Giriş
Günümüzde Çanakkale ili, Ezine ilçesi, Dalyan Köyü yakınlarında yer alan Alexandria Troas antik kenti, MÖ 4. yüzyılın sonlarında Kuzeybatı Ege’de Helenistik Dönem’de kurulmuş olan en büyük yerleşimlerden biridir. Antik kentin nüfusunun, kuruluş aşamasında yakın çevredeki çok daha küçük yerleşimlerden getirilen ahalinin, “synoikismos” olarak adlandırılan zorunlu iskâna tabi tutulması neticesinde oluştuğu düşünülmektedir[1] . Roma Dönemi’nde bir koloni şehri haline dönüşen yerleşimin, son kazı ve araştırmalara göre MS 13-14. yüzyıla kadar iskân gördüğü anlaşılmaktadır. Son dönem kazılarında antik yerleşimin merkezi konumundaki Forum içinde ortaya çıkarılan geç dönem mezarları bu durumu desteklemektedir. Gerek yazılı kaynaklar gerekse de arkeolojik bulgular antik kentte, kuruluşundan itibaren pek çok tanrı ve tanrıçaya tapınım olduğunu göstermektedir. Epigrafik belgelerden edinilen bilgilere göre kuruluşundan sonraki yüzyıllarda ve Roma kolonisi haline dönüşmesinden sonra, yeni kültler ile birlikte eski inanışların da devam ettiği görülmektedir. Hristiyanlığın Anadolu’da ilk nüvelerinin oluştuğu bir dönemde Aziz Paulus’un, Alexandria Troas ile olan ilişkisi antik kentte bu yeni inancın da tanınmasına neden olmuştur.
Epigrafik veriler Apollon kültünün Alexandria Troas’ın kuruluşundan başlayarak MS 3. yüzyıla değin varlığını koruyabilen tek kült olduğunu göstermektedir. Bulgular Anadolu’nun saygın kültlerinden biri olan Apollon kültünün Kuzeybatı Ege’de özellikle Troas Bölgesi’nde birçok yerde “Smintheus epitheti” ile birlikte anıldığına işaret eder[2] .
Homeros’un İlyada Destanı’nda yer alan “Ey Khryse’yi, kutsal Killa’yı koruyan, gümüş yaylı, Tenedos’un güçlü kralı, Smintheus dinle beni”, dizelerinden de anlaşılacağı üzere Apollon Smintheus’un bölgede tanınan önemli bir kült olduğu bilinmektedir[3] . Alexandria Troas’ın içerisinde ayrı bir tapınım alanına sahip olan Apollon Smintheus’un ayrıca antik kentin kuş uçumu 25 km kadar güneyinde yer alan Gülpınar Beldesi’nde de Smintheion adı verilen bir kült alanı daha bulunmaktadır[4] . Anadolu’da Miletos-Didyma ve Lagina-Stratonikeia gibi örneklerden tanıdığımız, aralarında kutsal yol vb. ulaşım hattı bulunan ana kent-kutsal alan ilişkini, Troas Bölgesi’ndeki uygulamasını Alexandria Troas-Smintheion arasında da görmekteyiz. Bu iki merkezin birbirleri ile olan bağının varlığı hem epigrafik hem de arkeolojik olarak ispat edilebilmektedir. Alexandria Troas’tan çıkıp güneye Smintheion’a ulaşan bir yol ve bu yolun üzerinde var olan Roma Dönemi Köprüsü bu ilişkiye işaret eden en önemli veridir[5] .Ana kent-kutsal alan ilişkisini gösteren diğer bir kanıt ise Smintheion’da ele geçmiş olan sikkeler içinde Alexandria Troas darbı sikkelerin hem Helenistik hem de Roma Dönemlerinde göz ardı edilemeyecek olan yoğunluğudur[6] . Apollon kültünün, antik kentin kuruluş evresinden itibaren Helenistik Dönem boyunca sevilen ve saygı gösterilen bir kült olduğu en erken sikkelerden itibaren betimlerine rastlanıyor olması nedeniyle anlaşılmaktadır[7] . Benzer bir durum Roma Dönemi darbı sikkelerde de Apollon’un sembolleri ile birlikte kültün dolaylı olarak, bazen de sadece kült heykeli biçimdeki betimi ya da tapınak içinde kült heykeli tasviri ile görülmektedir[8] .
