Giriş
Aigai’da son dönem kazı çalışmaları 2004 yılında başlamıştır. Bu tarihten itibaren kentte yapılan arkeolojik çalışmaların önemli bir bölümü yollar ve yol sistemi üzerine gerçekleştirilmiştir. Türk Tarih Kurumunun 2020 yılında sağladığı destek ile bu alandaki çalışmalar devam ettirilmiştir.[1] Yol sistemi üzerine yapılan çalışmalar sonucunda kent planlamasının daha iyi anlaşılmasının yanı sıra antik kent turistik açıdan daha rahat ziyaret edilebilir bir duruma gelmiştir.
Aigai Arkaik ve Klasik Dönemler boyunca mütevazı bir kent olarak varlığını sürdürmüştür. Hellenistik Dönem ile en parlak dönemini yaşamış ve kent yeniden imar edilmiştir. Roma Dönemi’nde varlığını hayvancılık üzerine kurulu bir ekonomi ile sürdüren kent, MS 3. yüzyılın ikinci yarısına kadar yoğun olarak yerleşim görmüştür. MS 3. yüzyılın üçüncü çeyreğinde gerçekleşen Got Akınları sırasında Aigai terkedilmiştir[2] . Bununla birlikte Geç Roma Dönemi’ne tarihlenen oldukça az sayıda seramik parçası ve az sayıdaki sikke, MS 5-6. yüzyıllarda kentte ufak bir nüfusun bulunduğunu göstermektedir. Kentteki son dönem yerleşimi ise geç 12. yüzyıl ve erken 13. yüzyılda, Bizanslılar tarafından kurulmuştur[3] .
Aigai, yaklaşık olarak bin yıl boyunca kesintisiz yerleşime sahne olmuştur[4] (Res. 1, No. 1, 4, 5, 6). Yeni yapıların temellerinin anakayaya oturtulması için erken yapı ve tabakaların tahrip edilmesi sebebiyle Arkaik Dönem kentine ait günümüze ulaşan bulgular sınırlıdır. Ancak arazinin tepe noktasında kurulan Arkaik yerleşimin, daha sonraki dönemlerde genişleyerek Arkaik sur hattını aştığı ve tepenin eteklerine yayıldığı anlaşılmaktadır. Bu durum erken sur duvarlarının sonraki dönemlerde teras duvarlarına çevrilmesine neden olmuştur. Hellenistik Dönem ve Roma Dönemi’nde kentte yoğun bir imar faaliyeti görülmektedir[5] . Bu imar faaliyeti kamu yapıları, dini yapılar, su sistemleri ve özellikle yollarda kendisini göstermektedir. Etrafı sarp yamaçlarla çevrelenen bir tepenin üzerinde düzenli bir kent planlaması oluşturmak konusunda zorluklar yaşanmıştır. Bununla birlikte kentin yeniden imar edildiği Hellenistik Dönem’de yapılan teraslamalar ve oluşturulan yol ağı ile daha ideal bir kent planına ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu yeni yapılanma döneminde yol ve su sistemlerine özel bir önem verilmiştir. Roma Dönemi’nde de bu sistemler geliştirilip, kentin en çok önemsenen imar unsurlarından olmuştur.
Kent Çevresindeki Yol Sistemi
2015 yılında başlayan uluslararası NekroPergEol Projesi kapsamında kentin yakın çevresindeki antik yolların önemli bir bölümü tespit edilmiştir. Aigai’ın kontrol ettiği geniş Yunt Dağı Bölgesinde de Aigai ile bağlantılı yollara ait parçalar görülebilmektedir. Bu bağlamda Aigai’ın Antik Çağ’da güçlü bir yol ağına sahip olduğu, özellikle Hellenistik Dönem ve Roma Dönemi’nde önemli bir kavşakta bulunduğu saptanmıştır. Kent çevresindeki yol sistemi, Aigai’ın deniz ile iç kesimler ve kuzey ile güney arasında bir bağlantı noktası olduğunu göstermiştir.
