Giriş
Nif (Olympos) Dağı günümüzde İzmir’in doğusunda, Kemalpaşa, Torbalı, Buca ve Bornova ilçelerinin sınırları içindedir. Kuzeyinde Sipylos Dağı ile Gediz (Hermos) Nehri’nin bir kolu olan Nif (Kryos) Çayı’nın suladığı Kemalpaşa (Nymphaion) Ovası, doğusunda SmyrnaSardeis yolunu güneye, Küçük Menderes (Kaystros) Vadisi’ne bağlayan ve Nif Dağı’nı Bozdağ (Tmolos) silsilesinden ayıran Karabel Geçidi, güneyinde Torbalı Ovası yer alır. Nif Dağı’nda ilk sistematik arkeolojik araştırmalar Prof. Dr. Elif Tül Tulunay başkanlığında gerçekleştirilmiş, 1999-2001 yıllarında yapılan inceleme gezilerini 2004-2005 yıllarında T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izniyle İstanbul Üniversitesi adına yapılan yüzey araştırmaları ve 2006 yılından itibaren de kazılar takip etmiştir. İzmir ili Nif Dağı Kazısı, Torbalı ilçesi Dağkızılca Mahallesi’ne bağlı Başpınar ve Dağkızılca ile Kemalpaşa ilçesi Vişneli Mahallesi’ne bağlı Karamattepe ve Ballıcaoluk mevkileri olmak üzere dört alanda gerçekleştirilmektedir (Resim 1). Bu araştırma ve kazılarla Batı Anadolu’nun bu dağlık iç kesiminde daha önce varlığı bilinmeyen, MÖ 8. yüzyıldan MS 14. yüzyıla tarihlendirilen, arkeolojik kültür varlıkları ortaya çıkarılmıştır. Dağkızılca’da farklı tipte mezarları (tümülüs, oda mezar, sandık mezar, pişmiş toprak lahit) barındıran bir nekropolis yer almaktadır. Başpınar’da daha erken döneme ait devşirme malzemenin kullanıldığı, Laskarisler Dönemi kilisesi ile tek apsisli bir diğer kilise, ilk kez Nif Dağı kazılarıyla belgelenmiştir. MÖ 1. binyılın ilk yarısında metal işliklerini içeren bir yerleşim ve MÖ 4. yüzyılda kısa süreli mezarlık kullanımı saptanan Karamattepe’de ele geçen metal buluntu ve arkeometalürji verileri, burada kapsamlı bir metal üretimi gerçekleştirildiğini göstermiştir. Ballıcaoluk’ta, kısmen surla çevrili, çevresine hâkim bir tepe yerleşimi kazılmaktadır.[1]
Nif Dağı’nda yürütülen arkeolojik araştırma ve kazılarla farklı üretim etkinliklerine ilişkin kanıtlar saptanmıştır. Kemalpaşa ilçesi Vişneli Mahallesi’ne bağlı Karamattepe mevkiinde 2006 yılından itibaren sürdürülen kazılarda Antik Çağ’da metal üretiminin çeşitli aşamalarını gösteren bulgular elde edilmiştir. Nif Dağı çevresinde tarımsal üretimle ilgili kalıntılar da ele geçmektedir. Bu bölgede, günümüzde olduğu gibi Antik Çağ’da da zeytinyağı ve şarap üretimi yapıldığını gösteren düzeneklere ait parçalar bulunmaktadır. Bu tarımsal üretim izlerinin dağılımları üzerinde yapılacak çalışmalarla Antik Çağ’da bölgenin yol, üretim alanı, yerleşim bağlantıları da belirlenebilir.