Sikke betimleri dışında Apollon kültü ile antik kent arasındaki bağlantıyı vurgulayan diğer bir kaynak gerek Alexandria Troas içinden ve çevresinden gerekse de Apollon Smintheus kült alanından ele geçmiş olan yazıtlardır. Kült alanında Alexandria Troas sakinlerinin onuruna dikilen en erken yazıt MÖ 165 tarihine aittir[9] . Bu en erken yazıttan başlayarak Roma Dönemi boyunca Alexandria Troas-Smintheion ilişkisini kanıtlayan pek çok yazıt hem antik kent ile yakın çevresinde hem de Smintheion’da ele geçmiştir[10]. Son yıllarda Gülpınar’daki kült alanında yürütülen kazılar bize Apollon Smintheus kültüne adanmış yeni yazıtları sunmaktadır[11]. Günümüzde Roma Kolonisi Colonia Augusta Troadensis’in Forumu içindeki Podyumlu Salon olarak adlandırılan yapıda bulunan batı ve güney duvarları önünde yer alan, ufak farklılıklarla birbiriyle uyumlu Latince iki yazıtta “Quintiliae P(ublii) f(iliae) Apphiae Quintili(i) Maximi leg(ati) Aug(usti) sacerdoti Victor(iae) Aug(usti) et Divae Aug(ustae) propheti Apolli- nis Zminthei sacerdoti Liberi Patris d(ecreto) d(ecurionum)” ibaresi yer alır ve burada Publius Quintilius Maximus’un kızı Quintilia Apphia’nın onurlandırıldığı anlaşılmaktadır[12] (Resim 1). Detaylandıracak olursak, Quintilia Apphia’nın birbirini izleyen önemli rahibelik görevleri belirtilmekte olup bunlardan biri Apollon Smintheus’un kâhinliği rolüdür ve kendisinin Alexandria Troas’taki ölümünden sonra Smintheion’daki Apollon Smintheus koruluğuna gömüldüğünden antik kaynaklar bahsetmektedir[13]. Antik kent ile kült alanını ilişkilendirebilecek en geç tarihli yazıt ise MS 3. yüzyıla kadar olan bir zaman aralığına tarihlendirilmektedir[14].
Alexandria Troas’ın Apollon kültü ile olan bağını vurgulayan bir başka unsur da Apollon Smintheus onuruna yerel olarak düzenlenen ve atletlerin katıldığı “Smintheia Pauleia” oyunlarıdır[15]. Helenistik Dönem’de MÖ 2-1. yüzyıllarda başladığı düşünülen ve antik kentin stadionu ile ilişkilendirilebilecek söz konusu oyunlar olasılıkla MS 3. yüzyıla kadar devam etmiştir[16]. Henüz kazısı yapılmamış stadionun mevcut teknik özellikleri ve yüzey bulguları ile yazılı kaynaklar değerlendirildiğinde, Apollon Smintheus kültü ile ilintili olarak “Smintheia Pauleia” oyunlarının en erken MÖ 2. yüzyılın geç safhasından başlayarak MS 3. yüzyıla kadar faaliyette olduğu ve burada organize edildiği düşünülebilir[17]. Alexandria Troas’ın dışında ele geçmiş ancak antik kentteki Apollon kültü ile ilişkilendirilebilecek iki Grekçe yazıt bize “Pythia” şenlikleri ile ilgili bağı gösterir. Perinthos’tan ele geçmiş ve MS. 2. yüzyılın sonuna tarihlenen yazıt ile Delphoi’den MS erken 3. yüzyıla ait olan yazıt Alexandria Troas’ta Apollon onuruna düzenlenen “Pythia” oyunlarına atıfta bulunmaktadır[18]. Son dönem çalışmaları antik kent tarafından düzenlenen, “Smintheia”, “Smintheia Pauleia” ve “Pythia” olmak üzere üç agon’un varlığına işaret etmektedir[19].
