Giriş
MÖ 2. binyılın ilk çeyreğinde, Anadolu ile Kuzey Mezopotamya arasında kurulan güçlü ticaret ağının Anadolu’daki merkezi Kültepe-Kaniş’tir[1] . Bugüne kadar yapılan kazılarda Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na tarihlenen ve sayısı 23.000’i geçen çivi yazılı belgeler, sadece Anadolu tarihine değil, aynı zamanda, tüm eski Yakın Doğu tarihine ışık tutmuştur[2] . Çivi yazılı belgeler, ticaret ağının bir ortağı olarak Orta Anadolu’da bağımsız, bölgesel bir güç olan Kaniş Krallığı’nın varlığını da ortaya çıkarmıştır[3] . Gerek T. Özgüç başkanlığında gerekse F. Kulakoğlu başkanlığında yürütülen yeni dönem kazıları[4] , anıtsal binaların ve ithal buluntuların da kanıtladığı gibi, Kaniş Krallığı’nın MÖ 3. binyılın ikinci yarısında da bölgesel bir güç olduğunu doğrulamıştır[5] . Kaniş höyüğünün 15. ve 14. tabakalarında ele geçen Güneybatı Anadolu, Kilikya, Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine özgü buluntular, kentin Erken Tunç Çağı II Dönemi’nde (bundan sonra ETÇ) bölge içi ve bölgelerarası etkileşimin en erken kanıtlarını sunmaktadır[6] . Kültepe-Kaniş, ETÇ III Dönemi’nde Batı Anadolu’dan, Kuzey Suriye ve Güney Mezopotamya’ya uzanan ve büyük ölçüde madene dayanan uzak mesafeli ticarete katılım sağladığını gösteren çok sayıda maddi kanıt üretmiştir[7] . Bu döneme tarihlenen anıtsal binalar, Kaniş’te merkezileşmiş bir otoritenin varlığına şahitlik etmektedir.
Kültepe-Kaniş’te Yeni Dönem Kazıları
Kültepe-Kaniş, doğal ve tarihi yolların kesiştiği, tarımsal üretim potansiyeli yüksek ve maden kaynağı açısından zengin bir bölgede konumlanır[8] . Kentin bu doğal konumu, onun Orta Anadolu’da kurulan merkezileşmiş bir güce dönüşmesinin en önemli etkenlerindendir. Özgüç tarafından belirlenen Kültepe-Kaniş stratigrafisi günümüzde halen büyük oranda geçerliliğini korumaktadır[9] . Kaniş höyüğündeki kazılar, 1948 yılından itibaren başlamakla birlikte, ETÇ tabakalarının araştırılması 1955 yılında başlamış ve aralıklı olarak 1986 yılına kadar devam etmiştir[10]. Bu süre zarfında toplam 18 tabaka saptanmıştır. En alttaki 18. tabaka ETÇ I Dönemi’nin son safhalarına tarihlenmiştir[11]. Höyüğün 550 metre çapındaki boyutu göz önüne alındığında, söz konusu çağa ait verilerin oldukça sınırlı alanlarda açığa çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, yeni dönem kazıları öncelikle höyüğe odaklanmış, Kaniş’in en erken tabakalarına ulaşmak, ETÇ kültürünü daha geniş alanda araştırmak ve kentin sınırlarını saptamak hedeflenmiştir. 2010 yılından itibaren yürütülen yeni kazılar, Kaniş höyüğünün Geç Kalkolitik Çağ’a kadar inen tabakalarını ortaya çıkarmıştır[12]. Bunun yanı sıra, ETÇ III Dönemi’ne tarihlenen tabakalarında açığa çıkartılan anıtsal kamu binalarının boyutlarının düşünüldüğünden çok daha büyük olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu çalışmalar, Kültepe-Kaniş’in ETÇ III Dönemi’ne tarihlendirilen en eski yapı katını temsil eden 13. tabakasında başka bir anıtsal binanın da tespitini sağlamıştır[13].