Aigai, Herodotos’un bahsettiği on iki Aiol kentinden biridir ve Yunt Dağı (antik Aspordenon) üzerindeki bir tepede kurulmuştur. Kenti çevreleyen Pythikos/Titnaios (Kocaçay) ve Setlik akarsuları, kente stratejik bir önem katmış ve bir yarımada gibi savunulmasını kolaylaştırmıştır. Antik kenti kuran Aiollerin Anadolu kıyılarına MÖ 11. yüzyılın ikinci yarısında[7] göç ettiği aktarılsa da kentte yapılan kazı çalışmaları, kentin kuruluşunun MÖ 8. yüzyılın son çeyreğinden önceye gitmediğini göstermektedir[8] . Aiol göç hareketi, deniz yolu ve/veya kuzeyden kara yoluyla kıyı şeridini takip ederek gerçekleşmiş olmalıdır. Öncelikle kıyılardaki kentler kurulmuş, ilerleyen dönemlerde ise kıyıdaki kentlerin artan nüfusuna ev sahipliği yapabilecek ve onları iç bölgelerden gelecek tehditlere karşı koruyabilecek iç kesimdeki kentler kurulmuş olmalıdır. Aigai’da bu düşünce ile doğudan gelebilecek tehditlere karşı bir gözcü kent olarak, Yunt Dağı’nın önemli bir vadisi üzerinde, geçiş noktasında kurulmuştur.
Arkaik ve Klasik Dönemler boyunca Aigai en yoğun ilişkiyi, Aiolis Bölgesi’nin başkenti sayılan Kyme ile kurmuş olmalıdır. Aigai’a batıda en yakın kentler; Ege Denizi kıyısındaki Kyme, Myrina ve Gryneion’dur. Kıyıdan gelerek kente güneyden ulaşan antik yol, Kyme ve Myrina ile kurulan bağlantının göstergesidir ve Arkaik Dönem’den itibaren yoğun olarak kullanılmış olmalıdır. Bu kentler ile kurulan yakın ilişki Aigai’daki arkeolojik bulgularla kanıtlanmaktadır. Arkaik Dönem’e tarihlenen seramikler içinde yer alan Lydia üretimi örnekler ise Aigai’ın Lydia ile olan doğrudan ilişkisinin kanıtıdır. Bu açıdan kentin doğusundan gelen ve Manisa Ovası ile bağlantısını sağlayan yol ağının da Arkaik Dönem’den itibaren aktif olduğu söylenebilir. Kente kuzeyden ulaşan bir diğer yol, Gryneion-Magnesia yolunun bir koludur. Kuzeydoğu Nekropolis (Res. 1, No. 3, 7) içinden geçen yol; kuzey, doğu ve batıdaki komşu kentlere ulaşımı sağlıyordu ve muhtemelen en erken dönemden itibaren kullanılmaktaydı[9] . Kuzeydoğu Nekropolis içinde yer alan ve kentin kuruluş dönemi ile ilişkili olan Tümülüs 001 (MÖ yaklaşık 700c) bu yolun doğusuna hem yoldan hem kent merkezinden görülecek bir sırta konumlandırılmıştır[10]. Yol, Kuzeydoğu Nekropolis’ten kente ulaşırken ikiye ayrılarak devam eder. Doğudaki kol, doğu yamaca tırmanarak Aşağı Agora terasının altından devam eder ve bir kapı aracılığıyla surlardan içeri girerek kente ulaşır. Diğer kol ise batıya doğru ilerleyerek kuzey yamaçtan kent merkezine tırmanır. Her iki yol güzergâhı da Arkaik Dönem’den itibaren var olmalıdır[11].
Kent İçindeki Yol Sistemi ve Kent Planlaması
Arkaik yerleşim sur duvarları ile çevrelenen, üçgen şekilli bir alandır (Res. 1, No. 1). Yaklaşık 6 hektar alanı kaplayan[12] arkaik yerleşim yaklaşık 600-800 kişilik bir nüfusu barındırıyor olmalıydı[13]. Arkaik sur duvarları üzerinde, sonraki yüzyıllarda tadilat ve yeniden inşa geçirmiş olan kapı açıklıkları bulunmaktadır[14]. Kente Kuzeydoğu Nekropolis’ten gelen antik yolun bağlı olduğu iki kapı tespit edilmiştir. Bu kapılar Demirkapı ve Agora Caddesi Kapısı’dır. Bunlardan kuzeyde yer alan Demirkapı (Res. 2, No. 9; Res. 3), Arkaik Dönem’e aittir ve işlevini MS 2. yüzyılda inşa edilen Kuzey Hamam ile kaybetmiş olmalıdır[15]. Demirkapı’nın yaklaşık 90 m güneybatısında yer alan Agora Caddesi Kapısı, kentin en önemli giriş noktalarındandır (Res. 2, No. 7; Res. 4). Antik yol, bu kapıdan kente girdikten sonra Ada 1 olarak adlandırılan mahalleyi geçerek kentin merkezine ilerlemektedir. Ada 1 Mahallesi, Roma Dönemi’ne ait bir yapı kompleksi olarak dikkati çekmektedir (Res. 2, No. 8; Res. 5). Alanda anakaya çukurlarından gelen seramikler, temel seviyesinde korunmuş duvar kalıntıları ve demirci atölyesine ait kalıntılar[16] bu bölgenin Arkaik Dönem’den itibaren kullanıldığı kanıtlamaktadır.