Kültler ve İkonograf
En erken döneme ilişkin bulgulara bugün için henüz sahip olamasak da yazılı kaynaklar Apollon’a duyulan saygının en azından MS 3. yüzyılın erken evresine kadar devam ettiğini ve bu inanışın önemini koruduğunu ispatlamaktadır. Antik kentte Apollon’a duyulan saygının Homeros döneminden beri bölgede var olan bir kült olmasının yanında farklı antik yerleşimlerden Alexandria Troas’a taşınan nüfusun da beraberinde getirdikleri inançlar içinde Apollon’un özel bir yer tutması olasılığını da göz ardı etmemek gerekir. Apollon Smintheus kültünün, Alexandria Troas’ta yaşayan inançlar içinde en önemlisi olduğu ve geniş bir yer tuttuğu antik kentin en erken sikkeleri üzerindeki betimlemelerden de anlaşılmaktadır. Kentin kuruluş dönemine ait sikkeler üzerinde defne çelenkli Apollon başı olarak karşımıza çıkan kült emareleri (Resim 2a-b), MS 2. yüzyılın sonundan itibaren Apollon Smintheus’un kült heykelinin betimi olarak gözükmeye başlar ve MS 3. yüzyıl sikkelerinde de bir tapınak yapısının içerisinde tasvir edilmiş kült heykeli betimi devam eder (Resim 3a-3b). Sikkeler üzerindeki Apollon’un kült heykeli genellikle sağa dönük, himationa sarılmış, sağ elinde patera, sol elinde ok, yay ve de omzunun gerisinde sadak ile betimlenmiştir Bu betimleme biçimi, tanrının kült heykelinin alçak bir kaide üzerine çıkarılması, yay, sadak ve elinde patera tutar biçimde karşımıza çıkabildiği gibi bazı örneklerden de gördüğümüz üzere önünde üç ayaklı bronz kazanın yerleştirilmesi ile de kompoze edilmiştir. Apollon’un betimlenmesindeki en belirgin değişimlerden biri de Caracalla Dönemi sikkelerinde görülür. Tanrı bu tasvirde sağ ayağını bir kaide üzerine koymakta, sol bacağı yere basar vaziyette ve sağ elinde bir dal tutmaktadır (Resim 4). Apollon’un MS 3. yüzyılın ilk yarısında sikkeler üzerindeki bu ikonografisi akla Lateran tipli Poseidon’u getirmektedir. MÖ 4. yüzyılda dönemin önemli ustalarından Lysippos, Korinth şehri için bronz bir Poseidon heykeli yapmış olup bugün mevcut olmayan bu eser günümüzde Vatikan Müzesinde korunmakta olan Lateran tipli Poseidon heykeli ile bağdaştırılmaktadır[20] (Resim 5). Poseidon’un bu betimi MÖ 2. yüzyılın ortasından Roma İmparatorluk Dönemi içine kadar farklı alanlarda karşımıza çıkmaktadır[21]. Poseidon’un bir kaya ya da yunus üzerine sağ ayağını basması ve sol tarafında da üç dişli yaba (trident) tutuyor olması Apollon’un MS 3. yüzyıl Alexandria Troas sikkeleri üzerinde sağ ayağını kaya üzerine basan, sağ eliyle dal tutan tiplemesine ilham kaynağı olmuş olmalıdır[22].
Apollon kültünün yanında yazıtlarda bahsi geçen ancak kutsal alanı veya tapınak yapısı ile ilgili herhangi bir arkeolojik veriye henüz ulaşmadığımız bir diğer kült Dionysos’a aittir. Alexandria Troas antik kentinin territorumunda bulunmuş olan yazıtlardan ikisi Dionysos’a ait mülke ya da kutsal alana işaret ediyor olması nedeniyle önemlidir[23]. Yine Dionysos kültü ile ilintili bir sınır taşı ve Callistes ile babası tarafından tanrıya adanmış bir altar, antik kentteki Dionysos varlığını belgeleyen yazılı kaynaklardır[24]. Ancak söz konusu yazıtlardan ilk ikisinde geçen ortak ifadelerden Dionysos ile ilgili yazıtların Alexandria Troas’tan ziyade Neandria’daki Dionysos kültünün varlığına işaret edebileceğine de dikkat çekilmektedir[25]. Söz konusu yazıtların kronolojik olarak Geç Helenistik Dönem’e işaret ediyor olmaları ve eğer Alexandria Troas ile ilişkilendirileceklerse MÖ 4. yüzyılın sonlarında, antik kentin nüfusunun oluşturulması