Kültepe’nin sosyal ve kültürel açıdan zirve yaptığı ETÇ III Dönemi’ni (13-11b tabakaları, yak. MÖ 2500/2400-2150)[14] art arda inşa edilmiş, her biri yangın sonucu tahrip olmuş en az üç anıtsal yapı kompleksi ile temsil edilmektedir. Bunların içinde en eskisi olan 13. tabaka anıtsal binası henüz tam olarak kazılmamış olmasına rağmen, 70x55 metre ölçüleriyle hem kendi döneminde Anadolu’nun bugüne kadar bilinen en büyük yapısı olma özelliğini taşımakta hem de mimari açıdan ulaşılan gelişmişlik seviyesini ortaya koymaktadır. İki bölümden oluşan binadan elde edilen C14 tarihi MÖ 25-24. yüzyıllarına işaret etmektedir[15].
Kültepe-Kaniş’in 13. tabaka anıtsal yapısından sonra, Özgüç’ün “sözde megaron” olarak tanımladığı ve 12. tabakaya ait başka bir anıtsal bina gelir[16]. İlk dönem kazıları ile birlikte yapının bulunduğu alanda yürütülen yeni dönem kazıları sonucunda, binanın günümüze kadar açığa çıkarılan bölümü doğu-batı yönüyle 50 metreye ulaşmıştır[17]. Alabaster[18] idoller ve tanrı heykelciklerinin yanı sıra ritüel amaçlı kullanılmış pişmiş toprak kaplar, bu yapının idari fonksiyonunun haricinde dinî amaçlar için de kullanım gördüğüne işaret etmektedir[19].
Kültepe-Kaniş yerleşiminin ETÇ III Dönemi’ne ait son yapı katını temsil eden 11b tabakasının mimari kalıntıları, anıtsal boyutlardaki farklı iki bina ve bir mutfak müştemilatı ile temsil edilir. Anıtsal binalardan ilki Özgüç zamanında kazılmış ve “pilastrolu bina” olarak tanımlanmıştır[20]. Söz konusu yapı 22,5 x 24 metre ölçülerindedir[21]. Kültepe’nin 11b tabakasına ait olan ikinci anıtsal binası ise yeni dönem kazılarında açığa çıkartılmıştır. Yapı içerisinde yürütülen kazı çalışmalarında alabasterden üretilmiş yüzden fazla idol, heykel ve heykelcikler keşfedilmiştir[22]. MÖ 3. binyılın sonuna tarihlenen buluntu grubu ile bu bina, sadece Kültepe’nin değil aynı zamanda eski Yakın Doğu’nun da bugüne değin bilinen en zengin alabaster idol-heykel koleksiyonlarından birini ortaya koymuştur. Binadan elde edilen C14 örneği MÖ 2352-2201 (%83,7) tarihini işaret etmektedir.
Kültepe-Kaniş’te açığa çıkarılan ve ETÇ III’e tarihlenen anıtsal binaların tamamının plan bakımından Anadolu’ya yabancı olması, bu yapıların Kuzey Suriye ve Mezopotamya saraylarından etkilenilerek inşa edilmiş olabileceğini düşündürmektedir[23]. Şimdiye kadar kazılan ve henüz tamamı açığa çıkarılamamış olan binaların büyüklüğü dikkate alındığında yapıların resmî veya dinî amaçlarla kullanıldığı açıktır. Kültepe-Kaniş’te gerçekleştirilen kazılarda açığa çıkartılan söz konusu kamusal yapılar ve bunlarla çağdaş olan ithal seramikler, değerli madenlerden üretilmiş süs eşyaları, ithal lapis-lazuli taşından silindir mühürler, farklı malzemelerden yapılmış damga mühürler ve mühür baskılarının yanı sıra farklı fonksiyonlara sahip diğer arkeolojik buluntular, Kültepe’nin Asurlu tüccarlar gelmeden çok önce uzak mesafeli ticarete katılan önemli bir bölgesel güç olduğunu ortaya koymaktadır[24]. Kaniş kentinden bahseden efsanevi ve tarihî yazılı belgeler de bu görüşü desteklemektedir[25].