Agora Caddesi Kapısı’ndan giren yol güneydoğu yönde yaklaşık 60 m devam etmekte ve bir kavşak noktasına ulaşmaktadır. Büyük bir kamu sarnıcına ev sahipliği yapan bu kavşakta yol üç ayrı yöne doğru devam etmektedir. Kuzeydoğuya giden kol Demirkapı’ya, batıya giden kol Athena Kutsal Alanı’na, güneydoğuya devam eden kol ise kent merkezine (Bouleuterion, Agora) devam etmektedir (Res. 6). Oldukça geniş bir düzlükten oluşan kent merkezinde Bouleuterion (Res. 2, No. 12) ve onunla ilişkili yapılar ile Yukarı Agora (Devlet Agorası) yer almaktadır (Res. 2, No. 14). Aşağı Agora (Ticari Agora) olarak adlandırılan küçük meydan (Res. 2, No. 16), Yukarı Agora’nın hemen altındaki terastır. Aşağı Agora’da yapılan kazılarda Arkaik Dönem’e tarihlenen buluntular ele geçmiştir[17]. Bu açıdan kent merkezinin Arkaik Dönem’den itibaren Agora ve çevresi olduğu ve alanın her dönemde yoğun olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Yukarı Agora ile Aşağı Agora arasında üç katlı Hellenistik Agora Binası bulunur (Res. 2, No. 15; Res. 7). Bu bina Aigai’daki en iyi korunmuş yapılardan birisidir. Ancak iki buçuk kat yüksekliğinde korunmuş olan yapı günümüzde yıkılma tehlikesi altındadır. 2020 yılı çalışmaları kapsamında bu yapının rölövesi çizilmiş ve hem bilimsel olarak kayıt altına alınması sağlanmış hem de konservasyon ve restorasyon çalışmaları için önemli bir aşama tamamlanmıştır (Res. 8).
Antik yolun Kuzeydoğu Nekropolis’teki kavşaktan ayrılarak doğu yamaçtan kent merkezine tırmanan kolu, Agora Binası’nın yer aldığı terasın altından devam edip kente girmektedir. Bu antik yolun surları aşıp kente girdiği nokta 2020 yılı çalışmaları sırasında tespit edilmiştir. Bu alanda yer alan bir sur kapısı enkazı kentin erken dönemlerinden itibaren var olmalıydı. Kent surları içerisinde kalan yolun da günümüzde kullanılan ziyaretçi patikasına ve sur ile teras yapılarına paralel bir şekilde devam ettiği düşünülmelidir. Yukarı Agora’nın güneyinde yer alan bir teras duvarı, Arkaik Dönem’e tarihlenen Lesbos tipinde polygonal örgüye sahiptir (Res. 9). Arkaik Dönem’in savunma duvarlarından birisi olmalıdır. Fakat daha geç bir dönemde, işlev değiştirerek teras duvarı olarak kullanılmıştır[18].
Kentin batı ve güney yamaçlarında antik yollara ilişkin veriler kısıtlıdır. Akropolisin batısındaki alanın erken dönemlerde sur dışı yerleşim alanı olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Geç Klasik ve Erken Hellenistik Dönemlere tarihlenen Demeter-Kore Tapınağı batı yamacın kuzey ucunda yer almaktadır (Res. 2, No. 23; Res. 10). Gene akropolisin batısındaki teras üzerinde yer alan Gymnasion ve Tiyatro gibi anıtsal kamu yapıları Hellenistik Dönem ve Roma Dönemi’ne aittir. Tiyatro’nun hemen üzerinde, Athena Kutsal Alanı bulunmaktadır[19] (Res. 2, No. 22; Res. 11). L planlı ve çift katlı bir stoa ile çevrili olan kutsal alan, içerisinde peripteros planlı bir tapınak ve C planlı bir sunak barındırmaktadır. Kuzey ve doğuda iki anıtsal girişi bulunan stoanın hemen dışında, doğusunda, Zeus’a ait bir sunak barındırdığı düşünülen diğer bir kutsal alan daha bulunmaktadır. Söz konusu iki kutsal alanın bulunduğu bu arazi Arkaik Dönem’den itibaren kullanılmaktaydı. Athena Tapınağı’nda yürütülen kazı çalışmalarında ele geçen Arkaik Dönem buluntuları bu savı desteklemektedir[20].