Nif Dağı Kazısı Karamattepe Metal İşlikleri
Karamattepe’de ele geçen dört bini aşkın metal buluntu[2] ve arkeometalürji verisinin tasnifiyle,[3] burada yoğun bir metal üretimi gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.[4] Karamattepe kazılarının başlangıcından bugüne kadar yürütülen arkeometalürji çalışmalarında, bronz dökümü, cevherden gümüş ayrıştırma işlemi, demir izabesi ve demir şekillendirme işlikleri kesinlik kazanmıştır. Karamattepe metal buluntu ve arkeometalürji verilerinin incelenmesi kapsamında, 2006-2012 yıllarında metal buluntu tasnif ve tipoloji çalışması, 2012-2018 yıllarında antik metalürji verilerinin tasnifi ve özellikle demir üretiminin açıklanması üzerine analiz çalışmaları yapılmıştır. On yılı aşan araştırma sürecinin ardından Karamattepe metal işliği içerisindeki evreler ve evrelere ait buluntular sınıflandırılmıştır. 2019 yılından itibaren ağırlıklı olarak Karamattepe metal işliğinin evrelerinin açıklanması üzerine yeni bir veri tasnif ve analiz sürecine başlanmıştır. 2020-2022 yıllarında Karamattepe metal işliğinin evrelerinin saptanması ve maddi kültür kalıntılarının bu evrelere göre ayrıştırılması çalışmaları yoğunlaşmıştır[5] . Hem üretim aşamasında kalan bronz ve demir nesnelerin analojik ve tipolojik değerlendirmesi hem de saptanan dört fırının tipleri göz önüne alındığında, tüm metal üretiminin ve işlik kullanım sürecinin birden çok evresi olduğu açıktır. Bronz döküm aşamasından kalan, tipolojisi belirlenebilen tek buluntu[6] en geç MÖ 7. yüzyıl sonu veya MÖ 6. yüzyıl başına tarihlendirilen bir fibulaya aittir. En çok üretim verisi sunan demir izabesi ve demir işlikleri ise en erken MÖ 6. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilmektedir. Bu durumda, iki işlik evresi arasında yaklaşık 75 yıl vardır. Küçük buluntular için yapabildiğimiz işlik evresi ayrımını, izabe fırınları için de düşünmemiz gerekmektedir. Karamattepe’de iki farklı tipte toplam dört izabe fırını in situ saptanmış ve yerinde korunmuştur. Bu fırınların üçü aynı, yalnızca biri farklı tiptedir. Üç demir izabe fırını işliğin ikinci evresine, tuz sementasyon fırını işliğin birinci evresine aittir. Karamattepe kazılarında saptanan bronz dökümü, cevherden gümüş ayrıştırma işlemi, bu aşamalarda kullanılmış olan ocaklar, Nif Fırın 3 ve süreçle ilgili üretim atıkları 1. Metal İşliği evresine; demir izabesinin yapıldığı üç fırın, demir şekillendirme işlikleri, demir üretim atıkları, demir nesne üretim sürecinden günümüze kalan yarı mamul ürünler ve fırın çıktıları 2. Metal İşliği evresine tarihlendirilmektedir (Resim 2). İki işlik evresinde uygulanan metalürji etkinliklerinde farklılıklar olması nedeniyle bu çalışmada iki metal işliği evresi ayrı ayrı ele alınacaktır.
Karamattepe 1. Metal İşliği Evresi
Karamattepe kazılarında saptanan bronz döküm verileri arasında bazı üretim atıkları ve hatalı döküm kalıntıları bulunmaktadır[7] . Karamattepe’den boyut ve biçim açısından fibulaya benzeyen bir buluntu[8] , üst tarafında bronz döküm atıkları gibi kalıp döküm ağzını ve kanalını[9] barındırmaktadır. Döküm aşamasında kalan bu hatalı üretim atığı, Karamattepe’deki bronz döküm etkinliğini kanıtlar[10]. Nif Dağı Kazısı yakınındaki bakır yatakları arasında, günümüz koşullarında ekonomik değeri olmayan[11], Buca Maden Tepe ve Kemalpaşa Kurudere zuhurları sayılabilir. Antik Çağ’da kullanılmış olabilecek ama günümüzde “küçük maden rezervleri” olarak sınıflandırılan zuhurlar, günümüzün “ekonomik