Makalemizin konusu olan camdan skarabe tipli yüzük mühür kaşı, Yozgat Müze Müdürlüğünde bulunmaktadır. Bu ünik eser, Yozgat İli, Akdağmadeni İlçesi, Umutluk kasabası yakınlarındaki Antik Nekropol alanında, Yozgat Müze Müdürlüğünce yapılmış bir kurtarma kazısında ele geçmiştir. 20.03.2010 tarihinde ormanlık alan içinde kaçak kazı sonucu kısmen tahrip edilen nekropol alanında Yozgat Müzesi tarafından kısa süreli münferit bir kurtarma kazısı yapılmış ve kazı çalışması neticesinde pişmiş toprak torpido bir lahit ele geçmiştir[1]. (Resim 1)
Pişmiş toprak lahitlerin Anadolu’daki en erken kullanımları M.Ö.7.yüzyıl sonu ile M.Ö.6. yüzyıl başlarından itibaren Klazomenai’de saptanır.[2] Kütahya İli Aslanapa İlçesi yakınındaki Akalan Tümülüsleri’nde bulunan lahitler de pişmiş topraktan yapılmışlardır ve M.Ö. 540-500 yıllarına tarihlenmektedirler. Pişmiş toprağın lahit yapımında kullanılması geleneğinin Hellenistik Dönem’de de devam ettiğini gösteren, M.Ö. 3. ve M.Ö. 2. yüzyıl örnekleri de bulunmaktadır. Torpido biçimli örneklere Roma İmparatorluk Dönemi’nde rastlanmakta ve bunlar oldukça geniş bir coğrafi yayılım (Philadelphia[3], Pitane[4], Kilikya[5] vb.) göstermektedir. Yozgat Akdağmadeni’nde de bir örneğinin bulunması, bu tipin Orta Anadolu’daki varlığını göstermektedir.
Söz konusu camdan skarabe tipli yüzük mühür kaşı eserimiz, pişmiş toprak torpido bir lahit lahit içerisinde çürümüş kemik parçaları ve diğer gömü eşyaları[6] ile birlikte bulunmuştur.
Müzede 1676 envanter numarasıyla kayıtlı olan bu eser, kobalt mavisi renginde camdan yapılmış ekseni boyunca delinmiş (Resim 2-3), yuvarlağa yakın oval formludur[7] (Resim 2-3). 22x16x4.5 mm. ölçülerindeki mühür yüzük kaşının, kobalt mavisi camdan yapılmış olması, esere ayrı bir önem kazandırmaktadır. Cam hamuruna metal oksit karıştırılarak oluşturulan mavi renk, taş (lapis lazuli) taklidi yaratmayı amaçlamaktadır. Olasılıkla, söz konusu eser ‘kalıba baskı’ yapım tekniği ile imal edilmiştir.[8] Üzerindeki figürler ise, cam hamuru sıcak iken, bir kalıp yardımıyla baskı yapılarak oluşturulmuştur. M.Ö. 2. bin yıl ortalarından itibaren Mısır, Mezopotamya ve Miken Kültürlerinde de bu metotla imal edilmiş opak mavi cam boncuklar, kolyeler, bilezikler, yüzük taşları ve amuletlere rastlanmaktadır.[9] Eserin rengi, Kaş-Uluburun Batığı Kazılarında ele geçen koyu mavi cam külçelerinin sahip olduğu rengi andırmaktadır[10]. Pek tabii ki eserin analizi yapılmadan kesin bir şey söylemek olası değildir[11]. Ancak bizim çalışmamız, “arkeolojik” değerlendirme niteliğindedir ve gelecekte malzeme analizinin yapılması ile konunun başka bir yayında ele alınması mümkündür.
Söz konusu eserin ortasında üç figürden oluşan bir sahne betimlenmiştir (Resim 2). Betimlenen figürler yalnız kenar çizgileriyle beliren bir görüntü şeklinde olup; ayrıntılı olarak tasvir edilmemişlerdir. Bunun yanı sıra, mührün iyi korunamamış olması bu betimin, doğru bir şekilde değerlendirilmesine engel teşkil etmekte ve eser üzerindeki figürlerin ikonografik olarak tahlil edilmesini güçleştirmektedir. Eserin mevcut durumu bize ancak betimlenen figürlerin genel siluetleri üzerinden bir sınıflandırma yapmaya imkân vermektedir.
