Amazonlar hakkında bilgiler, ilk olarak antik dönem metinlerinde ve sanat eserlerinde karşımıza çıkmaktadır. Yunan tarihinin ilk yazılı kayıtları olarak bilinen Homeros’un İlyada’sında, Klasik Yunan tarihçilerinden Herodotos’un tarih kitabında detaylı olarak tanımlanan Amazonlar Roma dönemi içlerine kadar antik yazarlar tarafından bahsedilerek tarihi kayıtlarda oldukça fazla izler bırakmıştır. Savaşçı kadın anlamında bir tabir olarak “Amazonlar”ın günümüzde dahi yansımaları sürmektedir.
Yunancada “a-mazon”, “göğüssüz” anlamına gelmektedir[1] . Erkek gibi ata binen ve savaşçı karakteriyle ünlenen Amazonların, Yunan Klasik Döneminin sanatsal alanında da oldukça büyük etkileri olmuştur. Anadolu’nun batı kıyılarındaki Yunan kentlerinin kuruluşlarıyla ilgili efsanelerde Amazonlar önemli bir konumdadırlar[2] . Geç Arkaik Dönemden itibaren vazo resimlerinde, mimari yapıların frizlerinde ve ünlü heykeltraşların heykellerinde Amazon kadınları betimlenmiştir. Bu yönüyle yakın geçmişe kadar Amazonlar hep efsanevi yönleriyle ele alınmış ve mitolojik hikayelerle paralel olarak daha çok Yunan sanatındaki rolleri ile değerlendirilmiştir. Ancak son yıllarda Ukrayna, Ural bölgelerinde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkartılan savaşçı kadınlara ait mezar buluntuları, Amazonların tarihsel gerçekliklerinin sorgulanmasını zorunlu kılmaktadır.
Yunanlı tarihçiler Amazonların, Yunanlıların doğu sınırlarında bulunan Thermedon (Terme Nehri) kıyısındaki Themiskyra’da (Çarşamba Ovası) yaşadıklarını, yurtlarının ise Güney Rusya’daki (Ukrayna) İskit Toprakları, Trakya’daki İskit Toprakları, Libya ve Kuzey Afrika olduğunu bildirmektedir[3] . Ancak tüm bu bilgiler Demir Çağı Anadolu’sundan gelmektedir. Aşağıda detaylarıyla aktarılacağı üzere Amazonların Homeros metinlerindeki Amazon figürlerinin Troya Savaşından önceki devirlerde de Anadolu’da var olma ihtimalleri gözden kaçırılmamalıdır[4] . Hitit Dönemi Anadolu’sundaki Amazonların varlığına dair tartışmalar halen sürmektedir. Ancak Tunç dönemi Anadolu’sunda Hitit metinlerinden görebildiğimiz kadarıyla Karadeniz’de oldukça savaşçı yönleriyle Hitit Krallığına zor zamanlar yaşatmış Kaşka kavimleri arasında Atlı-Göçebe toplulukların ve dolayısıyla Amazonların var olup olmadığı sorgulanmamış, bu konuda ancak Karadeniz bölgesindeki Erken Dönemlere yönelik kazı ve araştırmaların sonuçları ile anlayabileceğiz. Bu çalışmada ise Yunan tarihinde mitolojik bir karakter kazanmış olarak karşımıza çıkan Amazonların mitolojik hikayeleri ve antik yazarların verdiği bilgilerle kıyaslanarak değerlendirilecektir. Tarihsel ve Arkeolojik verilerle Kimmer-İskit Kavimleri ile Amazonların ilişkisi ve Amazon mitoslarındaki gerçeklik payları irdelenecektir.
Antik Kaynaklarda Amazonlar
Amazonlar Yunan kültüründe ve sanatında MÖ.8.yüzyıldan itibaren ortaya çıkar. Amazonlardan ilk bahseden yazılı kaynak Homeros’tur[5] . İlyada’da Amazonlar, Troyalılar’ın müttefikleri arasında geçmektedir. Priamos, Phrygia’da Amazonlara karşı yapılan bir savaşa katıldığından bahsetmektedir[6] . Ozan, Amazonlar için “antianeirai/ erkek gibi” tanımlamasını kullanır[7] . Bir başka bölümde ise Lykialı kahraman Bellerophontes’in Amazonları öldürdüğünü aktarır[8] . Amazonların, Troyalılar’ın safında savaşa girdikleri hakkındaki bilgiler Vergilius’un “Aeneas” destanından gelir[9] . Burada Amazonların, Troya savaşında Penthesilea önderliğinde hilal biçimli kalkanlarıyla savaştığından bahsedilmektedir. Troya Destanının ardından ilk tarihsel veriler Herodotos’tan gelir[10]. Amazonları Sarmat kavminin üyeleri olarak tanımlamakta ve yaşadıkları bölge ile ilgili Thermodon’u göstermekte ve İskitlerin Amazonlara “oiorpata” (erkek öldüren) dediklerini aktarmaktadır. Amazonlara ilişkin en geniş kapsamlı tanımlama Sicilyalı Diodorus’tan gelir[11]. İskitlerin mitolojik ve tarihsel gelişimini aktarırken Kafkasya ve Maeotis Gölü (Azak Denizi) civarından Trakya’ya hatta Mısır’a kadar yayıldıklarından bahseder. İskit kavimlerinden bir kısmının, Assurlar’ın baskısıyla Pontus ve Paphlagonia’ya doğru göç ettiklerini, diğerlerinin ise Media ve Tanais (Don Nehri Deltası) arasında kaldıklarını ve bunlara Sarmatlar dendiğini bildirir. Pers kralı Kyros döneminde İskit yönetiminde kadın hakimiyetinin olduğunu, Kyros’un İskit kraliçesiyle savaşmasından anlaşılabilmektedir.
Sicilyalı Diodorus, devamında Amazonların İskitli olduğunu ve Thermedon Nehri kıyısındaki Themiskyra isimli büyük bir kentte yaşadıklarını ve burada büyük bir sarayın olduğunu söyler[12]. Ares’in kızı olarak tanımladığı Amazon Kraliçesinin yasaları belirlendiğini ve savaş sırasında kadınlara liderlik ettiğini aktarır. Ona göre kadınlar kendilerini savaşta güçsüzleştirdiğine inandıkları için kız çocuklarının bebekken göğüslerini dağlarlar[13]. Bu konudan Hippokrates de[14], Maeotis Gölü kıyısında yaşayan İskitler’in Sarmatlar olarak tanındığını ve kadınlarının savaşta düşmanlarını öldürene kadar evlenemediğini bildirir. Bu kadınların sağ göğüslerinin olmadığını, bebekken anneleri tarafından kızgın bir bronz alet yardımıyla dağlandığını aktarır.