maden rezervi” olarak sınıflandırılanların on katıdır[12]. Antik Çağ’da üretim aşamasına alınan metal cevherleri ya özellikle açılan madenlerden ya da yüzeyden toplanarak elde ediliyordu. Geleneksel üretim süreçlerindeki, metal cevherlerinin ufak parçalara ayrılarak yıkanması, Antik Çağ metal üretim etkinliklerinde de mevcuttur. Fırın ısısından tasarruf ve daha saf ürün elde etmekte kullanılan cevher zenginleştirme taşlarının on[13] ve tek çukurlu örnekleri ile tek yüzünde aşınma, kırılma ve çukurluklar bulunan çoğu küresel biçimli sert çay taşları Karamattepe’de ele geçmiştir[14]. Karamattepe’de farklı boyutlarda sürtme taş öğütücüler de bulunmuştur[15]. Bunlardan ufak boyutlu, nispeten taşınabilir olanlar[16] dışında, büyük boyutlu örnekler de vardır[17]. Karamattepe kazı alanının güneydoğu köşesine yakın (olasılıkla bir sonraki evreye ait) bir taş dizisi içerisinde, duvar örgüsünde kullanılan diğer taşlara göre daha büyük ve tek yüzleri sürtme kaynaklı aşınmış taşlar saptanmıştır. Ana kaya içerisinde çukurlaştırılmış, olasılıkla 2. Metal İşliği evresine ait bir demir işliğindeki ocağın, batı kenar taşı da büyük boyutlu bir sürtme taş öğütücüye aittir[18]. Karamattepe’de ikincil kullanımdaki öğütücülerin bize göstermiş olduğu kayda değer diğer bir sonuç da 1. Metal İşliği evresinde kullanılan bu cevher ufalama taşları 2. Metal İşliği evresinde işlevini tamamen yitirerek amaçları dışında kullanılmıştır.
Ufalama aşamasından sonra, cevher parçalarının boyutlarına ve üretim yerinin suya yakınlığına[19] bağlı olarak, yıkama gerçekleştirilir. Karamattepe’nin güneydoğusunda bulunan bazı ana kaya çukurları ve aralarındaki su kanalları, cevher yıkamayla ilişkili olmalıdır. Metal cevherlerinin fırınlama aşamasına hazırlanırken saflaştırılmasında bazen yıkama, bazen kavurma, bazen de her ikisi birlikte uygulanmaktadır. Şüphesiz ki bu, eldeki imkânlar ve cevherin durumuna göre değişiklik göstermektedir.
Kavurma, belli miktardaki cevher üzerine yığılan odun ve çalıların yakılması işlemidir. Antik metal üretim alanlarında hem kavurma hem de metalürji fırınlarında kullanılması için oduna ihtiyaç vardır. Karamattepe kazı alanının güneyinde, tanımlanabilir bir mimari barındırmayan, yanmış ve kısmen kireçleşmiş taşlar bulunan alanın, üretim sürecinin cevher kavurma aşamasına işaret ettiği düşünülebilir. Karamattepe’de ısı nedeniyle kerpiçleşmiş çamur sıva parçaları[20] ve ana kaya (marn, yerel dilde kepir) üzerinde ısı nedeniyle renk değişim izleri[21] saptanmıştır. Bunlara dayanarak Karamattepe’de ısıyla ilişkili metalürjik etkinliklerin göstergesi olabileceği düşünülerek 2009 yılında araziden alınan ana kaya parçaları üzerinde bazı ısı denemeleri yapılmıştır. Dağkızılca ekmek fırınında bir hafta tutulan bir ana kaya parçasının yüzeyinde kızıllaşma gözlenmiştir. Bu deneysel uygulama, sarımtırak ana kayanın yoğun ısıya maruz kaldığında kısmen kızıllaştığını kanıtlamıştır[22].
2014 yılında saptanan ve kazısı 2015 yılında tamamlanan Nif Fırın 3, 2. Metal İşliği evresindeki üç fırından farklı[23], daha büyük, yer yer moloz taş örgü üzeri çamur sıvalı ve orta destekli bir fırındır[24]. Orta desteğin de tamamen örüldüğünü ve yer yer üzerinin sıvandığını gözlenmektedir. Orta destek üzerindeki sıvamanın herhangi bir alet kullanmaksızın elle yapıldığı, açıkça seçilebilen parmak izlerinden anlaşılmaktadır. Nif Fırın 3 diğer üç fırından, kullanılan krem renkli sıva çamurunun renk ve dokusu açısından da farklıdır.
