarayı ile iyi ilişkiler içinde olduğu ve ilgili kısmın kırık olması sebebiyle ismi tespit edilemeyen Acemhöyük kralına, kendi mührünü taşıyan bir paket gönderdiğini ortaya koymaktadır. Paketi gönderen Aššur-emūqi adı Kültepe’de ele geçen Kt 87/k 257 no.lu bir borç mukavelesinde, etikette olduğu gibi, Abu-šalim’in oğlu olarak kaydedilmekte olup belgedeki tarihleme ± M.Ö. 1876’yı göstermektedir.[34]
Ukiša şahıs adı Eski Asur veya diğer dönem çivi yazılı metinlerinde geçmemektedir. Tablette şahıs adını niteleyen “kral” kelimesi nominatif halde yazılmıştır. Benzer bir ifadeye C. Günbattı tarafından yayınlanan ve Asur kralı I. Šamši-Adad’ın ölüm haberini veren tarihi bir mektupta tesadüf etmekteyiz.[35] Kt. 01/k 217 no.lu bu mühim metinde: ru-ba-um dUTU-šidIM “kral Šamši-Adad” yazılışı kayıtlıdır.
Ayrıca, 4. satırın sonuna [ša] ekleyerek ru-ba-u[m ša] Ú-ki-ša “Ukiša kralı” veya 5. satırın sonunu [(i)-um] aidiyet ekini ekleyerek ru-ba-u[m] Ú-ki-ša-[(i)-um] “Ukišalı kral” olarak ifadeyi tamamlayabilir ve Ukiša’yı bir yer adı olarak da değerlendirebiliriz. Ancak, tabletin ilgili satırlarında eksik işaretleri yazacak kadar alanın mevcut olmaması bu ihtimalleri ortadan kaldırmaktadır.
St. 6: ana arbīšu, CAD E 255’te “dört kere” manası verilerek erbēšu kelimesi ile irtibatlandırılan bu kelime leqû fiili ile ilk defa bu metinde kaydedilmektedir.
St. 7: šahirātum, šahiru kelimesinin çoğul halidir. KT VI-a, 388’de “ayakkabı”, CAD Š/I 97’de ise “ayakkabının bir parçası veya bir kısmı” manaları verilen bu kelime, Eski Asurca metinlerde sıklıkla “çarık, ayakkabı” olarak bilinen šēnu kelimesi ile geçmektedir (CAD Š/II 290, 1.a).
St. 8: Asīnu[m] şahıs adına ait son hece kırıktır. Ancak, Eski Asurca metinlerde kayıtlı Asīnum şahıs adının A-sí-nim fonetik yazılışını (ICK 3, 21a:1; 21b: 9’) dikkate aldığımızda, kırık olan işaret –um hecesi ile tamamlanabilir.[36]
Sonuç olarak; 2013 yılı kazıları neticesinde Eski Asurca tablet ele geçen arkeolojik merkezlere bir yenisi daha eklenmiş; Kültepe, Boğazköy, Alişar, Kaman-Kalehöyük ve Kayalıpınar’dan sonra Acemhöyük de Anadolu’daki bu merkezler arasındaki yerini almıştır. Eski Asurca metinlerde ilk defa tespit edilen özel isimlere sahip olmaları sebebiyle de dikkat çekici olan etiket ve tablet üzerinde tarihlendirme yapmamıza imkân verecek açık ifadeler bulunmamaktadır. Ancak, hem bu belgeler üzerindeki yazının karakteri hem de Kültepe Ib tabakası ile çağdaş olan Sarıkaya Sarayı’nın dolgusunda ve Hizmet Binası’nda ortaya çıkarılmış olmaları, bu kayıtların Eski Asur’un geç evresine ait olduklarını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, tabletin de ele geçtiği Sarıkaya Sarayı’nın dolgusuna ait malzemenin Carbon-14 sonuçları ± M.Ö. 1710-1700’leri göstermektedir ki bu tarihler de bize Eski Asur Devri’nin sonlarını işaret etmektedir.
Etiket yerli bir şahsa ait olup muhtemelen Asur’dan gönderilen hid(a)ru isimli bir eşyadan bahsetmektedir. Tablet ise aralarında Ukiša isminde bir kralın da bulunduğu bazı şahısların aldıkları eşyaların kaydı ile ilgili bilgi vermektedir. Tabletin hem Mezopotamya ve Kuzey Suriye menşeli kralî ve idarî mühür baskılarının ortaya çıkarıldığı Sarıkaya Sarayı’nın enkazında ele geçmesi hem de bir kraldan bahsetmesi, isimleri kayıtlı bu şahısların önemli kişiler olabileceğine işaret etmektedir. Bununla birlikte bu iki belge; Acemhöyük’ün Anadolu ile Kuzey Mezopotamya arasındaki iktisadi münasebetlerin azaldığı Eski Asur Devri’nin son dönemlerinde[37] Anadolu’nun belli başlı şehirlerinden biri olarak önemini koruduğunu ve bu kadim yerleşim yerinin Eski Anadolu tarihi açısından ne kadar mühim bir arkeolojik merkez olduğunu bir kez daha göz önüne sermektedir.