Yeni dönem kazıları, höyüğün güneybatı bölgesinde, ETÇ III Dönemi’nin sonuna dair önemli veriler ortaya çıkarmıştır. Anıtsal kamu binalarından sonra aynı alana inşa edilen küçük konutlar ve işlikler dönemin mimarisindeki değişimi analiz etmek için önemli veriler sunmaktadır[26]. Anıtsal binalardan tamamen farklı özellik gösteren söz konusu yapılar, MÖ 3. binyılın sonlarında meydana gelen sosyo-politik ve ekonomik değişime vurgu yapmakta ve ayrıca yerleşimin sürekliliğine işaret etmektedir.
MÖ 3. Binyılın Sonu Mütevazı Yapıları ve İşlikleri
Kültepe-Kaniş’in 11b tabakasının anıtsal binalarının tahribiyle sonuçlanan yangından hemen sonra, aynı alan küçük konutlar ve işliklerle donatılmıştır. Anıtsal binaların açığa çıkarıldığı Büyük ETÇ açmasının orta ve kuzey bölümü 3. binyılın sonlarına ait seyrek bir yapılaşma sergilerken; açmanın güney bölümü üst üste binen yapı katlarının yoğun mimarisini üretmiştir (Resim 1 ve Resim 2). Kazısı yapılan alanda, 11a tabakasına ait ilk mimari kalıntılar, 11b tabakasına ait olan “idol odası”nın yıkıntılarının hemen üstünde açığa çıkarılmıştır (Resim 2 ve Resim 3). Açmanın kuzeydoğusunda, ince duvarlarla inşa edilen taş temelli yapının sadece kuzey bölümü kazılabilmiştir (Resim 2, planda mor renkte gösterilen A1 ve A2 odaları). İki odası bulunan yapının kazılan bölümü 7,90 x 3,30 m ölçülerindedir. Basit toplama taşlarla örülen ve kalınlığı 40-45 cm olan duvarlar 50 cm yüksekliğe kadar korunmuştur. Temel taşları alttaki yangın enkazı (Mk16) içine oturmaktadır (Resim 4, Dv07 ve Dv08). İyi korunmamış oda tabanlarından seramik parçaları dışında herhangi bir buluntu ele geçmemiştir. Anıtsal binalara göre oldukça basit inşa edilen bu yapının işlevi eldeki verilerin eksikliği nedeniyle bilinmemektedir; ancak, daha sonraki bir zamana işaret eden yoğun küllü tabakalar, bu alanın ne amaçla kullanılmış olabileceği konusunda önemli kanıtlar sunmaktadır. Küllü tabakalardan ilki Dv08’in üst seviyelerinde saptanmıştır. Yanmış odun kırıkları ve büyük kerpiç parçaları içeren küllü toprak iyi korunmuş bir fırın tabanının (Mk11/Br01) çevresinde yoğunlaşmaktadır (Resim 4). Fırın tabanı üzerinden iki adet pota ele geçmiştir. İçinde cüruf kalıntılarını da barındıran potalar, burada madencilik ile ilgili bir faaliyetin yürütüldüğünü göstermektedir. Bu tabakayı daha yoğun başka bir küllü tabaka izlemektedir (Resim 4, Mk15). Yanmış odun parçaları içeren tabaka, doğuya, 2019/Dv05’e doğru yükselmektedir. Dv07’nin üst kısmını kısmen tahrip eden bir ocak (Mk15/Br01) ve tabanı “idol odası”nın yangın enkazına kadar ulaşan bir çukur (Mk15/Br03) bu tabakanın mimari unsurlarındandır (Resim 4). Ağız çevresi küçük taşlarla çevrelenen çukurun içi dolduktan sonra, alan beyaz renkte ince kül katmanı ile kaplanmıştır. Bir kısmı çukurun içine doğru çöken kül katmanın üstü tamamen yanmış odun parçalarını içeren küllü toprakla dolmuştur (Mk15/Br02). Küllü tabakalarla stratigrafik konumları uyumlu olan birkaç mimari kalıntı, madencilik ve başka türden faaliyetin icra edildiği bu alanla ilişkili gibi görünmektedir (Resim 2, koyu yeşil).