Aigai’da Klasik Dönem’e ait veriler oldukça azdır. Bu döneme ait en önemli buluntu Kuzeydoğu Nekropolis’ten gelmektedir. 2015 yılında kazılan ve MÖ geç 8. yüzyıl ile erken 7. yüzyıla tarihlenen Tümülüs 001’in üzerinde, onu kısmen tahrip eden bir kireç taşı lahit bulunmuştur. Lahitte bulunan Attika üretimi siyah figür tekniğinde boyanmış iki lekythos ve bir kyliks MÖ 490 civarına aittir. Lahit içerisinde ele geçen iki adet Pers tipi bronz ok ucu -ve seramik buluntuların tarihi- lahitteki kişinin İonia Ayaklanması sırasında ölmüş olabileceğini düşündürmektedir. Aigai’ın bulunduğu Yunt Dağı üzerinde, kentin yakınlarında lahdin malzemesini oluşturan kireç taşı yatakları bilinmemektedir. Kentte aynı ham maddeyle üretilmiş başka bir lahit tespit edilmemiştir. Ham madde ve buluntular, lahdin önemli bir kentliye ait olduğunu göstermektedir[21]. Antik yolun hemen doğusundaki Tümülüs 001’in yakınında, yolun batısında, yola bitişik olarak inşa edilmiş bir mezar anıtı Hellenistik Dönem’e ait olmalıdır. Bu anıt, 2015 yılında antik yolda sürdürülen kazılar sırasında tespit edilmiştir. Yapının kazısında ele geçen bir yazıt sayesinde anıtın kentin en önemli ailesinin atalarından birine ait olduğunun anlaşılması ve Diaphenes Mezar Anıtı olarak adlandırılması mümkün olmuştur[22].
Hellenistik Dönem’de kentin özellikle güney ve batı yamaçlarında inşa edilen sur ve teras duvarları sayesinde kent ciddi oranda büyütülmüştür. Hellenistik Dönem’de, MÖ 2. yüzyılın ikinci yarısında kentin kapladığı alan yaklaşık 23 hektara ulaşmıştır ve buna göre de yaklaşık 2300-3000 kişi arasında bir nüfusa sahip olmalıdır[23]. Büyüyen kentteki genişleyen teraslar ve yeni yerleşim alanlarına ulaşım Arkaik ve Klasik dönemlerden kalan yollar ile sağlanmıştır. Ayıca yeni yollar, patikalar ve merdivenler de eklenmiş olmalıdır. Yolların teraslara paralel şekilde yapıldığı söylenebilir. Bu yolların bir bölümünün Roma Dönemi’nde güçlendirildiği ve bir kısmının da yeni inşa edildiği, yapım teknikleri ve üst üste olan konumları sayesinde anlaşılabilmektir.
Kentin kuzeyinde Arkaik Dönem’den beri kullanılan Demirkapı’nın, Roma Dönemi’nde iptal edilmesinden[24] sonra kentin kuzeydeki tek girişi Agora Caddesi Kapısı olmuştur (Res. 4). Agora Caddesi Kapısı son halini Roma Dönemi’nde almıştır ve Arkaik surun ayakta kalan duvarlarını dayanak olarak kullanmıştır. Fakat Roma Dönemi’nden önce de kapının tadilat geçirdiği anlaşılmaktadır. Kapının iç kısmında yer alan II. Eumenes Dönemi’nin tipik duvar işçiliği ve kemer taşlarının analojik değerlendirmeleri, kapının MÖ 2. yüzyılın ortalarında da tamirat geçirdiğini gösterir[25]. Agora Caddesi Kapısı, bu dönemde kentte gerçekleştirilen yoğun imar faaliyetinin parçası olarak değerlendirilmelidir.
