Giriş
Eski Smyrna’nın[1] Yunan kent devleti organizasyonunun ilk yeşerdiği yerleşimlerden biri olarak kabul edilmesine etki yapan koşullardan biri şüphesiz güçlü bir savunma sistemi tarafından korunmasıyla açıklanabilir. Nitekim Eski Smyrna, Yunan merkezleri arasında en erken savunma sistemine sahip yerleşimler arasında sayılır. Coğrafi konumunun ayrıcalığı ve dönemin siyasetinde önemli rol oynayan bölgelerin sınırında yer alması sonucunda Eski Smyrna farklı güçlerin başlıca hedefi haline gelmiştir[2] . Bu şartlar altında, muazzam bir savunma sistemi tarafından korunma ihtiyacına dönük zahmetli ve masraflı yapı faaliyetlerinin birbirinin peşi sıra dönemler boyunca Eski Smyrna’da devam etmesi anlaşılabilir. Yakın bir dönemde Eski Smyrna’nın savunma duvarları üzerine başlayan güncel kazı ve araştırmalar ile elde edilen yeni sonuçlar, önceki kazı dönemlerinde büyük oranda açığa çıkarılan savunma duvarları hakkında şimdiye kadar bilinenleri tekrar değerlendirme imkânı sunmuştur[3] . Eski kazılar sırasında konu hakkında her ne kadar hatırı sayılır çalışmalar yürütülmüş ve önemli sonuçlara ulaşılmış olsa da hala açıklama bekleyen kısımlar mevcuttur.
Eski Smyrna savunma duvarları üzerine ilk gözlemlerin tarihi 19. yüzyıla kadar geriye gitmekle birlikte ilk tespitler 1930’lu yıllarda, Franz ve Helena Miltner tarafından höyüğün kuzey, doğu ve güney yamaçlarında gerçekleştirilmiştir[4] . İlk sistemli arkeolojik kazılara ise 1948–1951 yılları arasında J. M. Cook ve E. Akurgal tarafından başlanmıştır[5] . Bu süreçte R. V. Nicholls tarafından savunma duvarlarının sistemli bir şekilde araştırıldığı ve kapsamlı bir şekilde yayınlandığını görülür (Fig. 1)[6] . Nicholls kent çeperinde, özellikle yerleşimin doğusunda yürüttüğü çalışmalarla Eski Smyrna’da dört evreli bir savunma sistemi tespit etmiştir. İlk yapı evresi olan 1. Duvar[7] Akurgal’ın ‘H’ açmasında açığa çıkardığı kalın taş dolguyu höyüğün doğusunda Nicholls’un yürüttüğü sondajların verilerine bağlı kalarak İon yerleşmesine ait ilk savunma duvarının kuzeydeki uzantısı olarak yorumlamasıyla gündeme gelir. ‘H’ açmasında savunma duvarının temel dolgularına yaslanarak inşa edilen XLVII numaralı odadan ele geçen Erken Geometrik Dönem’e ait oinokhoe yardımıyla 1. duvar Akurgal tarafından MÖ 850’den önceye tarihlenir. Üst bölümü tamamen kerpiç olan bu masif yapı MÖ 8. yüzyıl içlerinde nedeni bilinmeyen bir sebeple tahrip olduktan sonra aynı doğrultu üzerinde ikincisi inşa edilir[8] . Ancak yaklaşık MÖ 700 tarihinde yaşandığı düşünülen bir depremle 2. savunma duvarı da tahrip olur ve Eski Smyrna MÖ 7. yüzyılın ikinci yarısına kadar savunma duvarlarından yoksun kalır[9] . Nicholls ve Akurgal tarihi kaynakların verdiği bilgilere dayanarak Aiol yerleşimi adı verilen ve MÖ 1050-1000 civarına tarihlenen yerleşimin öncü bir savunma duvarıyla çevrildiğini düşünür[10]. Fakat Aiol yerleşmesini çevirdiği düşünülen olası bir savunma duvarı arkeolojik verilerle tespit edilebilmiş değildir. Nicholls, tepenin kuzeyinde yürütülen kazılarda Aiol yerleşmesi öncesinde bir Bronz Çağı yerleşmesinin izlerini yakalamış, hatta 1. duvarın Bronz Çağı’na ait olası bir savunma duvarının hemen üzerine oturduğunu öne sürmüştür[11].