Bu yoğun küllü tabakaları bir dizi mimari tabaka takip etmektedir. Mimari kalıntılar, doğu-batı yönlü uzanan ve doğuya doğru daralan bir alanla birbirinden ayrılan iki yapı grubundan meydana gelmektedir.
Güneydeki iyi korunmuş yapı grubu birbirine bitişik en az altı odadan oluşmaktadır (Resim 2, planda açık yeşil renkle gösterilen B1-B6 odaları). Birbirinden farklı ölçülere sahip odaların planı dikdörtgen veya karedir. Temelleri küçük taşlarla inşa edilmiş, taş veya kerpiç duvarlarla yükseltilmiştir (Resim 5). Duvarlar kille sıvalıdır. Oda tabanlarında beyaz bitkisel lifli bir tabaka görülmektedir. Sadece bir odanın tabanı taş döşelidir (Resim 2, B3 odası ve Resim 6). Taş döşeme üst üste iki kez inşa edilmiş, üstteki taş döşemeden sonra oda tabanı toprakla doldurularak yeni bir zemin oluşturulmuştur (Resim 5). Odalarda ocak ve fırınlar bulunmaktadır. Tespit edilen tek ocak en doğudaki odanın doğu duvarına yaslı olup bir sekinin üzerine oturmaktadır (Resim 2, B4 odası). Fırınlardan ikisi açmanın batı kesitine yakın bir alanda yan yana durmaktadır. Her iki fırın tabanı da bir çukur tarafından kesilmiştir. Daha iyi korunmuş olan fırın tabanı yuvarlak formlu olup, üst üste iki taban sıvası ile en az iki kere yenilendiğini gösterir. Diğer bir fırın/tandır, açmanın kuzeybatısındaki odanın kuzeydoğu köşesindedir (Resim 2, B1 odası ve Resim 7). Ağız kısmı günümüze kadar iyi korunmuş olan söz konusu fırın/tandır alttaki 11b tabakasının kerpiç duvarının hemen üzerine oturmaktadır. Aynı odanın doğusunda başka bir fırına ait taban bulunmaktadır (Resim 2, B2 odası ve Resim 8, sol üst). Yarım daire görünümlü fırın tabanı, kuzey-güney yönlü uzanan ince bir duvara yaslıdır. Daha sonra üstüne başka bir duvarın örülmesiyle fırının iptal edildiği görülür.
Oval formlu yapı, dıştan orta boy taşlarla, içten 17 sıra kerpiç bloklarla inşa edilmiştir. Alttaki kerpiç sıraları sıvalıdır. Yapının derinliği iki metreye ulaşmaktadır. Taş örgüsündeki üç farklı görünüm oval yapının uzun süre kullanıldığını göstermektedir (Resim 2, B2 odası ve Resim 8, sol alt). Bu yapının içerisine ETÇ’nin farklı dönemlerine tarihlenen çok sayıda küp ve çömlek parçaları, bir Suriye şişesi ve yerli intermediate türü boya bezemeli bir kap, tezgâh ağırlıkları, terazi ağırlıkları ve taştan bir idol atılmıştır (Resim 8). Bunlarla birlikte, oval yapının seramik fırını olarak kullanılmak üzere tasarlandığını düşündüren bazı bulgular da mevcuttur. Oval yapının ağız kenarında pişmemiş kilden üç kap bulunmakta, güneydeki odada ise yine pişmemiş büyük bir küp taban üstünde durmaktadır (Resim 2, B5 odası ve Resim 9). Ayrıca, alana dağılmış kil topakları ve yine pişmemiş dokuma tezgâh ağırlıkları oval yapının çevresinde yoğunlaşmaktadır.