M.Ö. 3.yüzyıl sonlarında yaşamış olan Rhodoslu Apollonius, “Altın Post” arayışındaki Argonatlar’ın Karadeniz kıyılarındaki yolculuklarını anlattığı kitabında, Amazonların yaşadığı bölgelerden bahseder[15]. Amazonların başkentinin Thermodon olduğunu ve üç kavimden oluştuğunu belirtir. Bu bölgeden bahsederken, Herakles tarafından tuzağa düşürülen Amazon Melanippe’nin ve parlayan kemerini fidye olarak Herakles’e verip Melanippe’yi kurtaran Hyppolite’nin Ares’in kızları olduğunu aktarır[16]. Rhodoslu Apollonius’a göre Amazonlar, Ares ve Harmonia’nın kızlarıdır ve Ares tapınağında tanrıya bir altar etrafında koyun kurban etmektedirler. Çatısız olarak tanımlanan bu tapınakta kutsal sayılan siyah bir taşın var olduğunu ve eskiden Amazonların bu taşın etrafında dua ettiklerini bildirir[17].
Sicilyalı Diodorus’a göre Amazonların Libya ile olan bağlantısı oldukça ilginçtir[18]. Diodorus, Amazonların Thermodon bölgesinde yaşadıklarını, ancak daha eski dönemlerde Libya’da olduklarını bildirir. Libya toprakları olarak aktardığı bölgede Yunan mitolojisinde Atlas ve Hesperidlerle ilgili mitolojiye benzer bir tanımlama yapar ve sonrasında bu bölgede Khersonesus adlı büyük bir kentin kurulduğundan bahseder. Olasılıkla Sicilyalı Diodorus, yararlandığı eski dönemlere ait metinleri yanlış anlayarak Khersonesus’un Libya topraklarında olduğunu düşünmüş olmalıdır[19]. Yazardan Libya’daki Amazonların, Libya topraklarından Suriye’ye, Kilikya’ya ve oradan da Phrygia’daki Kaikos Nehri (Bakırçay) kıyılarına ulaştıklarını öğreniriz[20]. Diodorus’un metinlerinde Khersonesus’un konumunun yanlış verilmesine rağmen ulaştığımız sonuç, Amazonların Khersonesus’ta yaşamış olmalarıdır.
Amazonların yaşadığı coğrafyaya ilişkin antik metinlerden çok çeşitli bilgiler gelmektedir. Kafkasya’dan günümüzde Ukrayna sınırlarındaki Azak Denizi kıyılarına kadar uzanan coğrafya, Karadeniz’de günümüzde Samsun sınırları içindeki Thermodon nehri (Terme Nehri) kıyıları ve Trakya bağlantıları olduğu anlaşılmaktadır. Bu bilgilere ek olarak Amazonların Sicilya ve Ege Adalarındaki varlıkları hatta Libya’da bile bulundukları anlaşılmaktadır[21]. Amazonların yaşadıkları ya da bulundukları bölgelerin oluşturduğu coğrafyanın genişliği kuşku uyandırıcı gelmektedir. Ancak hepsinin ortak bildirdiği yer Thermedon Nehri kıyıları ve Maeotis Gölü kıyılarıdır. Tarihsel metinlerden yola çıkarak Amazonların ortaya çıkışı ile ilgili gözlemleri Antik Yunan Mitleri ve Sanatı üzerinde yoğunlaşarak gözlemlemek ve var oldukları bölgeleri belirleyebilmek için metinlerde Amazonlarla ilişkili olaylara dikkatli bakarak belirli bir kronoloji ve bölgesel sınırı belirlemeye çalışmak gerekmektedir. Bu verilerin gerçekliğini sorgulamak için de Arkeolojik verilerden yardım almak daha sağlıklı sonuçlara ulaşmaya yardımcı olacaktır.
Anadolu’da Kimmer – İskit Akını ve Sanattaki Yansımaları
Avrasya Bölgesi’nde ve Karadeniz Bölgesi’ndeki arkeolojik veriler aktarılarak Avrasyalı Kavimlere dair ipuçlarını daha sağlıklı değerlendirmek adına bahsi geçen Avrasya Bölgesi’nden Anadolu’ya gelen Avrasyalı atlı-göçebe kavimlerini tarihsel ve arkeolojik verilerle değerlendirilmesi, daha sağlıklı yorumlama yapmak için bir zorunluluk olmuştur. Olbrycht’in bu konudaki detaylı çalışmasında Kimmer problemini Homer’in Odysseus’u, Herodotos ve Miletoslu Hekataios’a dayandırarak tartışmaya açar[22]. Kimmerlerle ilgili ilk yazılı kaynak Homeros’un Odyssea’sıdır. Ancak detaylı bilgiler Herodotos’tan gelir. Buna göre Kimmerler İskitlerin baskısıyla Araxes (Volga) ırmağını geçerek bugünkü Gürcistan sınırlarına gelirler. Buradan iki kol haline harekete geçerek, bir kol Anadolu’ya girerken diğeri İran üzerinde Media’ya uzanır. Anadolu’daki Kimmer izlerine Sinope’den Ephesos’a kadar oldukça geniş bir coğrafyada rastlamak mümkün olmaktadır[23]. Bu konuda detaylı bir incelemeyi kapsayan, Anadolu’daki Kimmer ve İskitlerin varlığına dair kanıtların nekropol buluntularına dayanarak değerlendirildiği bir çalışmada M.Ö.8. yüzyılda İskit tehdidi ile Anadolu’ya doğru harekete geçen Kimmerler’in varlığı yazılı kanıtlar ve nekropol buluntuları ışığında ele alınmaktadır[24]. Kimmerler’e dair en eski yazılı kaynaklar Assur yazıtlarıdır(M.Ö.721-705)[25]. Bu noktada antik kaynaklardan Lydia’da büyük bir savaş sonucunda Magnesia kentinin yıkıldığı anlaşılmaktadır[26]. Starbon, Magnesia’nın Kimmerler’in Treres Kabilesi tarafından yıkıldığını ayrıntılı olarak bildirir[27]. Herodotos’a göre, Kimmerlerin M.Ö.8. yüzyılın sonlarında Phrygia topraklarına ulaştıkları ve Gordion’u tahrip ettikleri görülür[28]. Batı Anadolu’da ilerlemeye devam eden Kimmerler’e karşı, Lydia Kralı Gyges’in Asurlular’dan yardım istediği anlaşılır (Assur Kralı Asurbanipal, M.Ö.668-627). Lydia topraklarında Kimmerler’in tahrip tabakaları M.Ö.668 ve 652 olarak belirlenebilmektedir[29]. Ionia bölgesinde Miletos ve Klazomenai’de (M.Ö.652-650) Kimmerler’in tahripleri söz konusudur. Alyattes ile Med Kralı arasında M.Ö.585’teki anlaşma sonucunda zamanla Kimmerler’e dair izlerin kaybolduğu gözlemlenir.