evresinde belki de Neandria’dan göç edenlerle birlikte yeni yerleşime getirilmiş olabileceği de ihtimaller arasındadır. Roma İmparatorluk Dönemi’ne tarihlenen diğer iki yazıt ise Dionysos kültü ile doğrudan bağ kurulabilecek niteliktedir[26]. Dionysos ile ilgili epigrafik kanıt niteliğindeki bir başka örnek Hadrian Dönemi’ne tarihlendirilen, imparatorun Dionysos sanatçıları derneğine hitap ettiği üç mektuptan oluşan Grekçe yazıttır[27]. Yazıt genel olarak agonların düzenlenmesi ile ilgili organizasyon, takvim ve ödüllere varıncaya kadar çeşitli kararları içermektedir. Bu epigrafik belge hem antik kentteki Dionysos kültünü hem de bu kült ile ilgili olarak Dionysos sanatçılarının oluşturduğu derneğin varlığını kanıtlaması açısından önemlidir. Yazıtın Alexandria Troas’ta odeonun hemen önündeki portikoda bulunmuş olması sanatçıların odeonu bir toplanma mekânı olarak kullanılmış olabileceğini düşündürmektedir[28]. Forumda bugüne kadar gerçekleştirilen kazı ve araştırmalarda Dionysos kültünün yazıtlar dışında arkeolojik olarak varlığına işaret edebilecek bulgu sayısı oldukça azdır. 2000 yılında Forum içindeki podyumlu tapınağın kuzeydoğu köşesinde ele geçen ve muhtemelen bir kabartmadan kopmuş olan baş bu anlamdaki tek örnektir. Dionysos olduğu saçının üstündeki asma yapraklı çelenk ile anlaşılan kabartmanın, gözlerindeki matkap işçiliğine dayanarak MS 2. yüzyılın ortası civarına tarihlendirilmesi mümkündür. Bulunduğu nokta itibarıyla nereye ait olabileceği konusunda yorum yapabilmek ise güçtür[29].
Antik kentte saygı gördüğü ve dolayısıyla bir kültü olduğu düşünülen ancak az sayıda yazıtta adı geçen bir diğer tanrı Aphrodite’dir[30]. Plutarchus, tanrıça Aphrodite ile ilgili en önemli kaynağımız durumundadır. Yazar, “Paralel Yaşamlar” isimli yapıtında Lucullus’un hayatını aktarırken onun Mithridates tarafından gerçekleştirilen Kyzikos kuşatmasını zaferle püskürttükten sonra Hellespontos’a gitmek üzere oradan ayrıldığını, Alexandria Troas’a ulaştığında Aphrodite’ye ait korulukta geceyi geçirdiğini, tanrıçanın uykusunda kendisine görünmesi sonrası uyandığında Lemnos’a doğru yola çıktığından bahseder[31]. Lucullus ile ilgili bu anekdotun MÖ 73-72 yılları civarında yaşanmış olması Alexandria Troas’ta en azından MÖ 1. yüzyıl içinde bir Aphrodite kutsal alanının varlığını düşündürmektedir[32]. Alexandria Troas’ta bir Aphrodite kültünün varlığına ilişkin diğer bir somut kanıt, üzerinde yazıt da yer alan Aphrodite heykelidir. 1760 yılında Roma Celio’daki San Gregorio Kilisesi yakınlarında keşfedilmiş olan normal insan ölçülerinin üzerindeki Aphrodite heykelinin kaidesinde, tanrıçanın tuttuğu kumaşın döküldüğü kutu biçimli bloğun dar yüzü üzerinde: “Troas’taki (Alexandria) Aphrodite’ye Menophantos onu yaptı” anlamına gelen, “Ἀπὸ τῆϛ ἐν Τρῳάδı Ἀφροδίτηϛ Μηνόφαντος ἐποίεı” şeklinde beş dizelik bir yazıt yer almaktadır[33] (Resim 6a-b). Günümüzde Roma’daki Ulusal Arkeoloji Müzesi koleksiyonunda yer alan ve MS 1. yüzyılda faaliyet göstermiş olan heykeltıraş Menophantos’un imzasını taşıyan eser, Aphrodite Medici tipiyle Kapitol Aphroditesi olarak bilinen tipin kombinasyonundan oluşan bir heykel olup ustasının imzasını taşıdığı bilinen tek kopya olması bakımından da ayrı bir öneme sahiptir[34]. Stilistik özellikleri nedeniyle Erken Roma İmparatorluk Dönemi’nde özgün eserden üretilmiş kopya olması muhtemel olan heykelin ustası Menophantos’un Alexandria Troas’ta çalışmış olan bir sanatçı mı yoksa sadece bir kopya ustası mı olduğunu tespit edebilmek güçtür.