Kent merkezinde yer alan nerdeyse tüm anıtsal yapılar MÖ 2. yüzyılda inşa edilmiş ya da yenilenmiştir. Bu kapsamda kent merkezine ulaşan Agora Caddesi’nin batısında “Yeni Bouleuterion” inşa edilmiştir. Bouleuterion kazıları kentte daha erken tarihli bir Bouleuterion olduğunu göstermiştir. MÖ 2. yüzyıldaki inşa faaliyetleri sırasında bu erken yapının yerine daha büyük boyutlu bir Bouleuterion yapılmıştır[26] (Res. 12). Hemen güneyinde, yolun karşı (doğu) tarafında kalan, Agora Binası, Yeni Bouleuterion ile çağdaştır. Agora Binası’nın birinci katındaki dükkânların açıldığı ve Roma Dönemi’nde inşa edilmiş Macellum’u[27] (Res. 2, No. 17; Res. 13) barındıran Aşağı Agora’nın “Ticari Agora” işlevi gördüğü anlaşılmaktadır. Arkaik Dönem’de de kullanıldığı tespit edilmiş bu teras, Hellenistik Dönem’de oldukça yoğun bir inşa faaliyetine sahne olmuştur. Bouleuterion ile ilişkili Yukarı Agora ise işlev olarak Devlet Agorası olarak nitelendirilmelidir. Aşağı ve Yukarı Agoralar ile çevrelerindeki erken yapıların -Aigai’ın genelinde olduğu gibi- yeni inşa faaliyetleri sırasında tahrip edildiği anlaşılmaktadır.
Kentin güney ve batı yamaca doğru ciddi oranda genişlediği Hellenistik Dönem’de teraslama ile elde edilen çok sayıda düzlükte yoğun imar faaliyetlerinde bulunulmuştur[28]. Bahsedilen teraslara ait duvarların en belirgin ve güzel örneği 68 metre uzunluğundaki Gymnasion teras duvarıdır (Res. 14). 1200 m2 büyüklüğündeki palaestrası[29] ve gerisinde barındırdığı enkazı ile Hellenistik Dönem’e ait Gymnasion, kentin önemli kamu yapılarındandır[30]. Roma Dönemi’nde bu yapının güneydoğusuna hamam eklenmiştir. Bu sayede yapı Roma Dönemi’nde klasikleşen tip olan Gymnasium-Hamam kompleksine dönüşmüştür (Res. 2, No. 18-19).
Gymnasion’un kuzeybatısında, aynı teras üzerinde Tiyatro yer almaktadır (Res. 2, No. 21). Oldukça eğimli bir yamaçta bulunan Tiyatro’nun konumu ve planı, yapının Yunan tipinde bir tiyatro olduğunu göstermektedir. Fakat kentteki diğer birçok yapıda da olduğu gibi, Tiyatro Roma Dönemi’nde yenilenmiştir. Sahne binası enkazının büyük bir kısmı yerindedir (Res. 15). Vomitorium olarak adlandırılan giriş kısmı, Roma Dönemi’nde eklenmiştir[31] (Res. 2, No. 20; Res. 16). Vomitorium’da yapılan kazı çalışmalarında yapının mimarisi açığa çıkarılmış ve Tiyatro’nun içene açılan iki kapısı tespit edilmiştir. Vomitorium’un tonozoları üzerine inşa edilen yeni oturma sıraları ile caveaya bir kerkis daha eklenerek cavea güneye doğru büyütülmüş ve tiyatronun kapasitesi arttırılmıştır. Bu yeni kerkisin Roma Dönemi’nde protokol alanı olduğu düşünülebilir[32].