Kimmer tahribatlarının Kıta Yunanistan’daki yankıları François vazosu üzerindeki Kimmer figürünün ismiyle birlikte belirtilmesi ile anlaşılmaktadır[30]. Sivri başlığı ile ayırt edilen Kimmer figür tipi Klazomenai lahitleri üzerindeki Yunanlılar’la Kimmerler’in mücadelesinin işlendiği sahnelerde de görülür. M.Ö.6.yüzyılda Pers hakimiyetine geçen Anadolu topraklarında Kimmerler’e dair izler kaybolsa da bu kez İskitlerin varlığı ortaya çıkmaktadır[31]. İskitler, Kimmerler’e oranla daha çok Kuzey Anadolu coğrafyasında görülür. En önemli bilgi yine Herodotos’tan gelmektedir[32]. M.Ö.6.yüzyıl’da Karadeniz Bölgesinde yoğun Yunan kolonilerinin kurulmasıyla Yunan ve İskitlerin dostça denilebilecek bir ilişki kurmuş olabilecekleri düşünülmektedir[33]. İskit kurganlarından Yunanlı vazolarının bulunması ve Yunan vazolarında İskitli figürlerin savaş sahneleri dışında betimlenmesi bunun kanıtı olarak kabul edilebilir[34].
M.Ö.8.yüzyıldan sonra İskitlerin İran topraklarındaki istilaları nedeniyle Perslerle İskit ilişkilerinin gerginliği, Afyon/Dinar’da Kelainai’da Persli bir komutana ait tümülüsün mezar odasında Perslerle İskitler arasındaki mücadeleler Perslerin kazandığı bir savaş şeklinde anlatılmıştır[35]. Tümülüs M.Ö.480 civarına tarihlenmektedir. Ionialılar’ın Kimmerler’e karşı kazandıkları başarıları aktardıkları Klazomenai Lahitleri[36] gibi Perslerin İskitlere karşı zaferlerini resmettikleri tümülüs resimleri M.Ö.5. yüzyılda Yunanlıların Amazonlarla mücadelesini anlatan “amazonamachi” sahnelerinin hem benzer nitelikte hem de çağdaş olmaları ile paralellik kurmaya yardımcı olacak ipuçlarıdır.
Yunan Sanatında Amazonlar
Bu konuda en belirgin somut veri Yunan sanatında Amazon betimleri olarak karşımıza çıkmaktadır[37]. Zira Amazonlarla ilgili çalışmalar genelde Yunan sanatındaki varlıkları üzerine yapılmıştır. En erken sanatsal örnekler M.Ö.6.yüzyılın sonlarına ait vazo resimlerinden gelmektedir[38]. Herakles ve Amazon mücadelesini konu alan betimler, antik metinlerde geçen Herakles ve Amazon Hyppolite arasındaki mücadele hikayeleri ile örtüşmektedir. Bu metinlerde Amazonlar Thermodon bölgesinde yaşayan savaşçı, erkek gibi ata binen kadınlar ve ilginç olan da Ares’in kızları olarak tanımlanmalarıdır[39]. M.Ö.5.yüzyılda ise Yunanlılar ile Amazonlar arasındaki savaş özellikle mimari heykeltraşlıkta en sevilen konulardan biri haline gelmiştir[40]. Mitolojide Herakles’in Amazon kraliçesi Hyppolite’yi öldürmesi ve ardından kardeşi Antiope’yi Theseus’un kaçırması üzerine Amazonlar Attika’ya saldırmışlardır[41]. Atina’yı kuşatan Amazonlar, Antiope’nin Theseus’un yanında yer almasıyla çekilmişlerdir. Amazonlarla Yunanlıların savaşlarının anlatıldığı sahneler genel olarak “amazonamachi” olarak adlandırılmaktadır. Bununla ilgili en bilinen örnekler arasında Parthenon’un batı duvarları üzerindeki metoplarda ve Parthenon’un kült heykelinin kalkanı üzerinde, Bassae Apollon Tapınağı’nın frizlerinde ve Olympia Zeus Tapınağının kült heykelinin oturduğu taht üzerinde betimlenen heykeltıraşlık eserleridir[42].
“Amazonamachi” konusunun özellikle tapınakların duvarlarında tercih edilmiş olması yaygın olarak Yunanlılar’ın M.Ö.480’de Persleri yenilgiye uğratmalarını temsil ettiğine inanılmaktadır[43]. Yunanlı olmayan (barbar) toplumlar üzerinde Yunan toplumunun üstünlüğünün simgesi olan bu konu M.Ö.380’lerde Lykia’da Trysa Heroon’unda ve M.Ö.350’lerde Pers Satrabı olan Mausolos için yapılan Mausoleion’un duvarlarına da ünlü heykeltraşlar tarafından işlenmiş olması, “amazonamachi”nin Yunan üstünlüğünü simgeleyen bir tema olmaktan çok Yunan sanatının sadece “zaferi” simgeleyen revaçta konulardan biri olabileceğini akla getirmektedir[44]. Bu açıdan bakıldığında Amazon kraliçesini öldürerek zafer kazanan Herakles, Theseus ve Akhilleus gibi kahramanların betimlerinin Yunan sanatına girdiği M.Ö.6.yüzyıldan itibaren çok yaygın olarak kullanıldığı unutulmamalıdır[45]. Amazon betimlerinde dönem içerisinde farklılaşan Amazon tiplerinin varlığı, Yunanlıların Amazonlarla karşılaşıp karşılaşmadıkları sorusunu da akla getirmektedir. Olasılıkla M.Ö.8-7.yüzyıllarda bir ya da birkaç kez kadın savaşçılarla karşılaşmış olabilecekleri ve Yunan kültüründe olmayan kadın savaşçı imgesinin şok etkisi yarattığı ve zamanla efsaneleşerek Yunan mitolojisinde yerini almış olabileceği daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Zira İlyada’da Priamos’un, Phrygia’daki savaşta Amazonları gördüğünü anlatması bunun bir yansıması olarak kabul edilebilir[46].