Savunmasız kalan yerleşimde yeni bir surun inşası 2. duvarın üzerinde ancak MÖ 7. yüzyılın ikinci yarısında başlayabilmiştir (Fig. 2). Yaklaşık MÖ 600 tarihinde Alyattes tarafından tahrip edilecek bu savunma duvarının inşasının Nicholls tarafından elde edilen verilerle MÖ 640 civarında başladığı ve MÖ 7. yüzyıl sonunda Alyattes kente ulaşmadan tamamlandığı tespit edilmiştir[12]. Kerpiç savunma duvarların ardından ilk kez andezit taşlarla poligonal teknikle örülmüş temel yapısıyla karşımıza çıkan 3. duvar, öncüleri gibi kerpiç bir üst yapıya sahipti. Nicholls’un 1948-1951 yıllarında yürüttüğü çalışmaların ardından M. Akurgal 1990’lı yıllarda höyüğün doğusunda yürüttüğü kazılarda 3. duvarın 4,40 m korunan yüksekliği ile yaklaşık 180 m uzunluktaki bölümünü, güneyde ise 3 m yükseklik ve 75 m uzunluğundaki önemli bir kısmını açığa çıkarmıştır[13]. Alyattes’in Eski Smyrna’ya düzenlediği saldırının ardından kent yeniden savunma duvarlarından yoksun kalmıştır. Klasik Dönem’de alçak bir çevre duvarıyla sarılmış yerleşim Kadife Kale (Pagos) eteklerinde yeni kurulduğu yere taşınana değin bu çevre duvarı ile varlığını sürdürmüştür[14].
Yukarıda kısaca değerlendirilen ilk araştırmalar güncel çalışmaların temelini oluşturmaktadır (Fig. 3). İlk dönem kazılarında savunma duvarlarına ait evrelerin açıklanmasında her ne kadar stratigrafi ile mimaride gözlenen yapısal ve teknik özellikler tartışılmış olsa da yapı evrelerinin tarihlendirilmesinde bilhassa küçük buluntuların değerlendirmeye ne kadar katkı sağladığı vurgulanmamıştır. Bu bakımdan ilk evre kazıları sırasında savunma sistemine ait tabakalarda ele geçen sağlam kontekstlere işaret eden seramik buluntuları mevcut olmadığı için bu çalışmaları yeniden değerlendirebilmek mümkün değildir. 2016 yılından itibaren yürütülen yeni bir projeyle Eski Smyrna savunma duvarlarının yapı evreleri, kullanımı ve kullanımdan çıktıktan sonraki sürecin belgelenmesi ile tarihlenme problemleri konularında açıklama bekleyen sorunlar üzerine yoğunlaşılmıştır (Fig. 4)[15]. Seramik buluntuların savunma sistemi içindeki arkeolojik değeri konusunda yeni veriler üzerinden çok kısa bir açıklamada bulunmak gerekirse, açığa çıkarılan tüm kontekst verileri içinde ele geçen seramikler yerleşmede yürütülen Erken Demir Çağı kazılarından bilinen seramik repertuarının bir tekrarı niteliğindedir. Bununla birlikte nicelik ve nitelik bakımdan yerleşimden ele geçenlerin gerisinde kalmaktadır. Seramik buluntular savunma duvarlarının gövde dolgularından ziyade daha çok tahrip ve ikincil kullanımla ilgili tabakalar içinden gelmektedir[16].