Eserin merkezinde 3 figürden oluşan görüntü formları belirlenmiştir. Bunlardan en belirgin olanı ortada bulunan erkek figürüdür. Söz konusu figürün gövdesi cepheden, baş ve ayakları ise profilden resmedilmiştir (Çizim 1). Söz konusu erkek figürün sağ omzunda bir yay tutmakta olduğu güçlükle izlenebilmektedir. Sağ kolunu dirsekten yukarı doğru kaldırmıştır. Üzerinde bedene yapışık kısa elbise ya da kısa tunika bele oturtulmuş, fakat belin inceliği belli edilmiştir. Olasılıkla bir tanrı ya da bir kral olan bu figürün başında sivri bir külah, ayaklarında ise sivri ve ucu kalkık ayakkabıları bulunmaktadır. Ancak giysi ve donanımları onun bir kral figüründen ziyade bir tanrı betimlemesi olduğuna işaret etmektedir[12] (Resim 2; Çizim 1). Nitekim bir tanrı olabileceğini düşündüğümüz söz konusu figür, Fenikeliler’in Tanrısı Baal’in Louvre Müzesi’nde bulunan bronzdan heykelciklerinin ikonografisi ile benzerlikler göstermektedir.[13] Tanrı Baal, arkeolojik buluntularla birebir örtüşen yazılı kontekste de çoğu kez sivri başlığı, kısa elbisesi ve bir elini yukarı kaldırmış savaşçı pozisyonunda betimlenmiştir.[14] Tanrı figürünün duruşu ayrıca, Kıbrıs Kourion’da ele geçen skarebe akik taşı mühür üzerindeki ayakta duran figürle de benzerlik göstermektedir.[15] Tanrı figürünün önünde ve arkasında iki insan silueti daha tespit edilmiştir. Ancak ortadaki figüre oranla, bu iki figürü ikonografik olarak tahlil etmek oldukça güçtür. Görebildiğimiz kadarıyla bu iki siluet, her iki elini de yukarı kaldırmış dua jesti içinde iki kadın figürü olmalıdır.[16] Söz konusu figürlerin her üçünün de olağandışı bir biçimde bir çizgi üzerinde durdukları, adeta bir geçit törenindeymiş izlenimi verdikleri göze çarpmaktadır (Resim 2).
Bize kalırsa burada asıl önemsenmesi gereken husus, söz konusu baskı üzerinde son derece net bir biçimde seçilebilen, kanatları sarkık biçimde betimlenmiş ortası kabarık bir kanatlı güneş kursu motifidir (Resim 2; Çizim 1). Söz konusu kanatlı güneş kursunun, 8. - 7. yüzyıla atfedilebileceğini ve Fenike tipinde olduğunu ifade etmemiz gerekmektedir. Benzeri bir kanatlı güneş kursu da Khorsabad’daki saray kazıları esnasında bulunmuştur.[17] Suriye’nin Amrit (Marathos) Kenti’nde gün ışığına çıkarılmış olan ve bugün Louvre Müzesi’nde sergilenen Amrit steli üzerinde de, benzer nitelikte kanatlı bir güneş kursu bulunmaktadır[18]. Harden, söz konusu steli M.Ö. 9. yüzyıla tarihlendirmektedir.[19] Yine bu kanatlı güneş kursunun bir benzerini Kıbrıs’ta Larnaka (Antik Kition) Kenti yakınlarındaki Pyrga kasabasında günışığına çıkartılan ve Charles’in M.Ö. 6. yüzyıla tarihlediği beyaz sabuntaşından yapılmış bir skarabe de görmekteyiz.[20]
Kuşkusuz Fenike tarzında yapılmış bu eserin Orta Anadolu’da bir Roma mezarı içinde bulunması ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir, ancak Fenikeliler’in Kuzey Suriye ve Kilikya ile olan ticari bağlantısı çok uzun süreden beri bilinen bir gerçektir.[21] Özellikle 8. ve 9. yüzyıllarda Kilikya’da Fenike seramiğinin bol miktarda bulunması Fenike etkisinin bu devirde had safhaya ulaştığını göstermektedir.[22] Nitekim gittikçe büyüyen bu Fenike etkisini Fenike yazıtları da teyit etmektedir. Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu'da (Zincirli) bulunan en eski Fenike yazıt, M.Ö.825-800 yıllarına tarihlenmektedir.[23] Fenike diliyle yazılmış yazıtların sayısı 8.yüzyılda özellikle de Kilikya bölgesinde artış göstermiştir.[24] Bu nedenle de, Fenike epigrafik malzemesi özellikle bu bölgede çok iyi belgelenmiştir. Daha sonraki dönemlere ait eserlerde, antik yazarlarda bu dönemde Kilikya’daki Fenike etkisini doğrulayan bilgiler vermektedir. Örneğin, Büyük İskender’in Asya seferine katılarak Myriandros’a gelen ve kenti gören antik yazar Ksenophon (Anabasis IV.6), Myriandros’un İskenderun körfezinde, Fenikeliler tarafından kurulmuş bir kıyı şehri olduğunu ve birçok ticaret gemisinin demir atmış beklediği bir liman şehri olduğundan bahsetmektedir.