Yunan Sanatında Amazonların betimlenme şekli de aslında Yunanlıların Amazonları nasıl algıladıklarını anlamaya yardımcı olabilecektir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Yunan sanatında Amazon figürlerinin iki tipte betimlendiğini görürüz: “Grek Savaşçı Tipi” ve “Doğu Savaşçı tipi”[47]. Eraslan’a göre Grek tipinde Amazon kadınları kısa khiton giymiş, zırhlı ve miğferli betimlenmişlerdir ve daha çok MÖ.7 ve 6. yüzyıl vazo resimlerinde karşımıza çıkmaktadır[48]. Doğu tipinde ise İskit, Thrak, Pers, Anadolu savaşçı tipleri ile betimlenmişlerdir. Sivri uçlu şapkaları, ok ve yaylarıyla İskit, yarım ay biçimli kalkanları ile Thrak, pantolonları ile Pers ve çift başlı baltaları ile Anadolu özelliklerinin birleşiminden oluşan bir betimlemeyi yansıtırlar[49]. Bu türdeki betimlemeler de M.Ö.6. yüzyıldan M.S.5. yüzyıla kadar uzanan bir dönemde yaygın olarak kullanılmıştır. Vazo betimlerinde işlenen konular da Herakles’in Hyppolite’yi öldürmesi, Theseus’un Amazonlarla mücadelesi ve Akhilleus’un Penthesilia’yı öldürmesini konu almaktadır[50]. M.Ö.5.yüzyıldan itibaren heykel sanatında görülen Amazon figürlerinin ise kısa khiton giymiş ve tek göğsü açık olarak betimlendiği görülür[51]. Yunan sanatında ustalar kendilerinden istenen konuyu resmedebilmesi için başlarda aşina olduğu Yunanlı tipi kullanmış olmalıdır. Ancak Amazonlarla ilgili daha fazla bilgi sahibi olduktan sonra, Yunan sanat hafızasında var olan Kimmer ve daha sonra İskitli figürlerinden yola çıkarak “barbar” (Yunanlı olmayan) bir kavme ait Amazonların figür tipleri değişime uğramış olmalıdır. Ancak kısa khitonlu “Yunanlı Tip” ise Amazonların “antianeirai/erkek gibi” tanımı ile örtüşen ve Yunanlılar için ayrı bir anlam ifade eden sembolik bir tip olarak geç antik döneme kadar devam etmiştir.
Amazonların savaşçı kadın figürleri olarak gerek mitoloji gerekse de sanattaki yansımalarını gördükten sonra, Batı Anadolu kıyılarındaki Yunan kentlerinin kuruluş mitoslarında da Amazonların önemli ölçüde yer alması değerlendirilmesi gereken diğer bir konudur.
Yunan kent-devletlerinin (polis) her birinin barındırdığı etnik yapıya konuma da uygun olarak kuruluşu ve kaynağına dair mitolojik bir kökene sahip oldukları bilinmektedir[52]. Mitolojik zaman ve mekana dayalı olarak Amazonların varlığı Troya savaşlarından önceye gitmektedir ve Troya’nın sınır komşusu olarak algılanmaktadır[53]. Homer destanlarına dayalı dünyada Amazonlar, Yunan şehirlerine ismini veren kahramanlar olmalarından ziyade Yunanlıların düşmanı olarak ünlenmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında başlangıçta Yunan şehirlerinin kurucuları olarak genelde erkek kahraman ya da tanrıların yoğunluğu göze çarpar. Neredeyse tüm şehir isimleri feminen olmasına rağmen mutlaka bir kurucu erkek kahraman ya da tanrıyla ilişkilendirildiği görülür. Batı Anadolu’da MÖ.8. yüzyıldan M.Ö.4. yüzyıla kadar uzanan süreçte Amazon kraliçelerinin adına kurulduğuna dair kuruluş mitosları bulunan çok sayıda kent bulunmaktadır. Bunlardan Myrina, Kyme, Pitane, Priene, Ephesos, Smyrna en ünlüleridir[54].
Strabon, Anadolu’da birçok şehrin Amazonlar tarafından kurulduğunu ve bu şehirlerde kurucularının mezarlarının ve diğer anıtlarının da bulunduğundan bahsetmektedir[55]. Bu kentlerden Ephesos kentinin kuruluşuna dair Pausanias’ın aktardığı Amazon mitosuna göre, Ionialı göçmenlerin buraya gelmesinden daha önceki tarihlerde Artemis kültünün var olduğunu ve Amazonlar tarafından kurulmuş olduğu bilgisini aktarır[56]. Sinope’nin isim kaynağı olarak bir Nymphe’nin ismi olduğu ya da bu bölgenin kralı ile evlenen bir Amazon’dan aldığı öğrenilmektedir[57].Hekataios, Kyme’nin Amazonlara ait ya da onlara adanmış bir yer olduğu bilgisini aktarmaktadır[58]. Ona göre, erken kaynaklarda Aeolia kentleri ve onlardan biri olan Kyme’nin Tantalos, Pelops ve Agamemnon’un ardılları tarafından kuruldukları aktarılsa da, Kyme’de kurucusu olduğuna inanılan Amazon için bir kült olduğu anlaşılmaktadır. Sonrasında Sinope, Ephesos, Smyrna ve Myrina, Amazon geçmişine sahip olduğunu iddia eden kentler olarak görülmeye başlanır. Blok, kentlerin mitolojik kaynaklarını Amazonlara dayandırma geleneğinin oldukça hızlı bir şekilde yayıldığına dikkat çekmektedir[59]. Tacitus, Smyrna ile ilgili verdiği bilgiler arasında, kentin Tantalos tarafından, Theseus tarafından ve hatta Amazonlardan biri tarafından kurulduğuna dair efsanelerden bahseder[60].Özellikle kuruluşu Arkaik ve Klasik Dönemlere uzanan kentlerin mitolojik kahramanlarla bağlantılı kuruluş efsanelerinin diğer kentler arasında ayrıcalık kazandırdığından dolayı yaygın şekilde görüldüğünü vurgulamaktadır. Amazonların Arkaik ve Klasik Dönemlerde Yunan mitolojisi ve sanatında oldukça yaygın görülmesi ile revaçta bir konu olmasıyla bağlantı kurulabilmektedir.