Birbiriyle ilişkili görünen bu yapıların birçok kez onarım geçirdiği anlaşılmaktadır. Oda tabanları en az üç kez yenilenmiş, yeni duvarlar eklenmiş veya bazı alanlar iptal edilmiştir. Yapılardaki bu onarım ve değişiklikler birkaç nesil boyunca sürmüş gibi görünmektedir. Radyokarbon tarihleri bu düşünceyi destekler niteliktedir[27]. Oval yapı dışında, odalardan az sayıda ETÇ III Dönemi’ne özgü çanak-çömlek formları, ezgi taşları, kemik alet, dokuma tezgâh ağırlıkları ve ağırşaklardan oluşan buluntu grubu ele geçmiştir. Seramikler arasında Orta Anadolu’nun yerli boya bezemeli seramik grupları arasında yer alan Alişar III boyalıları da ilk kez bu tabakalardan ele geçmiştir. Buluntuların karakteri bu yapılarda çeşitli üretim faaliyetlerinin icra edildiğine işaret etmektedir. Tüm bu bulgularla birlikte bu alandan alınan C14 analiz sonuçları değerlendirildiğinde alanın birkaç nesil boyunca bir nevi işlik olarak kullanıldığını söylemek mümkündür.
Büyük ETÇ Açması’nın orta bölümünde daha farklı bir oluşumla karşılaşılır (Resim 1). 2010 yılında ortaya çıkarılan, 13. tabakanın anıtsal binasının güneyinde yer alan büyük tahıl silosu, en erken 11a tabakasında açılmış, daha sonra çöp çukuru olarak tekrar kullanılmıştır. İçinden çok sayıda kırık ve atılmış kalıp ve pota bulunmuştur[28]. Bu alandaki en önemli buluntu grubunu ise mühür baskıları oluşturmaktadır[29]. Büyük ETÇ Açması’nın kuzey ve orta bölümünde ise anıtsal yapılara kadar ulaşan taş kuyular, içerikleri ve stratigrafik konumları bakımından Asur Ticaret Kolonileri Çağı öncesine tarihlenmiştir [30].
MÖ 3. binyılın sonlarında, yaklaşık olarak MÖ 2200’lü yıllarda bütün eski Yakın Doğu’yu etkileyen, toplumların sosyo-ekonomik ve politik örgütlenmesinde önemli değişikliklere neden olan iklimsel değişikliklerle (4.2 ka BP olayı) ilgili birçok paleoiklimsel ve arkeolojik araştırma mevcuttur[31]. Söz konusu araştırmalar, kurak bir dönemin yaşandığını gösteren iklimsel olayın birkaç yüzyıl devam etmiş olabileceğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, farklı coğrafi bölgelerde yaşayan toplumların iklimsel olaylardan farklı şekilde etkilenmiş olabileceği genel kabul görmektedir. Akad İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra ortaya çıkan yeni siyasi oluşumlar, çatışmalar, göçler, küçülen veya terk edilen yerleşimler, tarımsal üretimden hayvancılığa kayan besin ekonomisi gibi süreçlerin söz konusu süreçle meydana gelmiş olabileceği önerilmektedir[32]. Benzer bir süreç Batı ve Orta Anadolu’da da yaşanmış görünmektedir[33]. Kültepe’de 11b’nin anıtsal binalarının yerini bu dönemde mütevazı konutlar ve işlikler almıştır. Aynı alandaki büyük tahıl silosu ve tahıl depolama kuyuları ekonomik kaygıların bir sonucu olabilir[34]. Kültepe yine de bu olumsuz koşullarla baş etmiş gibi görünmektedir. Kültepe kazılarında ele geçen Mezopotamya ve Suriye kökenli ithal Post Akad/Guti (yak. MÖ 2205/2181-2110)[35] ve III. Ur (MÖ 2112-2004/2003)[36] dönemlerine ait silindir mühür ve baskıları[37] Kültepe’nin dahil olduğu sosyo-ekonomik ve kültürel etkileşim ağına tanıklık etmekte ve yerli imal edilen eşyalarla birlikte ithal eşyaların yan yana uzun süre kullanılması sonucunda da Anadolu ile Mezopotamya-Kuzey Suriye arasındaki bağlantının sürekliliğine işaret etmektedir[38].