Nif Fırın 3’ün mimari açıdan en yakın benzerlerini orta destekli ayrıştırma fırınları olarak Sardeis elektron işliğinde görüyoruz. Sardeis’te bulunan işliğin amacı, bir ham maddedeki altın ve gümüşün saf olarak ayrı ayrı kullanılmasıdır. Tek mimari benzerin Sardeis’ten olması Karamattepe’de saptanan Nif Fırın 3’ün de altınlı gümüşün içinden altının saflaştırılmasına yönelik olduğunu kanıtlamaktadır. Karamattepe’de 1. Metal İşliği evresinde bronz dökümü yapıldığı, kalıp hatalı fibula buluntusu ile kesinleşse de gümüş ve altını ayrıştırmanın ne tür ham madde içerisinden yapıldığı konusundaki analizlerin değerlendirilmesi henüz tamamlanmamıştır. Bu nedenle Karamattepe buluntuları ile çevredeki maden yataklarından alınacak örneklerin incelenmesi, Sardeis işliği ile benzerliklerin ve farklılıkların belirlenmesi antik metalürji etkinliklerinin aşamalarını daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.
Antik Çağ’da gümüş elektron, bakır, galen veya kurşun cevherinden ayrıştırılabilmekteydi. Batı Anadolu’da bakıra kıyasla, galen ve kurşuna daha sık rastlanmaktadır[25]. Nif Dağı çevresinde İzmir’in en önemli kurşun rezervi Buca’da Maden Tepe’dedir[26] ve Kemalpaşa’da Ulucak yakınlarında[27] da Batı Anadolu’nun en erken kullanıma sahip kurşun (galen) madeni bulunmaktadır. Antik Çağ metalürji etkinliklerinde kurşun, gümüş ve bazen de altının aynı kaynaktan elde edilmesi olağandır. Karamattepe yakınındaki Yazıbaşı (Hortuna) Mahallesi’nin kuzeyindeki demir madeninin belli oranda bakır ve altın içermesi de benzer bir durumdur. Nif Dağı ve yakın çevresindeki bakır, kurşun ve hatta demir ham maddelerinin belli oranda gümüş, bazen de düşük oranda altın içerdiği açıktır. Madenler, ham madde tükenmedikçe, uzun süre kullanılmaya devam edilebilir. MÖ 1. binyılın ikinci yarısında kullanılan, 1,5 milyon ton cüruf barındıran Amasya Gümüşhacıköy, 1886 yılında terk edilmiştir[28]. Gerek kazı alanına yakınlık gerekse cevher içeriği bilgisi açısından III. Murat zamanında (1574-1595) Manisa Kadısı’na cevaben yazılan bir belge[29] dikkat çekicidir. 16. yüzyıla ait bu belgede Nif Dağı’nda gümüş de içeren kurşun yatağından söz edilmekte, günümüz ölçülerinde oranladığımızda 16 kilo topraktan 353 g kurşun ile 10 g gümüş, bazı kimyasal uygulamalarla altın da elde edilebileceği belirtilmektedir[30]. Belgede söz edilen kimyasal uygulama, kezzaba vurulma işlemi olan (tizaba urulma) nitrik asit kullanımıdır. Bu uygulamada, önce ham maddeden kurşun kısmı alınarak altınlı ve belki bakırlı gümüş elde ediliyor, ardından asit yardımıyla içerikteki bakır ve gümüşün bozularak geriye altının kalması sağlanıyordu. Bozulan gümüş ise geri kazanımla yeniden kullanılabiliyordu. Antik Çağ metalürjisinde asit uygulaması yerine gümüşün tuzla bozulması söz konusudur. Bu uygulama Lydia’nın buluşu olarak anılmaktadır. Kimya terminolojisinde “tuz sementasyonu” olarak anılan bu uygulama Sardeis metal işliğinde kullanılmış[31] hatta Nif Fırın 3 tipindeki fırınların işlevi için elektrondan saf altın eldesinde kullanılan tuz sementasyon fırınları oldukları belirtilmiştir[32]. Bu işlem saf altından ve saf gümüşten sikke darbında Sardeis için devrimsel bir gelişme olmuş, erken elektron sikkeler MÖ 6. yüzyıl başında yerini saf altın ve gümüş sikkelere bırakmıştır. Böylelikle Antik Çağ’da farklı uygulamalarla aynı ham maddenin içindeki kurşun, gümüş ve altın ayrı ayrı elde edilip kullanılmıştır. Karamattepe metalürji verileri üzerindeki analizler tamamlanmadan 1. Metal İşliği evresinde hangi ham maddeden gümüş ayrıştırıldığını kesin olarak söylemek mümkün değildir. Ancak gerek Nif Dağı maden rezervleri hakkında bildiklerimiz, gerekse Sardeis metal işliği ile Karamattepe metal işliği arasındaki benzerlikler ve farklılıklar, Karamattepe 1. Metal İşliği evresinde ayrıştırılan gümüşün galen veya kurşun yoğunluklu bir ham maddeden elde edildiği görüşünü kuvvetlendirmektedir.