Yunan kentlerinin yapısına baktığınızda Miken Döneminden bu yana süreklilik arz eden kentlerin kuruluş mitoslarının bulunduğu Atina örneğinde olduğu gibi, toprak-bölgeyle ilişkili olduğu görülür. Anadolu’daki kentler ise özellikle MÖ.1.bindeki yoğun Ion göçünün ardından ya da MÖ.8. yüzyılda ağırlık kazanan Koloni Döneminde kuruldukları görülür. Hellenistik Dönemde, Büyük İskender’in politikaları ile paralel olarak kentlerin yeniden kurulması ya da yeni kurulan kentlerin varlığı bilinmektedir. Böylece Anadolu’daki Yunan kentlerinin üç şekilde ve üç dönemde kuruldukları anlaşılmaktadır. Yunan polislerinin kuruluşlarından sonra halkının birlik ve beraberliğini sağlayabilmek için tanrısal ya da mitolojik kahramanlara dayalı kuruluş mitosları oluşturdukları gözlemlenir. Koloni Döneminde kurulan şehirlerin orakl’in görevlendirdiği kişi ya da kişilerce gerçekleştirildiği bilinmesine rağmen şehirlerinin kurucularına heroize ederek yücelttikleri ve onlar için önemli mezar ya da kutsal alanlar yarattıkları bilinir. Hatta tanrılar ya da kahramanlarla mitolojik efsanelerin ortaya çıktığı görülür. Böylece kentin kuruluşu ile ilgili tanrısal bir bağlantı sağlayabilmektedirler. Bu geleneğin Miken Dönemindeki kahraman mezarlarında kutsal sunumlar yapma geleneğiyle doğrudan bağlantılı olduğu ve bu inancı beraberlerinde getirerek yeni kurdukları kentlerde de yaşatmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır. Böylece polis’in resmi ve dini birliği sağlanabilmekteydi. Böyle bir gereksinim Koloni Döneminde kurulan kentlerde yerel halk ile yeni gelen halkın kaynaşması ve ortak bir kent bilincini oluşturmak amacıyla tercih edildiği açıktır[61]. Kent merkezinde oluşturulan kutsal alanlarda kurucu tanrı ya da tanrıçalar ve yerel halkın inanışlarıyla bağlantılı bir kült oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Özellikle Koloni Döneminde kurulan kentlerde kentin önceki sakinleriyle bir tür anlaşmayı sağlayacak mitler kabul görmektedir. Böylece kentin dış dünyayla ilişkisi sırasında kullanılacak bir kimlik yaratılmış olmaktaydı. Bu durum, Hellenistik Dönemde kurulan kentlerde yerel tapınım gören tanrısı ile Yunan tanrılarının kaynaştırılması ve ortak bir kült yaratılması ile sağlanırken, Roma Döneminde daha çok İmparatorların yerel tanrılarla ilişkili betimlemeleri ya da kült alanlarının kurulması daha yaygın olarak görülmektedir. Bu durum daha eski dönemlerdeki uygulamaların anlaşılabilmesini sağlamaktadır[62].
Yunan kentlerinin mitolojik kökenini oluşturma kaygısını anladıktan sonra bu mitlerin “başlangıç/ortaya çıkış” ile ilgili konulara açıklık getirdiği ve aslında bir miktar gerçeklik barındırdıklarını unutmamak gerekmektedir[63]. Erhat tarafından Amazonlar başlığının giriş kısmında, Anadolu’nun efsanelerinin gerçeklere dayandığı ve yaşamış kişileri konu alındığı vurgulanmıştır[64].
Anadolu’da Yunanlılar ve yerleşik kültürler arasındaki kaynaşma süreci mitlerin ortaya çıkışını anlamada yardımcı olacak bilgiler vermektedir. Yunanlılar Batı Anadolu kıyılarına göç sürecinde bölgede hali hazırda yerleşik olan Lelegler, Karialılar, Phrygler ve Lydialılar ile yoğun ilişki içine girmişlerdir[65]. Kyme ve ve Smyrna Phrygia ve Lydialılarla komşu oldukları için en iyi örneği oluşturmaktadır. Kyme’nin bir dönem Lydia tarafından ele geçirildiği, Phryg Kralı II.Midas’ın Kymeli bir kadınla evlenmesi kültürler arası etkileşimi ve bu bölgedeki kentlerin kültürlenme süreci hakkında en iyi örnektir. Böylece mitlerin de kültürden kültüre nasıl aktarıldığı daha iyi anlaşılacaktır[66]. Phrygia tanrıçası Kybele’nin Yunan pantheonuna girmesi ya da Yunan Artemis’ine Lydia Kralı Kroisos’un bağışta bulunması bu kaynaşmanın örneğidir.
Anadolu’daki bu Yunan kimliği ile bilinen bu kentlerin Amazonlarla ilişkisine gelince; Blok, Kyme örneği ile bir yaklaşım önermektedir. Ona göre, Yunanlı polisi olan Kyme’nin kuruluş mitosu Agamemnon’un torunları, dolayısıyla Troya savaşıyla bağlantılıdır. Ancak bu Kyme’nin yerel halkını temsil etmiyordu. Bu nedenle kentin Amazon kimliğinde bir kadın kahramanla ilişkilendirilmesi, Homer Destanlarında da yer alan böylesi bir kadın figürü ile hem Yunan hem de yerel halkın kültürünün temsil edilebileceğini önermektedir. Zira Amazon’un destansı kaynağı “erkekle eş” anlamıyla da Yunan kültürünün erkek egemen yapısı ile de örtüşüyordu. Teos’un andron’unda bulunan Amazon’un hikayesinde Yunanlı olmayan bir kralla yaptığı evlilikten bahsedilir. Böylece yerel halk ile Yunanlıların evlilik ilişkilerini de temsil ediyor olmalıdır.
Blok’un bahsettiği Kyme’nin bir başka kuruluş mitosuna göre, Pelops tarafından kurulan şehir daha sonra Amazon Kraliçesi Kyme tarafından ele geçirilir ve kente kendi ismini verir. Yunanlılar gelmeden önce burada yaşayan yerel halkın varlığını temsil edecek bir kuruluş mitosunu gönüllü olarak kabul ettiğini önermektedir. Amazonların kurucusu olarak bilinen kentlerin Sinope’den, Troya’yı da içine alan bölgeye Aeolia’yı da ekleyerek Kuzey Batı Anadolu’da yoğunlaştığı belirtilir. Amazonların genellikle kentlerdeki Yunan varlığının görülmesiyle yerel unsurların temsili olarak İlyada’ya kadar geri giden, Herakles ve Theseus ile devam eden Yunanlıların düşmanı ancak onlarla eşit güçteki bir topluluk olarak tanımlar. Amazonların gerçekte var olup olmadıklarından ziyade destansı kimlikleriyle yerel ve feminen inanışın simgesinin yerine geçirilen şehrin yeni yaratılan kimliği olarak kabul eder.