MÖ 2. Binyılın Başına Ait Taş Döşemeli Yapı
MÖ 2. binyılın başlarında, Kültepe-Kaniş’in Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın öncüsü olan bir döneme girdiği ve Karum olarak tanımlanan Aşağı Şehir’e ilk kez bu evrede yerleşildiği görülmektedir[39]. Kaniş höyüğündeki 10. ve 9. tabakalar, Karum IV. ve III. tabakaları ile çağdaştır.
Açmanın güneybatısında, öncekilerden tamamen farklı bir mimari özellik gösteren büyük bir taş yapı gün ışığına çıkarılmıştır (Resim 2, lacivert ve Resim 10)[40]. Tek odalı bu yapının iç dolgusu kaldırıldıktan sonra taş döşeli bir tabana ulaşılmıştır. Büyük boyutta yassı taşların kullanıldığı döşemenin bazı yerlerinde çökme meydana gelmiştir. Taş döşemeli yapının doğu ve güney duvarı içten iki taş plastro ile desteklenmiştir. Duvarların alt kısmının küçük, üst kısmının büyük taşlarla inşa edilmiş olması yapının iki kullanım evresine sahip olduğunu gösterir. Yapının iç dolgusundan içlerinde Alişar III boyalılarının da bulunduğu MÖ 2. binyılın başlarına ait kap parçaları ele geçmiştir.
Büyük tahıl silosunun yer aldığı alanın batısında, 2014 yılında açığa çıkarılan ve bodrum katı olduğu anlaşılan “merdivenli yapı” bu silodan hemen sonraki dönemde (10.-9. tabaka) inşa edilmiştir. Merdivenli yapı içerisinden, Karum IV. ve III. tabakalarından tanınan seramiklerin benzerlerine ait parçalar ele geçmiştir[41].
Sonuç
Son yıllarda yürütülen kazılar, ETÇ III’ün anıtsal kamu yapılarının inşa edildiği höyüğün güneybatı bölgesinin kullanım amacının bu dönemin sonunda değiştiğini ortaya koymaktadır. 11b anıtsal binalarının yıkıntıları üzerine inşa edilen 11a tabakasının mütevazı konutları ve işlikleri bu değişimin en belirgin kanıtlarıdır. Dokumacılık, metalürjik faaliyetler ve belki seramik üretiminin gerçekleştirildiği 11a tabakasının basit konutları ve işlikleri çok uzun olmayan bir süre, olasılıkla birkaç nesil boyunca kullanılmıştır. Mimarideki bu keskin değişime rağmen, çanak-çömlek geleneğinde kademeli bir geçiş söz konusudur. ETÇ III’ün tipik seramik formları azalarak kullanılmaya devam ederken, Alişar III boyalı seramikleri ilk kez bu tabakada karşımıza çıkmaktadır. Paleoiklimsel araştırmalar ve arkeolojik veriler, MÖ 3. binyılın sonunda bütün Yakın Doğu toplumlarını ekonomik, sosyal ve siyasi yönden etkileyen bir iklimsel olayı ortaya koymaktadır. Kültepe’nin bu mütevazı konutları ve işlikleri söz konusu dönem ile çağdaştır. Aynı döneme tarihlenen büyük tahıl depolama birimlerinin varlığı, bu küresel olaydan kaynaklanan ekonomik kaygıların bir sonucu olabilir. Bununla birlikte, 11a tabakasında ele geçen Post-Akkad/Guti ve III. Ur stili mühür ve mühür baskılarının varlığı, Kültepe’nin bölgelerarası bağlantılarının kesintiye uğramadığını, aksine bir ölçüde devam ettiğini doğrulamaktadır[42].
Sonuçta Kültepe, 9. tabakadan itibaren yeniden anıtsal kamu yapılarıyla donatılmaya başlanmıştır[43]. Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda ilk kez 9. tabakada inşa edilen ve 8. tabakada yeni eklemelerle son şeklini alan Güney Teras Sarayı[44] ETÇ III anıtsal yapılarının güneyinde konumlanmaktadır. Bu durum, höyüğün mekânsal kullanım alanlarının en azından 11a tabakasından itibaren değiştiğinin açık bir göstergesidir.
EKLER