Yamanlar Dağı’nın (antik Sipylos) eteklerinde, güneye doğru uzanan bir yarımadanın dış konturlarını çepeçevre dolanan savunma duvarı en geniş noktalarda kuzey-güney yönde yaklaşık 450 m, doğu-batı yönde ise yaklaşık 350 m genişliğe ulaşır[17]. Yarımadanın kuzeyindeki yükselti günümüzde deniz seviyesinden yaklaşık 20 m yukarıdadır. Denize bir dil şeklinde uzanan yarımada, antik dönemde burada bir yerleşimin kurulması ve gelişmesi için oldukça elverişli bir imkân sunmaktadır[18]. Benzer topografyaya sahip Erken Demir Çağı yerleşimlerinin vazgeçilmez unsurlardan biri olan savunma duvarları Eski Smyrna’da farklı dönemlerde gerçekleşen yeni eklemelerle anıtsal boyutlara taşınarak inşa tekniği ve mimari özellikleri ile sıra dışı bir özellik kazanmıştır. Yerleşimin doğu ve güneyinde savunma duvarları oldukça iyi durumda tespit edilirken, yerleşimin kuzeyindeki durum için yeni kazılara ihtiyaç vardır[19]. Yerleşimin güney batısı ve batısında hızla gelişen modern Bayraklı zaman içinde eski yerleşimi batıdan kuşatan savunma duvarını da örtmüştür. Savunma duvarının batı kısmına ait ilk veriler Nicholls’un N-XI/XII plan karesinde açtığı sondajla tanınır. Bu noktada yerleşimin batı sınırını kabaca belirleyen 3. duvara ait andezit taş temellerin korunduğu görülür (Fig. 5)[20].
Eski Smyrna’nın savunma sistemi sadece çok evreli savunma duvarlarıyla değil, aynı zamanda doğudan girişe imkân tanıyan ve sur bedenine açılmış büyük bir kapıyla da temsil edilir (Fig. 6)[21]. Zira kuzeyde yer alan bir kuleye ait temel kalıntıları burada bir girişin olduğunu zaten vurmaktadır[22]. Kabaca dörtgen planlı bir kule ile güçlendirilen yerleşime giriş konumu itibariyle Athena Tapınağı’nın teras duvarı önünden oldukça doğru bir hat çizerek batıya ilerleyen ve yerleşimin doğu batı yönde ana aksını belirleyen Athena Caddesi’nin başlangıcını da vurgular[23]. Bu durumda söz konusu kapıya benzer diğer bir kapıyı yerleşimin doğusunda Athena Caddesi’nin diğer ucunda da beklemek gerekir. Yerleşime doğudan giriş imkânı sağlayan kapıya tekrar dönersek teğet şeklinde bir plan özelliği gösterir[24]. Burada kuzeyden ve doğudan gelen duvar bedenleri birbirine teğet yapacak gibi sonlanır. Yaklaşık 5 m genişliğindeki kapıdan başlayan giriş yolu hafif bir rampa ile önce sağa doğru ‘S’ şeklinde kıvrılır sonrasında sola dönerek Athena Caddesi’ne bağlanır. Bu plan özelliğine Erken Demir Çağı Yunan yerleşimleri arasında Khios Emporio, Larisa (Aiolis) akropolisi, Miletos Kalabaktepe ‘Güney Batı Kapı’ ile Samos akropolisini doğudan saran savunma sistemine ait kapı girişlerinde rastlanır[25]. Eski Smyrna’da yerleşimin kuzey doğusunda yer alan bu anıtsal kapının mimarisi, plan özellikleri ve sistem içindeki konumu göz önüne alınırsa kapı düzeneğinin özellikle MÖ 7. yüzyılda poligonal duvar ile aynı dönemde inşa edilerek son şeklini kazandığı anlaşılır. Aynı yerde daha erkene ait öncü bir girişin varlığı konusunda bir görüş bildirmek için henüz erkendir. Fakat sonraki evrede, MÖ 4. yüzyılda girişin kullanıldığı yapılan eklemelerden anlaşılmaktadır[26].