Tüm bu değerlendirmelere ek olarak Amazonların köken problemi üzerine yapılan değerlendirmelerde aslında Geç Tunç çağında Rusya steplerinden Anadolu’nun kuzeyine ve Trakya’ya kadar uzanan coğrafyada varlıkları kabul edilen Atlı-göçebe kültürlerin varlığıyla bağlantı kurulması söz konusudur. Amazonlarla ilgili ilk bilgilerin Homeros’un Troya savaşı ve Priamos’un savaş öncesinde Phrygia’da Amazonlarla karşılaştığı bilgisi bu öneri üzerinde düşünmek gerektiğini göstermektedir. Amazonların kült kaynağı olarak Ares, Artemis ve Kybele/ana tanrıça inancından yola çıkarak Hitit tanrısı İştar ile bağlantı kurulmaya çalışılsa da yeterli kanıt olmaması bu konuya şüpheyle yaklaşılmasına neden olmaktadır. Oysa Geç Tunç çağında Hitit coğrafyasının kuzeyi ile ilgili bilgilerin sınırlı olması, Karadeniz Bölgesinde Kaşka kavimleri arasında atlı-göçebe kültürüne dair ipuçlarının aranmasını güçleştirmektedir. Bu bölgede yaılacak Arkeolojik çalışmalar neticesinde elde edilecek verilerde, atlı-göçebe kültürlerin Karadeniz’de Geç Tunç çağındaki varlığına dair kanıtları aranması bu konudaki şüpheleri de giderecek ve Yunanlıların Atlı-Göçebe kültürlerle daha erken dönemlerde karşılaştıkları ve Demir Çağı içerisinde de bu bilgilerin Yunan sanatında babar tanımlarını etkilediği ve zaman içerisinde de sanata yansımalarının gerçekleştiği anlaşılabilecektir. Aynı şekilde Anadolu’daki Yunan polislerinin kuruluş mitoslarında Amazonların varlığı da anlam kazanacaktır.
Amazonların Ana Tanrıça İnanışı
Amazonların anaerkil yapılarının ana tanrıça inancıyla ilişkili olduğu bilinmektedir[67]. Kafkaslarda ve Kuzey Karadeniz’de İskit Döneminde ve Anadolu’da eş zamanlı olarak ana tanrıça inancını gösteren ipuçları mevcuttur[68]. Anadolu’da Kybele, Artemis, Demeter vb., Amazonlar tarafından kurulmuş olduğuna inanılan Efes’in Artemis inancının kentin kuruluşundan önce var olması örnek gösterilebilir. Ukrayna’daki kurganlarda bulunan ana tanrıça figürünün bronz ayna ya da küpeler üzerinde betimlenmesi de İskitlerdeki bu inancın varlığını gösteren kanıtlar olarak alınabilir. Amazonların Aytanrıçası Ma ile ilişkili Artemis Tauropolos’a inandıkları ve onun için kurbanlar kestikleri bilinmektedir[69].
Volga ve Ural Bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda yüksek statüdeki kadınlara ait mezarlarda silahlar ve at koşum takımlarının yanı sıra taş altarlar gibi ritüel fonksiyonu olan bulgular[70] bu kadınların savaşçı yönlerine ek olarak dinsel bir kimliklerinin de var olduğunu göstermektedir.
Don Nehri yakınlarındaki kurganlarda yapılan kazılar sonucunda, Yunan sanatı ve metinlerinden bilinen savaşçı kadınlar, Amazonların gerçekte var olduğunu gösteren ipuçlarını sundukları anlaşılmaktadır. Davis-Kimball mezar buluntularına göre yaptığı değerlendirmede kadın savaşçı mezarlarının göçebe Sarmat toplumunun üyeleri olduğunu; ait olduğu zaman dilimine ve bölgeye göre çeşitlilik gösteren dinsel objeler olsa da hepsinin ortak özelliğinin başlangıçta ana tanrıça olarak ortaya çıkan inancın, bu kültürde “hayvanlar hakimi tanrıça” olarak tapım gördüğünü ve daha sonra Kybele’ye dönüştüğünü aktarmaktadır[71]. Herodotos’a göre Kybele, İskitlere Anarkharsis tarafından getirilmiştir[72].
Amazonların Yunan savaş tanrısı Ares ile ilişkilerinden Rhodoslu Apollonius bahseder[73]. Amazonlar’ın Ares’in kızları olduğu ve onun tapınağında tanrıya bir altar etrafında, koyun kurban ettiklerini belirtir. Çatısız olarak tanımlanan tapınakta kutsal sayılan siyah bir taşın olduğu ve eskiden Amazonlar tarafından dua ederken kullanıldığı anlaşılmaktadır[74]. Bu noktada Rhodoslu Apollonius’un tanrı Ares ile ilişkilendirdiği çatısız bir tapınaktaki kutsal siyah taşın, aslında başka bölgelerdeki kanıtlar ışığında Kybele tapımı ile ilgili önemli bir öge olabileceği akla gelmektedir. Böylece Apollonius’un, kültü doğru tanımladığı ancak yanlış tanrıyla ilişkilendirdiği anlaşılır[75]. Phryglerin en önemli dinsel figürü olarak bilinen Kybele’ye ait olan Pessinus’taki(Eskişehir) tapınakta bir göktaşı olduğu düşünülen kara bir taş olduğu bilinmektedir[76]. Bu taşın Ana Tanrıça inancının doğmasında önemli bir unsur olduğuna inanılmaktadır.[77] Karadeniz’deki Avrasyalı atlı-savaşçı göçebe kültüre ait bulguların da ele geçtiği bir merkez olarak yukarıda bahsettiğimiz Amasya’daki Oluz Höyük’te M.Ö.600-500’e tarihlenen mimari yapının Kybele (Kubaba) Tapınağı olduğu anlaşılmıştır[78].
Olasılıkla M.Ö.8.yüzyılda ilk Kimmer akınları sırasında Phryglerle kurulan ilişkiler sonucunda Anadolu’nun yerel tanrısı Kubaba/Kybele ile tanışmış olan Kimmer-İskit ve dolayısıyla Amazonlar, kısa zamanda ana tanrıça inancını benimsemiş olmalıdır[79]. Antik metinlerde Thermodon Bölgesindeki Amazonların kutsal sayılan kara bir taş etrafında dua etmeleri ve Güney Rusya, Ukrayna’daki İskit Dönemine ait kadın savaşçılara ait mezarlarda ele geçen ana tanrıçaya ait kült objeleri ışığında Amazonların ana tanrıça inancını M.Ö.6 yüzyıldan itibaren benimsedikleri ortaya çıkmaktadır. Oluz Höyük’te bulunan Kybele Tapınağının temellerinin de Amazonların yaşadıkları döneme ait olabileceği de değerlendirilmelidir.