1997 yılından itibaren antik kent ve çevresinde sürdürülen sistematik araştırma ve kazı çalışmaları çerçevesinde henüz Aphrodite’ye ait olabilecek bir kült alanının ya da tapınağın varlığına rastlanamamıştır. Ancak Roma’daki yazıtlı Aphrodite heykeli dışında 2001 yılında podyumlu tapınağın altındaki kanal sistemi içerisinden gün ışığına çıkmış olan bir kadın heykeline ait gövde alt bölümü her ne kadar müze envanterine nymphe olarak kaydedilmiş olsa da gösterdiği ikonografik özellikler nedeniyle yarım giyimli Aphroditeler sınıfına dahil olması gerekir[35] (Resim 7). Heykel alt gövdesi bel altına kadar kaymış ve göbeğin altında bağlanmış olan himationu, sabit sol bacağı ve hareketli bacak olan dizden kırılarak verilmiş olan sağ bacağının sağladığı duruş ile Helenistik Dönem’in Aphrodite Anadyomene, Roma Dönemi’nin Venus Pudica tipine yakınlık göstermektedir[36]. Heykel torsosunun Aphrodite Anadyomene tipi ile olan bağı S. Feuser tarafından inandırıcı bir biçimde ortaya konulmuştur[37]. 2015 yılında Alexandria Troas’ta antik limanın kuzeyinde, günümüzdeki Dalyan Köyüne ait balıkçı barınağının içinde yapılan dip temizliği sırasında ikinci bir Aphrodite torsosu daha ele geçmiştir. Anadyomene tipli bir Aphrodite’ye ait olması muhtemel torsonun tıpkı ilkinde olduğu gibi nereye ait olabileceği konusunda tahmin yürütmek güç gözükmektedir. İlk torso için tapınak alanındaki buluntu yerine yakınlığı nedeniyle çeşme yapısı veya özel konutun bahçesi ile ilişkilendirmek akla yatkın gelse de ikinci torsonun denizden çıkmış olması durumu güçleştirmektedir[38]. Yine de tüm bu veriler, Alexandria Troas’ta Aphrodite ve kültü ilişkilendirilebilecek somut arkeolojik bulgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Helenistik Dönem’de Kuzeybatı Ege’de özellikle de Troas Bölgesi’nde yaygın olan Apollon Smintheus kültünün antik kentteki en önemli tapınım olduğunu, Apollon’un yanında çok daha az veri ile varlıkları bilinen ya da düşünülebilecek olan Dionysos ve Aphrodite kültlerinin de antik kent bir Roma kolonisine dönüşmeden önceki saygı gören kültler arasında bulunduğunu belirtmiştik. Roma Dönemi’ne gelindiğinde İmparator Augustus’la birlikte kentin bir Roma kolonisine dönüşmesinden sonra Helenistik Dönem’deki yerleşik nüfusa Romalı yurttaşların katılmasıyla birlikte kente yeni inanışların ve kültlerin geldiği görülmektedir. Bu dönemle birlikte artık Colonia Augusta Trodensis adını alan, yeni bir yerleşim düzenine ve karma nüfusa kavuşan Alexandria Troas’ta Hekate ve İmparatorluk Kültü gibi yeni kültlerin varlığı görülmeye başlanmıştır.
Alexandria Troas’ın doğu kapısı yakınında bulunmuş adak sütunu üzerindeki Grekçe yazıt, yerleşimde daha önce bilinmeyen bu kültün varlığını ispatlamaktadır. Alexandria Troas’tan Apollon Smintheus tapınağına uzanan kutsal yola dikilmiş ve MS 2. yüzyıla ait olduğu varsayılan sütunun kaidesi üzerindeki yazıt kaidenin Hekate rahibi olan Grek kökenli Roma yurttaşı Lucius Curiatius Onesimus tarafından tanrı Apollon için adandığını göstermektedir[39]. Yazıt kolonideki Hekate kültünün ilk kanıtı olması bakımından önemlidir. Yazıt içinde karşılaşılan “πολυωνύμος” sıfatı Selene veya Artemis gibi diğer tanrıçalar ile ilişkilendirilse de bu örnekte Hekate vurgusu belirgindir[40]. Lagina’da bulunmuş olan MÖ 81 yılına tarihli Grekçe bir yazıt, aslında Hekate ile Alexandria Troas arasındaki dinî bağın ilk işareti olarak da sayılabilir. Yazıtta Lagina’da yer alan Hekate tapınağının kutsallığının Alexandria Troas tarafından tanındığı belirtilmektedir[41].