Sardeis ve Karamattepe metal işlikleri arasındaki en büyük farklılık ham maddeden kaynaklanmaktadır. Karamattepe kazılarında bulunan tek veya çok çukurlu taş havanlara, sürtme taş öğütücülere ve olası cevher yıkama ve kavurma verilerine Sardeis metal işliğinde rastlanmamıştır. Sardeis’te altın ve gümüş arıtımı dere kumundan yapıldığı için parça boyutunu küçültmeye, yıkamaya ve kavurmaya ihtiyaç duyulmamıştır. Verilerin gösterdiği kadarıyla, Karamattepe 1. Metal İşliği evresindeki metalürji etkinliğinde parça boyutu iri, ön kavurma ve belki yıkama aşamalarına ihtiyaç duyulan bir cevher kullanılmış olmalıdır. Bölgesel metalürji ve arkeolojik kazı verileri ışığında Karamattepe 1. Metal İşliği evresinde kullanılan cevherin, galen veya yüksek kurşun oranlı bir yataktan gelmesi akla yatkındır. Sardeis metal işliğinde de kullanılan cevherde yüksek oranda kurşun bulunması nedeniyle metal saflaştırma aşamasında tuz sementasyon[33] fırınından önce çanaklama (kupelasyon) yöntemi kullanılmıştır[34]. Bu yöntemde üstü açık ocaklarda cevher içerisindeki kurşunun kolay erime ve ağırlık nedeniyle dibe çökme özelliklerinden faydalanılarak ergitme yapılmıştır. Bu aşamada cevher içeriğindeki kurşun gerekli ısıya geldiğinde ergiyerek ağırlığı nedeniyle ocak çukurunun en altında toplanmaktadır. İçerikte altın ve gümüş dışında soy metal olmayan tüm içerik (kurşun dahil) oksijenle temas ettiğinde kütlesel bozulmaya uğrayarak ocak tabanında kaba gözenekli bir kütle oluşturur. Gümüş yoğunluğu ise ergime sırasında en üstte birikir. Soğuma sonrasında gümüş yoğunluğunun toplandığı disk biçimli üst parça alınabilecek durumdadır. Sardeis’te hem çanaklama (kupelasyon) işleminin yapıldığı açık ocak çukurları hem de işlem sonrası ocak çukuru tabanında arta kalan kütleler[35] bulunmuştur.