Amazonlara Dair Arkeolojik Kanıtlar
Antik Dönemde İskit Bölgesi olarak bilinen alan, doğuda Altay Dağları ve batıda Trakya arasında uzanan “Avrasya”dır[80]. Antik kaynaklarda İskitlerin yaşadığı bölgelerle ilgili bilgiler de Karadeniz’in kuzeyinde, Danube (Tuna) ve Tanais (Don) Nehirlerinin arasındaki Maeotis Denizi geçmektedir. Bu bölgede, arkeolojik verilere göre MÖ.7.yüzyıldan 3. yüzyıla kadar uzanan bir süreçte İskit varlığı bilinmektedir[81]. Herodotos ve diğer antik yazarlara göre Amazonların yaşadıkları bölgenin, Karadeniz’in güneyindeki Thermodon olduğu ve Amazonların İskitlerle kaynaşması ile Sarmat kavminin doğduğu bilinmektedir[82]. Guliaev, Herdotos’un Amazonların Sarmat oldukları bilgisine, 1960-70 döneminde Volga ve Ural Bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen sonuçların desteklediğini belirtmektedir. Bu kazılarda zengin kadınlara ait mezarlarda silahlar ve at koşum takımlarının yoğunluğu dikkat çekmektedir. Mezar buluntuları arasında taş altarlar gibi ritüel fonksiyonu olan bulgular[83], bu kadınların savaşçı yönlerine ek olarak dinsel bir kimliklerinin de var olduğunu göstermektedir. 1991’de Tuna ve Don Nehirleri arasında yaşları 16 ile 30 arasında değişen kadınlara ait 112 mezar bulunmuştur[84]. Ukrayna’daki mezarlarda genel olarak bronz bilezik, kolye ve ayna gibi süs eşyalarının yanı sıra çok sayıda bronz ok başı ve mızrak ucu, savaş kemeri olarak tanımlanan deri üzerine demir plaka kaplanmış şekilde bulunmuştur[85]. Bir mezardaki kadın iskeletinin diz kısmında saplanmış bir ok, ölen kadının bir savaşta öldüğünü düşündürmektedir[86]. Bu mezarlar sayesinde genç yaşlarda öldükleri ve bazı mezarlarda kadın iskeletiyle birlikte bebek ya da çocuk iskeletlerinin birlikte gömülmesi nedeniyle bunların bakire değil evli ve çocuklu olduklarının da anlaşıldığını belirtmektedir. Don nehri yakınlarında bulunan mezarlar genel olarak M.Ö. 5-4. yüzyıllara tarihlenmektedir[87]. M.Ö.4.yüzyıla tarihlenen bazı mezarlarda Grek vazoları ile birlikte İskit hayvan stilini yansıtır objelerin birlikte bulunmaları ve bu mezarların zengin ve asil kadınlara ait olduğunu gösteren çok sayıda mücevher ve silahların varlığı, antik dönem metinlerinin tanımladığı Amazon tipini doğrulamaktadır[88].
Guliaev bu mezar bulguları ile M.Ö.6.yüzyılın sonundan itibaren Amazonların Don Bölgesinde yaşadıklarını ve Herodotos’un Sarmat kadınları olarak tanımladığı kadın savaşçıların İskit Devletinde savaşçı olarak hizmet eden kadınlar olabileceğini göstermektedir[89]. Ona göre Sicilyalı Diodorus’un belirttiği gibi İskitli kadınların askeri anlamda erkeklerle eşit durumda görev yaptığının da kanıtıdır[90].
Don Nehri yakınlarındaki kurganların, Yunan sanatı ve metinlerinden bilinen savaşçı kadınlar olan Amazonların gerçekte var olduğunu gösteren ipuçlarını sundukları anlaşılmaktadır.
Davis-Kimball tarafından yapılan Avrasyalı kadın savaşçıların varlığına ilişkin çalışmalarda, Güney Sibirya-Kazakistan arasında ve Ural bozkırları-Afganistan’ın kuzeyindeki bölgelerde yüksek statüde oldukları anlaşılan rahibe, savaşçı ya da savaşçı-rahibe olarak tanımladığı kadınların mezarlarını ele almaktadır[91]. Güney Ural bölgesindeki mezarlardaki kadınların Sarmat olduğunu belirtir[92]. Ural bölgesindeki mezarların tarihi M.Ö.6. yüzyıldan M.Ö.2. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Kuban Vadisinde bulunan Karagodeouashkh Tümülüsü[93], Pazırık Kurganları[94], Sibirya’nın Ukok Platosundaki mezar[95] ve Afganistan sınırları içindeki Tillya Tepe kazıları[96], Kazakistan’ın güneyindeki Issık (Esik) Kurganı[97], Prokhorovska[98] ve Filippovka Kurganlarında kazılar sonucu elde edilen veriler ışığında Afganistan’dan Ukrayna’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada üst düzey savaşçı ve rahibe statüsündeki kadın mezarlarına rastlanmıştır. Kronolojik olarak M.Ö.5.yüzyıldan M.Ö.3. yüzyıla kadar uzanan bir zaman dilimini kapsamaktadır. Davis-Kimball mezar buluntularına göre yaptığı değerlendirmede bu kadınların göçebe Sarmat toplumunun üyeleri olduğunu; ait olduğu zaman dilimine ve bölgeye göre çeşitlilik gösteren dinsel objeler olsa da hepsinin ortak özelliğinin, başlangıçta ana tanrıça olarak ortaya çıkan tapınımın bu kültürde “hayvanlar hakimi tanrıça” ya ve daha sonra Kybele’ye dönüştüğünü aktarmaktadır[99].
Son yıllarda elde edilen bulgulardan biri Ukrayna’da Skrobor’da Bilsk Nekropolünde ele geçmiştir[100]. Mezar, defineciler tarafından daha önce kazılmış olduğu için buluntular mezar toprağı içerisinden gelmektedir. Mezarda bulunan iskelete dair yalnızca iki diş bulunabilmiş ve bir kadına ait olduğu anlaşılmıştır. Buluntular arsasında altın takılar, boncuklar ve çeşitli kapların yanı sıra bir bronz İskit oku bulunmuştur. Mezar M.Ö.7.yüzyıl sonlarına tarihlenmektedir.