2017 yılına kadar Alexandria Troas’ta yazılı kaynaklar dışında Hekate ile ilgili arkeolojik veriler elimizde bulunmamaktaydı. Ancak 2017 kazı sezonunda doğu ve güney portikoların birleştiği köşede bir geç dönem mezarının arkasında gün ışığına çıkarılan üç gövdeli Hekate heykelcikleri antik kentte Hekate kültünün varlığını belgeleyen en somut örneklerdir. Anadolu’da Roma Dönemi’nde iki farklı biçimde tek gövdeli üç başlı ve altı kollu ya da üç ayrı gövdeli üç başlı ve altı kollu olmak üzere iki ayrı formda karşımıza çıkan bu heykelciklerden Alexandria Troas örnekleri ikinci gruba dâhildir. Birbirlerine sırt sırta yapışık, bazen ortalarında bir sütun bulunacak şekilde üç kadın bedeni şeklinde betimlenmiş olan üçü de ayrı yöne bakmakta olan Hekate figürleri kavşaklara, yol ağızlarına ya da yerleşim içerisindeki belirli kutsal alanlara konulmaktadırlar[42]. Antik kent içinde Hekate ile ilişkilendirilebilecek bir alan henüz tespit edilebilmiş değildir. Bu heykellerin özgün konumlarının ev gibi özel bir alan olma ihtimalleri de olabilir.
Burada zikretmemiz gereken diğer bir kült ise bugüne kadar çok az örnekle temsil edilen Kybele Kültü olmalıdır. Alexandria Troas’ta Kybele kültü ile ilgili olarak ne yazık ki hem epigrafik kaynaklarda hem de sikke betimleri üzerinde bugüne kadar bize bilgi verebilecek bir bulguya rastlanılmamıştır. Ancak Kybele, ilki 2007 yılında podyumlu salon olarak adlandırılan yapının içinden diğeri ise modern balıkçı barınağının içindeki dip temizliği sırasında 2014 yılında ele geçen heykelcikler olmak üzere iki örnekle temsil edilmektedir[43]. İn situ halde bulunmayan Kybele heykelciklerinden ilki yüksek arkalıklı tahta oturan, yüksek kemerle bağlanmış chiton üzerine himation giysili ve başında polos taşıyan, sağ tarafında patera sol tarafında ise tympanon bulunan, dizleri üzerine küçük bir aslanın uzandığı bir kompozisyon sergilemektedir[44] (Resim 8). Söz konusu bu Kybele heykelciği gösterdiği genel özellikleri ile MÖ 5. yüzyılda Atina’da Metroon’da yer alan Agorakritos’un Kybele heykeli ile başlayan ve Roma İmparatorluk Dönemi’ne kadar devam eden bir tipin temsilcisidir[45]. İkonografisi ve detayda gösterdiği işçilik nedeniyle Roma İmparatorluk Dönemi’ne tarihlenmesi mümkün olan Kybele heykelciği olasılıkla özel bir konutun içinde bir niş için tasarlanmış olmalıdır[46]. İlkinin gösterdiği özelliklere karşın ikinci heykelcikte yine arkalıklı bir tahtta oturan, tahtın yanlarında iki yetişkin aslanın yer aldığı, altta chiton üzerinde dizlerin üzerini örten himation taşıyan Kybele tiplemesi betimlenmiştir. Oturan heykelciğin üst bölümü ve bazı bölümleri kırık olduğu için diğer detaylarla ilgili elimizde veri yoktur. Ancak genel özellikleriyle ikinci heykelcik de Roma Dönemi boyunca yaygın olan diğer bir tipin temsilcisidir[47]. Bugüne kadar sadece iki örnek ile tanıdığımız Kybele’nin kültüne ilişkin özel bir alana ise henüz ulaşılabilmiş değildir.