Eski Smyrna’nın savunma duvarı arasında özellikle poligonal olarak da adlandırılan MÖ 7. yüzyıl ile ilişkili duvar en anıtsal haliyle höyüğün doğusunda karşımıza çıkar. Zira hali hazırda açıkta olmasından dolayı daha çok bu evresi bilinir[27]. Poligonal duvar ya da 3. evre duvarı olarak da tanımlanan savunma duvarı öncesinde aynı doğrultularda yarımadanın doğal dış konturunu takip ederek uzanan daha erkene tarihlenen 1. ve 2. evre duvarları vardır. 4. evre duvarı ise, bütün bunların önünde benzer bir kavis çizerek içteki daha erken duvarları çeviren ve en geçe tarihlendirilen bir çevre duvarıdır[28].
Höyüğün doğusunda erken dönem kazılarına ait sondajlara yakın alanlar güncel kazı ve araştırmalar için de tercih edilmiştir. Nicholls’un elde ettiği sonuçları höyüğün doğusunda yürütülen güncel çalışmalardan elde ettiğimiz yeni verilerle karşılaştırarak Eski Smyrna’nın savunma duvarlarını erkenden geçe doğru şu şekilde değerlendirebiliriz. Nicholls’un yürüttüğü kazılarda açığa çıkarılan 1. evre duvarının temelleri tepenin doğu yamacı ile güneydeki derenin getirdiği alüvyon dolgusunun birleştiği doğal çizgiyi takip etmektedir. Deniz seviyesine değin inen sondajlarda 1. evre duvarına ait temelin kısmen kerpiç kısmen taş ile inşa edildiği görülmektedir. Taban kalınlığı 4,75 m olan 1. duvar temeli önde deniz seviyesinin yaklaşık (-0,30) m altında büyük dere taşları ve doğal kil üzerine oturmaktadır. Temel yüksekliği ise deniz seviyesinden 1,80-2,00/2,40 m seviyeleri arasında kendinden sonra gelen 2. duvarın başladığı seviyeye kadar korunagelmiştir[29]. Bu hususta Nicholls’un elde ettiği sonuçlar ile güncel kazıların verileri uyumludur. Bununla birlikte 1. ve 2. duvarın dışa yani, doğuya bakan dış yüzü her zaman aynı doğrultuda yükselmemektedir. Zira 2018 yılı çalışmalarında ‘Kerpiç Sur Kuzeydoğu Sondajı’ çalışmalarında 1. evre duvarının 2,50/2,40 m seviyesinden itibaren 2. evre duvarının ön yüzünden 0,30/0,35 m daha önde yer aldığı görülmüştür (Fig. 7)[30].
2017 ve 2018 yıllarında gerçekleştirilen çalışmalarda yaklaşık 2,40 m seviyesinden daha alt seviyelere indikçe üst kodlara göre farklı boyutlara sahip ve farklı yön birliği gösteren kerpiç blok sıraları ile karşılaşılmış ve bu en alttaki kerpiç duvarın Nicholls’un önerdiği 1. evre duvarı olduğu anlaşılmıştır[31]. 1. evre duvarı önünde yaklaşık 0,46 m seviyesine kadar kazılmış, yuvarlak formda büyük dere taşlarıyla karşılaşınca kazı sonlandırılmıştır (Fig. 7). Burada 2,40-0,46 m seviyeleri arasında yer alan kerpiçler hem ölçüleri hem de kerpiç kilinin gri-koyu kahverengiye yakın renginden dolayı hemen üstte yer alan 2. evre duvarına ait kerpiçlerden tamamen ayrılır[32]. Dikdörtgen şeklinde olan 1. evre duvarına ait kerpiç bloklar yaklaşık 0,45/0,44 m uzunluk, 0,29 m genişlik ve 0,09/0,10 m kalınlığa sahiptir. Dolayısıyla kerpiçlerin niteliklerinden hareketle iki farklı yapı evresi tespit edilebilmiştir. Seramik buluntuların yardımıyla 1. evre duvarının Sub-Protogemetrik Dönem sonrasında, yani MÖ 9. yüzyılın ortalarına doğru inşa edildiği anlaşılmaktadır[33].