Karadeniz Bölgesi
Karadeniz Bölgesi Arkeolojik açıdan son yıllarda giderek artan bir ilgiyle çalışılmaktadır. Ancak yapılan kazıların sonuçlarının yayınlanması ve bölgesel anlamda yorumlanması sayesinde değerli bilgilere ulaşmaya başlamış bulunmaktayız. Umarım gelecekte çok daha detaylı şekilde arkeolojik veriler ışığında daha sağlıklı sonuçlara ulaşabileceğiz. Son yılarda elde edilen bulgulardan konumuz açısından en önemli bilgiler, Karadeniz’deki Kimmer ve İskit varlığına ilişkin ipuçlarının tespit edilmesidir. Dönmez tarafından, Karadeniz Bölgesi’ndeki Avrasyalı savaşçı-atlı göçebelerin Maşat Höyük, Oluz Höyük (Amasya), Boğazköy, Samsun, Amasya’da İmirler Kurganı, Sinop’tan bulunmuş arkeolojik veriler ışığında ele almaktadır[101]. Adı geçen merkezlerde atlı göçebe topluma ait at koşum takımlarına ait parçaların bulunması, mezarlarda atların da gömülmüş olması[102] ve ok-mızrak ucu gibi bronz buluntular genelde Müzelerde satın alma yoluyla elde edilmiş ya da kazılar sırasında tesadüfen elde edilen buluntu gruplarından oluşmaktadır. Bu nedenle bugüne kadar çok fazla dikkati çekmeden kalmıştır. Bu çalışmanın en önemli kanıtları kurgan ve tümülüslerden gelmektedir. Amasya-İmirler, Elazığ-Norşuntepe, Ankara-Polatlı Gordion ve Eskişehir’de Demircihöyük’te bulunan savaş aletleri arasında savaş kazmaları, kılıçlar, ok uçları, at koşum takımlarının yanı sıra insan ve at kemiklerinin bir arada bulunması bu mezarların atlı göçebe bir topluma ait olduğunu düşündürmüştür. Bu buluntu gruplarından en erken tarihli olanı M.Ö.8. yüzyıl başlarına ait İmirler Kurganıdır (Amasya)[103]. Önemli Karadeniz buluntularının geldiği diğer bir merkez Oluz Höyük’te İskit tipi ok uçları, at koşum takımları ve üzerinde atlı savaşçının betimlendiği krater parçası (Mimari tabaka tarihi-M.Ö.5-3. yüzyıl), Maşat Höyük’te at koşum takımı, Sinop’tan savaş kazması kabzası ile Karadeniz Bölgesindeki Avrasyalı savaşçı atlı göçebe toplumun M.Ö. 8. yüzyılın başlarından itibaren varlıklarının kanıtı kabul edilebilmektedir[104]. Bahsi geçen buluntular, Amazonların Karadeniz’de varlıklarını kanıtlamasa da “Avrasyalı Göçebe Atlı-Savaşçı” bir kavme ait oldukları anlaşılmaktadır. Dönmez’in çalışmasında belirttiği gibi Karadeniz Bölgesindeki buluntu gruplarının kaçak kazılardan ya da satın alma yoluyla Müzelere gelmiş olması ve kazılarda bulunan eserlerin de dikkatlerden kaçarak değerlendirilmemiş olması nedeniyle kesin kanıtlar olmaktan çok konumuza dair küçük ancak çok değerli ipuçlarını sağlamaktadır.
Değerlendirme
Amazonlar, savaşçı kadın kimlikleriyle antik dönemden bu yana hiç eksilmeyen bir ilgiyle karşılanmışlardır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda Amazonların gerçekliğinden ziyade Yunan mitolojisinde ve sanatındaki yorumlamaları ikonografik açıdan ele alınmış ve Yunanlılar için simgeledikleri anlamlarıyla değerlendirilmişlerdir. Çalışmamızda antik kaynaklarda Amazonlara dair bilgiler ve Yunan Sanatında görülen Amazon betimleri, mitolojik hikayeler yardımıyla antik dönemde Amazonların Yunanlılar tarafından nasıl algılandıkları tespit edilmeye çalışılmıştır. Ardından tarihsel verilerle bu bilgilerin kıyaslanarak yaşamış olabilecekleri dönemler belirlenmeye çalışılmıştır. Kuzey Karadeniz ve Kafkaslarda yapılan kazılar sonucu elde edilen veriler, Karadeniz Bölgesi’nde kazılarda ya da müzelerde bulunan eseler yardımıyla arkeolojik veriler ışığında tüm elde etiğimiz bilgiler değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak Amazonların Anadolu’ya ilk olarak M.Ö.8.yüzyıldaki Kimmer akınlarıyla gelmiş oldukları Homeros’un İlyada’sında Priamos’un ağzından aktarılmıştır. Kimmer ordusunda yer alan kadın savaşçılarla ilk kez karşılaşan Yunanlıların dikkatini çekmiş ve şaşırtmış olmalıdır[105]. Yunan vazoları üzerinde Kimmerli savaşçıları ismiyle yazan Yunanlıların Kimmer istilasına şahit oldukları anlaşılmaktadır. Kimmerlerin ardından Kuzey Anadolu ve Karadeniz’in kuzeyine göç eden İskitler ile Yunanlıların daha yakın ilişkileri olmuş ve olasılıkla İskitlerin arasındaki kadın savaşçıları yakından görme şansını da yakalamışlardı. Zira Herodotos başta olmak üzere sonrasında gelen tüm tarihçiler Amazonlardan benzer şekilde İskitlerle akraba olarak bahsetmektedirler. Herodotos’ta bahsi geçen kadın savaşçıların, İskit Devletinde savaşçı olarak hizmet eden Sarmat kadınları olabileceği anlaşılır[106]. Sicilyalı Diodorus’a göre İskitli kadınları askeri anlamda erkeklerle eşit durumda görev yapmaktadır[107].Zira Avrasya’da, Kafkaslar’dan Azov Denizi arasında kalan bölgede yapılan kazılarda elde edilen M.Ö.5 ve 4. yüzyıldan kadın savaşçılara ait mezarlar da arkeolojik olarak Yunanlıların Amazon dedikleri kadın savaşçıların gerçekte var olduklarını kanıtlamaktadır. Devamında Asya içlerinde Afganistan, Tacikistan bölgelerindeki kazılarda da yine kadın savaşçı ve rahibelere ait olduğu düşünülen M.Ö.4. yüzyıl mezarları da benzer kanıtlar sunmaktadır. Antik yazarların verdikleri bilgilerden en önemli kısmını oluşturan Thermodon Bölgesi için gerekli kanıtlar için ise oldukça az sayıda verilerle savaşçı atlı göçebelere ait M.Ö.6-4. Yüzyıla tarihlenen buluntular ile Kybele Tapınağının varlığı antik metinlerde tasvir edilen Amazonların inanç biçimini destekler niteliktedir. Dönmez’in vurguladığı gibi Orta Karadeniz Bölgesi’ndeki arkeolojik çalışmaların yoğunlaşması ve buluntuların değerlendirilmesinde gerekli dikkatin verilmesi ile gelecekte çok daha kesin kanıtların elde edileceği muhakkaktır.