Antik kentte özellikle Roma Dönemi sikkeleri üzerinden tanıdığımız diğer bir kült ise Tykhe kültüdür. Tanrıçanın kent sikkeleri üzerinde betiminin yer almaya başlaması zaman olarak İmparator Hadrian Dönemi sonrasına denk gelmektedir. Yerleşim tanrıçası olarak Tykhe çoğunlukla MS 3. yüzyıla ait sikkeler üzerinde başında sur burçlarını sembolize eden bir taç taşıyan, profilden sağa dönük büst şeklindeki betimlemesi ile karşımıza çıkar. Tanrıçanın başında burçları simgeleyen tacı ile sikkenin bir yüzünde yer aldığı örneklerde sikkenin diğer yüzünde yaygın olarak Apollon Smintheus kült heykeli farklı ikonografilerde olmak üzere karşımıza çıkmaktadır[48].
Alexandria Troas ve çevresinden ele geçen yazıtlarda Asklepios ile ilgili ibarelere de rastlanmaktadır[49]. Bir kısmı günümüzde nerede olduğu bilinmeyen ancak antik kent ile ilişkilendirilebilecek epigrafik belgeler içerisinde MS 2. yüzyıla tarihlendirilen ve Marcus Paulinus Aelius Aurelius’a ait olduğu anlaşılan yazıt Asklepios’a ait bir kutsal alana işaret etmektedir[50] Bu bilgi aslında Asklepios’a adanmış bir küçük altarın varlığı ile teyit edilmektedir[51]. Antik kentte bulunmuş olup günümüzde Verona’da korunmakta olan bir başka MS 2. yüzyıl yazıtı, Apollon Smintheus’a adanmış olup içinde Asklepios Soter ifadesi de geçmektedir[52]. Asklepios ile ilişkilendirilebileceğimiz son yazıt Geç Helenistik Dönem’e ait olup bize Alexandria Troas’ta bir Asklepios Birliği’nden söz etmektedir[53]. Asklepios ile ilişkilendirilebilecek bir diğer bilgi ise 1726 yılında Alexandria Troas’ı gezen ve antik yerleşimin 18. yüzyıldaki durumu hakkında bilgiler veren Chevalier de Clairac’dan gelmektedir. Fransız seyyahın antik yerleşim içerisinde heykelli kule olarak işaret ettiği yapıdan ele geçtiği ifade edilen ve çizimi verilen kabartmalı bir mimari eleman üzerinde yer alan 1,67 m boyutlarındaki kadın figürü, sağ kolu üzerindeki yılan betimlemesi ile Asklepios’un kızı Hygeia olarak tanımlanmaktadır[54]. Elimizdeki az sayıdaki epigrafik kanıt antik kentte Asklepios ile ilişkilendirilebilecek doğrudan bir külte işaret etmek konusunda güçlü veriler sunamasa da Alexandria Troas’ın doğu nekropolü içerisinde ve Ilıca deresi kenarında yer alan, Roma Dönemi’nden günümüze işletilmeye devam eden termal kaynak, bölgede Asklepios ile ilgili başkaca verilerin olabileceğini de düşündürmelidir.
Alexandria Troas’ın İmparator Augustus Dönemi’nde Colonia Augusta Troadensis adıyla bir Roma kolonisine dönüştüğü süreçte yukarıda bir kısmına değinildiği gibi antik yerleşimin kuruluşundan itibaren var olan kültlerin yanında yeni inançların da kolonide kendilerini göstermeye başladığı hem epigrafik hem de arkeolojik bulgular vasıtasıyla görülmektedir. Bu dönemde Troas’taki Roma kolonilerinden biri olan Colonia Augusta Troadensis’te İmparatorluk kültünün de görülmeye başladığı epigrafik bulgulardan anlaşılmaktadır. Günümüzde mermer elemanlarının neredeyse tamamını yitirmiş olan Forum’daki podyumlu tapınak gösterdiği mimari özellikler nedeniyle Erken Roma İmparatorluk Dönemi’ne ve olasılıkla Caesar, Augustus ve Tanrıça Roma’ya adanmış olmalıdır[55]. Roma kolonisi olduktan sonra kentte oluşturulmaya çalışılan imparatorluk kültüne ve bu kült ile ilişkili görevleri yürüten kişiler üzerinden kültün varlığına işaret edebilecek ve çoğunluğu da MS 1. yüzyıla tarihlenebilecek epigrafik kanıtlara antik yerleşimde ve çevresinde rastlanmaktadır[56].