Geç Geometrik Dönem’de 2. evre duvarının daha büyük boyutlarda inşasına 1. evre duvarının yıkılması ya da kullanımdan çıkması sonrası yıkıntıları üzerinde başlanır. Böylece 2. evre duvarının gövde genişliği ve üstteki kerpiç bölümün yüksekliği oldukça artar. Nicholls 2. evre duvarının dış yüzünün temel seviyesinde denizden yaklaşık 1,15 m yüksekliğe kadar gri renkli kısmen işlenmiş andezit bloklarla örüldüğünü rapor etmektedir[34]. 2016 ile 2018 yılları arasında yürüttüğümüz kazı çalışmalarında 2. evreye ait kerpiç blokların doğuda bir taş temel ve hemen gerisindeki bir taş dolgu üzerine oturduğu görülmüştür. Yaklaşık 2,92/2,81 m üst ve 2,64 m alt koda sahip bir kaide işlevi gören üç sıra yatay taş sırası 2. duvarın temel düzlemiyle ilişkilidir (Fig. 8). Bu bakımdan Nicholls’un λ-λ̓ isimli sondajında gördüğü bir metreden daha yüksek olan taş kaideyle benzerlik göstermez. Bu durum savunma duvarlarının mimarisinin homojen bir yapı göstermemesi ve olasılıkla parçalar halinde inşa edilmesi ile açıklanabilir. 2. duvarın temel kaidesi ile ilişkili bu taş sırasının ölçüleri geride yükselen dolgunun taşlarına göre daha büyük olup birbirine geçmeli şekilde kuzeydoğu–güneybatı yönünde kuru duvar tekniğiyle örülmüştür (Fig. 8). Geride 2,45–4,15 m kodları arasında batıya doğru meyilli şekilde yükselen orta ve büyük boylarda doğal taşlardan oluşan dolgu üstte yükselecek kerpiç duvar ile eş zamanlı inşa edilmiştir[35]. 2. evre duvarına ait kerpiç bloklar yaklaşık 0,45 m uzunluk, 0,38/0,40 m genişlik ve 0,07/0,8 m kalınlığıyla dörtgen şeklindedir. Alt kodlarda, temel taşları seviyesinde ele geçen en geç tarihli seramik buluntular yardımıyla 2. evre duvarının MÖ 8. yüzyılın sonlarına doğru inşa edildiği anlaşılmıştır[36].
Yaklaşık MÖ 700 civarında 2. evre duvarı olasılıkla bir deprem sonrası yıkılır. Bunu takip eden süreçte üst yapıya ait eriyen kerpiç bloklar dağılarak duvarın dış yüzünden aşağıya doğru akar. Böylece MÖ 7. yüzyılın başlarında duvarın dış yüzü kerpiç enkazı, kısmen yerleşimden atılan seramik ve çöp artıklarıyla dolarak artık görünmez olur. MÖ 7. yüzyıl ikinci çeyreğinde ise bu enkaz dolgularının bulunduğu alanın mezarlık olarak kullanıldığını görmekteyiz[37]. 2017 ve 2021 yılı çalışmalarında bu görüşü destekleyen bulgularla karşılaşılmıştır. Zira 2017 yılında ‘Kuzeydoğu Sondaj’ olarak adlandırılan alanda 4,63 m seviyesinden itibaren gri-kahverengi renkli, yoğun karbon parçalı yanık kil izlerinin gözlendiği kalın tabaka kaldırıldıktan sonra 4,26-3,97 m seviyeleri arasında güney kesite giren yatay konumda bir amphora mezar ile karşılaşılmıştır[38]. İçinden ve hemen yanından ele geçen mezar ile ilişkili buluntular yardımıyla MÖ 7. yüzyıl ortaları ve hemen sonrasına tarihlenen mezarın 2. evre duvarına ait yıkıntıların içine gömüldüğü anlaşılmıştır. Çocuk mezarı 3. evre duvarı için bir teminus ante quem oluşturduğu için 3. evre duvarının inşasına MÖ 7. yüzyılın ikinci yarısı içlerinde başlanmış olmalıdır[39].