Güney ve batı yamaçtaki yapılara giden antik yollarda sistematik kazı çalışmaları henüz gerçekleştirilmemiş olsa da yollar günümüzde kısmen yüzeyde görülmektedir. Ayrıca kentin kurulu olduğu arazinin yapısı sebebiyle hâlihazırdaki turistik patikanın geçtiği hat ile antik yolun örtüşmesi gereklidir. Güney ve batı yamaçlardaki alanlara ulaşarak kazı yapmak arazi yapısı ve bitki örtüsü sebebiyle lojistik açıdan zordur. Bu alanlardaki antik yolların açığa çıkarılması sayesinde güney ve batı bölümdeki kazı çalışmalarının gerçekleştirilmesi ve yeni ziyaretçi rotasının düzenlenmesi mümkün olacaktır. Ayrıca kent genelindeki yolların açığa çıkarılması sayesinde, hem yolların ulaştığı mimari yapıların ve kent planlamasının daha iyi anlaşılması hem de günümüz insanlarının kenti daha rahat gezmesi ve daha doğru algılaması sağlanabilmektedir. Kazı çalışmalarındaki bu yaklaşıma uygun olarak, 2020 yılı kazı çalışmalarının önemli bir bölümü Agora Caddesi’nden ayrılarak Athena Kutsal Alanı’na giden Athena Caddesi’nde sürdürülmüştür. Ada 1 Mahallesi’nden batıya doğru giden bu yol, akropolisin tepesine tırmanarak Athena Kutsal Alanı’nın bulunduğu batı terasa ulaşmaktadır. Yolun ortalama genişliği 2,40 metredir. 2020 yılı çalışmaları sonucunda yolun 55 metre uzunluğundaki bölümü açığa çıkartılmıştır (Res. 17).
Hellenistik Dönem ve Roma Dönemi’nde yürütülen imar faaliyetlerinde kentteki yolların büyük bir bölümü yenilenirken aynı zamanda kentin sarnıçları da yenilenmiş ve ihtiyaç duyulan alanlarda yeni sarnıçlar oluşturulmuştur. Altyapıya yönelik bu geliştirmeler sırasında yolların altına sarnıçlara bağlanan su kanalları yapılmıştır. Kent yoğun bir kanal ve pişmiş toprak künk sistemi ile donatılmıştır. Aigai gibi yükseğe kurulu bir kente bir su kaynağından doğal akış ile -sukemerleri veya boru sistemleri kullanarak- su taşımak mümkün değildir. Bu sebeple Aigai’ın su ihtiyacı temel olarak yağmurdan sağlanmıştır. Kiremit kaplı çatılar ile taş döşeli avlu ve yollar, yağmur suyunu toplamıştır. Kentteki neredeyse tüm sokakların altında yağmur suyunu sarnıçlara ulaştıran kanallar ve künkler vardır. Sarnıçlar, kanallar ve künkler; toplanan yağmur suyunu depolayarak uzun süre kullanmak için yapılmış dikkatli bir planlamanın ve önemli bir çabanın sonucudur. Aigai’ın kurulu olduğu tepenin eğimli olması sebebiyle sarnıçlar birbirlerinden farklı yüksekliklerdedir. Yüksekteki sarnıçlar dolduğunda fazla suyu aşağıdaki sarnıçlara aktaran tahliye kanalları kullanılarak bu durum değerlendirilmiştir. Böylece gökten düşen her yağmur damlasının en iyi şekilde toplanması sağlanmıştır. Kentte yürütülen çalışmalarda Roma Dönemi’ne ait iki hamam tespit edilmiştir (Kuzey Hamam ve Gymnasion Hamamı). Her iki hamam da devasa sarnıçlarda toplanan su ile çalıştırılmıştır[33]. Ayrıca büyük kamusal sarnıçlar dışında kentteki çoğu yapıda daha küçük sarnıçlar vardır. 2020 yılında Athena Caddesi’nde gerçekleştirilen çalışmalarda da döşeme taşları altında, kentin genelinde de gördüğümüz gibi, kanal ve pişmiş toprak su künkleri açığa çıkartılmıştır.
Antik yolun kuzey ve güneyi boyunca uzanan mekânların yola bakan cepheleri de kazı çalışmaları sonucunda ortaya çıkmıştır. Ada 1’den batıya doğru ilerleyen yolun kuzeyinde yer alan yapı adası Ada 2, güneyinde yer alan yapı adası ise Ada 3 olarak isimlendirilmiştir (Res. 17). Kazı çalışmaları sırasında Ada 2’deki bir mekânın yola bakan cephesi ve kapısı tespit edilmiştir. Kapı, Ada 1’deki yola bakan her mekânda olduğu gibi, taşlarla örülerek kapatılmıştır (Res. 18). Bu durum MS 260 civarında Got Akınları sırasında kentin terk ediliş süreci ile ilişkilidir. Kapısı iptal edilmiş bu mekânın hemen doğusunda, kuzeye ayrılan bir sokak belirlenmiştir. Fakat bu sokak, daha geç bir dönemde kapatılıp yeni bir mekâna dönüştürülmüştür (Res. 19). Athena Caddesi’nin kuzeyinde yer alan bu sokağın kazılarına önümüzdeki yıllarda başlanması planlanmaktadır.