[25] Dolayısıyla özellikle 8.yüzyılda bariz bir şekilde kendini yazıtlarda ve arkeolojik eserlerde belli eden Fenike etkisinin, bu bağlamda Fenike ve Anadolu arasındaki ticaret ilişkileri göz önüne alındığında, Kilikya üzerinden İç Anadolu bölgesine dek ulaşmış olması mümkün gözükmektedir. Yozgat Akdağ Madeni’nde ele geçen söz konusu eserimiz; bu bölgede bulunan ilk Fenike eseri olmakla birlikte, Anadolu’nun diğer bölgelerinde Fenike dönemine ait bu ve buna benzer başka eserler bulunmuştur. Adıyaman İlinin Kahta ilçesinin 30 km. doğusunda, Fırat'ın batı tarafında yer alan Tille Höyük’te yapılan kazılarda bulunan fayans mühür de tıpkı bizim eserimizde olduğu gibi Fenike işi olarak tanımlanmaktadır.[26] Ayrıca Kilikya Bölgesinde bulunan Karatepe ve Güneydoğu Anadolu’da bulunan Zincirli’de yukarıda da bahsettiğimiz gibi bol miktarda Fenikece yazıt ve ortostat ele geçmiştir.[27] Karatepe’de kalenin içindeki kutsal alanda çifte boğa kaidesi üstünde Fırtına Tanrısı Tanrı Baal’in 3 metre yükseklikte bir heykeli bulunmaktadır.[28] Karatepe’de ele geçen ortastatlar üzerinde tasvir edilen sahneler ise bilindiği gibi ikonografik olarak “Fenike etkisinde meydana getirilmiş Geç Hitit Stili” olarak tanımlanmaktadır.[29] Fenike etkisinde meydana getirilmiş Geç Hitit Stili; Zincirli, Karkamış, Sakçagözü ve Tel Halaf gibi Geç Hitit merkezleri’nde ele geçen eserler sayesinde iyi tanıdığımız bir stildir.[30]
Eserin malzemesinin yukarıda bahsettiğimiz gibi kobalt mavisi renginde camdan üretilmiş olması da, kanımızca onun Fenikeliler ile olan ilgisini destekleyen bir bilgidir. Fenikeliler bilindiği gibi, cam üretimi ile bizzat uğraşmışlardır. Geç bronz çağından itibaren Fenike merkezlerinde ve Kıbrıs’ta cam üretimi yapıldığı ve bu üretilen mallarla birlikte ham halde ki cam malzemenin de ticaretinin yapıldığı, yazılı ve arkeolojik buluntularla desteklenmektedir.[31] Mısır’da Tel el Amarna’da ele geçen yazışmalar, Tire ve komşu merkezlerden gönderilen cam malzemeden bahsetmektedir. Aynı şekilde Uluburun batığında ele geçen Öküzgönü biçimli cam külçeler[32] ve cam boncuk dolu bir Fenike işi kavanoz[33] da Fenike cam üretimi ve ticaretinin boyutlarını göz önüne süren kanıtlardır.[34] İncelediğimiz eserin hamuruna benzer bir başka mavi renkli, lapislazuli taklidi Fenike mührü ise Kıbrıs’ta ele geçmiştir.[35] Diğer Fenike merkezlerinde de camdan yapılmış başka mühürler ele geçmiştir.[36]
Söz konusu eserimizin bulunduğu Roma dönemi mezarıyla olan ilişkisi sadece mezarda yatan kişinin bu nesneyi içinde dinsel veya büyüleyici bir gücün saklı olduğu sanılan, taşıyanı, takanı veya sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik ve mutluluk getirdiğine inanılan amulet[37] olarak kullanmasından ileri gelmekte olmalıdır. Olasılıkla, sonraları yüzük mühür[38] olarak kullanılmış olan söz konusu obje; yukarıda da belirttiğimiz gibi, bulunduğu Roma dönemi mezarındaki kişi tarafından ikinci kez ‘amulet’ yani kolye sarkacı olarak kullanılmış olmalıdır. Tekrar bir mühür olarak burada yatan kişinin kimliği ile ilişkili bir araç olarak kullanılmış olması, çok zor bir ihtimaldir. Antik Roma’da kimi zaman tanrı resimleri ya da bir idol amulet olarak taşınabilmekteydi[39].
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, mühür üzerindeki kanatlı güneş kursunun ikonografik özellikleri açısından Fenike özelliği yansıtması ve bir benzeri kanatlı güneş kursunun Kıbrıs’ta Larnaka Kenti yakınlarındaki bulunan bir skarabe üzerinde de tespit edilmiş olması; eserimizin Akdeniz uygarlıklarıyla olan ilgisini ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, Roma Dönemi’ne ait bir mezarda ele geçen söz konusu bu cam yüzük kaşı mührün elimizdeki bilgiler doğrultusunda, 1.bine ait olma olasılığının oldukça yüksek olduğunu; üzerindeki betimlemeler ve cam malzeme üzerine yapılmış olması ve benzeri mühürlerin Kıbrıs’ta ele geçmesi nedeniyle, Fenike tipolojisinde, Kıbrıs yapımı bir mühür olabileceğini düşünüyoruz.