MÖ 7. yüzyılın dördüncü çeyreğinin başlarında dışta gri/pembemsi renkli granit taşlarla poligonal teknikte 2. evre duvarının doğudaki enkazı üzerine 3. evre duvarının inşaatı başlar (Fig. 9). Anıtsal ölçülere ulaşan 3. evre duvarı kendinden önceki tüm savunma duvarlarının üzerinde, onların dolgularını kullanarak yükselir. Duvarın ön yüzüne ait kaplama blokları modern deniz seviyesinden yaklaşık (-0,37) m aşağıdadır[40]. Poligonal duvarın gövdesi 2. evre duvarının kerpiç dolguları üzerine serilen yoğun bir taş dolguyla güçlendirilmiştir. Özellikle 2018 yılında kazısına başladığımız FF 26 açmasında 3. evre duvarının taş dolgusu deniz seviyesinden 6,79 m yüksekliğe kadar oldukça iyi korunmuştur[41]. Taşların yan ve dışa bakan yüzleri çekiçle kabaca işlenerek düzeltilen poligonal teknikli 3. evre duvarının kaidesi yer yer 4,40/4,22 m seviyesine kadar korunmuştur. Bu taş kaide üzerinde oldukça yüksek bir kerpiç duvar yükselmekteydi. Yerleşim bugün ziyaret edildiğinde dıştan görülen savunma duvarları büyük oranda söz konusu 3. evreyle ilişkilidir. Bu anıtsal duvarın inşası seramik buluntuların da yardımıyla Alyattes önderliğinde Lydialılar’ın kenti ele geçirdiği tarihten hemen öncesine verilir[42].
İon yerleşmesini çeviren en azından dört ana inşa evresine sahip savunma duvarlarını yazılı kaynakların yardımıyla Batı Anadolu’yu ilgilendiren bazı tarihi olaylarla ilişkilendirmek mümkündür[43]. İon yerleşmesine ait 2. evre duvarı MÖ 8. yüzyılın sonlarına tarihlenir. MÖ 8. yüzyılın sonu, 7. yüzyılın başlarında 2. savunma duvarında büyük bir tahrip yaşanır. Bu tahribi Gyges’in İonia kentlerine beslediği düşmanca tavrın sonucunda kenti zapt etmiş olmasıyla açıklamak hala tartışmaya açıktır[44]. Sonrasında MÖ 7. yüzyılın başlarında kısmi onarımlar görülse de Eski Smyrna Lydialılar’ın Alyattes önderliğinde saldırısına kadar kısmen savunmasız kalmış olmalıdır[45]. Bazı yerlerde 3. duvarın inşasına MÖ 7. yüzyılın başları ya da ortalarında başlansa da duvarın tamamlanması MÖ 7. yüzyılın sonunda gerçekleşmiş olmalıdır[46]. Uzun bir ara evre sonrasında MÖ 4. yüzyıl ortalarında yerleşimin 4. evre duvarıyla çevrildiğini görüyoruz[47].
Duvarların tarihlenmesi ve stratigrafisi konusunda bazı arkeolojik verilerdeki farklılıklar savunma duvarlarındaki yıkım ve arkasından gelen tadilatların farklı süreçlerde gerçekleşmesiyle açıklanabilir. Savunma sistemini oluşturan tüm yapı öğelerinin mimari ve teknik özellikleri göz önüne alınırsa Bronz Çağı mimari geleneklerinin Eski Smyrna savunma duvarlarında hala devam ettiği gözlenir. Batı Anadolu’dan bilinenler arasında Sardeis, Klazomenai ve Phokaia’nın savunma sistemleri Eski Smyrna’nın savunma sistemiyle karşılaştırılabilecek en yakın örneklerdir[48].
EKLER