Athena Caddesi’nin güneyinde yer alan Ada 3’te, yola bakan cephede, çevresindeki mekânlardan daha önemli olduğu anlaşılan bir mekâna ait geniş bir kapı açıklığı tespit edilmiştir (Res. 20). Yaklaşık 2 metre genişliğinde ve çift kanatlı kapının hemen önünde, yoldaki enkaz içinde, 30,5 cm yükseklik ve 15x15 cm en ile boya sahip andezitten portatif bir Zeus sunağı ele geçmiştir. Roma Dönemi’ne ait sunağın bir yüzünde yıldırım demeti tutan bir kartal kabartması yer almaktadır (Res. 21).
Yolun Ada 1 tarafındaki (doğudaki) başlangıcından 34,43 metre uzaklıkta, yolu kapatan kuzey-güney akslı bir duvar ile karşılaşılmıştır (Res. 22). Duvar, yol döşemesinin üzerinde 40 cm yüksekliğinde biriken toprak üzerine yerleştirilmiştir. Tek yüzlüdür ve arkası bilinçli bir şekilde toprak ve dereden getirilmiş kumlu çakıl ile doldurulmuştur. Bu dolgu toprağından ele geçen en geç tarihli buluntular MS 5-6. yüzyıllara tarihlenen Phokaia Kırmızı Astarlı seramikleridir (Res. 23). Yoğun miktarda ele geçmiş bu buluntular, yolun bilinçli bir şekilde MS 6. yüzyılda kapatıldığını göstermektedir. MS 260 yılları civarında kentte yaşayanların büyük bir kısmının kenti terk ettiği ve kentte MS 12-13. yüzyıllarda yeniden yerleşim olduğu bilinmektedir. Ancak arada kalan uzun zaman diliminde Aigai’da bir yerleşim olduğu yönündeki güçlü bulgular 2020 yılına kadar tespit edilememiştir. Athena Caddesi’nde 2020 yılında belirlenen durum ise MS 5-6. yüzyıllarda, özellikle kent akropolisinde küçük bir nüfusun yaşadığını ispatlar niteliktedir.
Sonuç
Aigai’da sürdürülen arkeolojik çalışmalar kapsamında kentin içi ve çevresindeki antik yol ağının anlaşılmasına özel bir önem verilmektedir. Kente ulaşan yollar, kentin çevresiyle olan ilişkilerini anlayabilmek için önemli ipuçları sağlamaktadır. Kent içindeki yol ağı ise kent planlaması ve kentin geçirdiği değişimler hakkında veri sunmaktadır. Ayrıca Aigai’da, arkeolojik kazı yürütebilmek için antik yolların açığa çıkarılması bir ön koşuldur. Antik kent dik yamaçlı kayalık bir tepede kurulu olduğu ve yoğun bir taş enkaz hâlinde bulunduğu için kazı yapılacak alanlara ulaşımı sağlamanın en makul yolu, antik yolları açığa çıkarmaktır. Aynı zamanda taş döşeli antik yolların açığa çıkarılması sayesinde engebeli arazideki kentin ziyaretçiler tarafından çok daha rahat gezilebileceği bir turistik rota oluşturulması mümkün olmaktadır. Kentin kendi yollarından oluşan bu rota aynı zamanda günümüz insanlarının antik kenti çok daha iyi algılayabilmesini sağlamaktadır. Antik yolların kullanılması sayesinde arkeolojik alana mümkün olan en az seviyede müdahalede bulunarak ve hem düşük maddi kaynak ile az iş gücü harcayarak hem de Aigai’ın doğasına ve mimarisine yabancı olan malzemeler kullanmadan turistik bir düzenleme yapmak mümkün olmaktadır. 2020 yılı çalışmaları için Türk Tarih Kurumu tarafından Aigai Kazısı’na sağlanan destekler de temel olarak bu yönde kullanılmıştır. Özellikle kentin daha önce bilmediğimiz bir dönemine ait veriler sunması açısından çalışmaların önemli sonuçlara ulaştığı söylenebilir. Kentin yol ağına yönelik ileride yürütülmesi planlanan yeni çalışmalarla Aigai hakkında daha çok bilgiye ulaşılması ve bu bilginin topluma daha başarılı şekilde aktarılması hedefenmektedir.