Colonia Augusta Troadensis’te imparatorluk kültü ile birlikte değişen demografik yapı beraberinde kimi yerel inanışları da getirmiştir. Bunlardan ilki yazıt ve sikkeler üzerinden tanıdığımız Genius Populi kültüdür[57]. Genius kelimesi “baba”, “yaratıcı” ve “meydana gelen” gibi anlamlar içermekte olup Roma toplumunda ailenin reisi olan erkeğin koruyucu ruhunu temsil etmektedir. Ailenin bütünlüğünü temsil eden bu kavram zamanla Roma toplumunda Genius Populi Romani kavramına ve özel bir aile kültüne dönüşmüştür. Kolonideki sikkelerde, MS 2. yüzyılın ikinci yarısında, İmparator Commodus’tan itibaren bir yüzde imparatorun başı diğer tarafta ise kişileştirilmiş erkek figürü olarak personifike edilen Genius’un bir elinde Apollon Smintheus kült heykeli, diğer elinde ise cornucopia tuttuğu görülmektedir[58]. MS 3. yüzyıldaki pseudo-otonom koloni sikkelerinde de bir yüzde tanrıça Tykhe’nin burçlu tacı varken, diğer yüzde Alexandria Troas Genius’u tıpkı MS 2. yüzyıl sikkelerinde olduğu gibi Apollon Smintheus kült heykeli ve cornucopia ile tasvir edilmiştir[59].
MS 2. yüzyıldaki bir yazıt aracılığıyla varlığından haberdar olduğumuz diğer bir yerel kült ise Theos Hypsistos kültüdür[60]. Anadolu’da özellikle de Phrygia Bölgesi’nde yaygın bir tanrı olan Theos Hypsistos’un kültünden yeni Roma kolonisinde sadece tek bir yazıt ile bahsediyor olmamız kültün antik yerleşime Roma Dönemi’nde getirilen nüfus ile birlikte gelmiş ve dolayısıyla sınırlı bir yaygınlığa sahip olduğunu düşündürmektedir[61].
Antik yerleşimde yine tek bir yazıt ile haberdar olduğumuz diğer bir kült ise Hosios kai Dikaios’a ait olanıdır[62]. Theos Hypsistos gibi çoğunlukla Phyrgia’da yayılım gösteren ve bu bölgede kült alanı da tespit edilmiş yerel bir tanrı olan Hosias kai Dikaios kutsal ve adil tanrı olarak tanınır[63]. Kolonide bugün kaybolmuş olan tek bir yazıtla varlığı bilinen bu kültün yoğunluklu olarak Kuzeybatı Phrygia Bölgesi’nde saygı görüyor olması söz konusu yazıtın antik yerleşime bölge dışından taşınmış olabileceği fikrini de güçlendirmektedir[64].
Hristiyan yazar Athenagoras’ın aktarımına göre Roma İmparatorluk döneminde MS 2. yüzyılda kolonide Neryllius’un yaldızlı bir heykeli bulunmaktaydı ve hastaları iyileştirdiği, kehanetler verdiğine inanıldığı için adına kurbanlar kesilmekte ve heykelin üzeri altın ve çelenklerle süslenmekteydi[65].
Sonuç
MÖ 4. yüzyılın sonunda Antigoneia adıyla kurulan ve Lysimakhos dönemindeki synoikismos ile nüfusu oluşturulan Alexandria Troas’ın kuruluşundan itibaren varlığını tespit edebildiğimiz ve yukarıda zikretmeye çalıştığımız çeşitli kültlere sahip olduğu görülmektedir. Erken Roma İmparatorluk Dönemiyle birlikte antik yerleşimin bölgedeki Roma kolonilerinden birine dönüştürülmesi sürecinde dışarıdan getirilen Roma yurttaşları ile karma bir nüfusa sahip olduğu da epigrafik belgelerden anlaşılmaktadır. Antik yerleşimde hem polis döneminden beri var olan kültlerin mevcudiyetlerini koruyarak saygı görmeye devam ettiği hem de koloni döneminde yerleşimin inanç dünyasına yeni dahil olan kültlerin eskileri ile birlikte saygı görmeye başladığı görülmektedir. Anadolu’nun genelinde olduğu gibi Alexandria Troas’ta da pagan inancına ait olan tüm uygulama ve adakların MS 3. yüzyılın sonları ile 4. yüzyılın başlarında artık yerini Hristiyanlık inanışına terk etmeye başladığı söylenebilir.
EKLER