Karamattepe’deki yerleşimin tabanını oluşturan ana kaya üzerinde yer alan oyuk ve çukurların antik metal üretim süreçlerinin anlaşılması için kapsamlı şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ana kayada bazı çukurlar, yüksek ve sürekli ısıya maruz kaldığı anlaşılan taş öbekleri, pişmiş toprak kap parçalarından yapılan sıkıştırılmış ve üzerinde ısı uygulanmış düzlemler, bazı karbon ve kül içerikli alanlar saptanmıştır. Karamattepe’de yerleşimin tabanını oluşturan ana kaya üzerindeki bu izler incelendiğinde burada gümüş ayrıştırma ve çanaklama (kupelasyon) yapılmış olabileceğine ilişkin bazı bulgulara ulaşılmıştır[36]. Bu izler, Paktolos nehri kenarındaki Sardeis elektron işletmesindekiler[37] ile benzerlik göstermektedir. Bu çukurların, bulundukları yerler ve üretim süreçleri göz önüne alındığında su, kül, cevher, kömür barındırmaya yönelik, ısıl işlem uygulandığı gözlenen bazı ufak çukurların da ocak işlevinde olduğu söylenebilir. Bunun dışında, yine olasılıkla su depolanan büyük küplerin alt kısmının oturtulması için düzenlenmiş ana kaya oyukları bulunmaktadır. Ana kaya üzerine küçük ve derin açılmış bazı dairesel ve uzunlamasına yuvalar ise ahşap dikmeler ve mimari ile ilişkilidir. Karamattepe’de bazıları galen veya kurşun içerikli, bazıları ise demir, bakır ve kurşun içeriğinden farklı görünen, içeriği tam anlaşılamayan üretim artıkları[38] da saptanmıştır.
Şimdiye kadar arkeolojik bir örneği veya analiz verisi olmamakla birlikte, Nif Fırın 3 için, tipi ve tanımlanan süreç nedeniyle, gümüşten altın eldesi dışında bir işlev tanımlanamamaktadır. Gerek yayınlardaki süreç tanımlamalarından gerekse tuz sementasyonun kimyasal açıklamalarından gümüşün bozularak ayrıştırılması ve gümüşün geri kazanımı kısmında soru işaretleri vardır. Bu soru işaretleri Antik Çağ koşulları ve uygulamaları düşünüldüğünde daha da artmaktadır. Gerek Karamattepe 1. Metal İşliği evresindeki metal kullanımının ayrıntılı açıklanabilmesi, gerekse kimyasal sürecin eksiksiz anlaşılabilmesi için bir dizi deneysel uygulama ve tuz sementasyonu üzerine geniş çaplı bir etnoarkeoloji araştırmasının gerçekleştirilmesi gerekmektedir[39].
Saflaştırma aşamasında tuz sementasyonu fırınında gümüşün bozularak altının ayrıştırılabilmesi için kullanılan tuz miktarı azımsanmayacak miktardadır. Tuzun elde edilmesinin de zahmetli olduğu Antik Çağ koşullarında metal üretiminde bu kadar çok tuzun kullanılması oldukça pahalı gözükmektedir. Antik Çağ’da, bu yöntem için yeterince tuz bulunamadığında tuz yerine kiremit veya tuğla kırıkları veya tozu kullanılmaktadır. “Tuğla tozu” ve “kiremit tozu” ifadeleri Sardeis Paktolos ayrıştırma atölyesinin ocaklarının açıklanmasında da geçmektedir[40]. Fakat MÖ 7.-6. yüzyıllarda bu işlemde kullanılacak tuz kaynağı olarak pişmiş toprak kırıklarının ve tozunun tuğla ve kiremit yerine, ömrünü tamamlamış kaplardan elde edilmesi daha akla yatkındır. Nif Dağı Kazısı’nda 2012 yılında Karamattepe’de yapılan kazılarda, alanın Geometrik/Arkaik Dönem evrelerine ait, herhangi bir yapıya bağlı olmaksızın ana kayaya oyulmuş, içlerine farklı pişmiş toprak kap parçaları doldurulmuş “Kontekst I” ve “Kontekst II” çukurları bulunmuştur. Ele geçen buluntulara göre her ikisi de MÖ 700-625 yıllarına tarihlendirilmiştir[41]. Karamattepe “Kontekst I” ve “Kontekst II” içerisindeki pişmiş toprak kap parçaları, 1. Metal İşliği evresinde gümüş ayrıştırma işlemi sırasında tuz yerine kullanılmış olmalıdır. Çukurların mimariye bağlı olmaması, MÖ 625 sonrasına tarihlendirilen veri içermemesi ve Karamattepe’de varlığını saptadığımız iki evreli metalürjik etkinlik alanında olmaları nedenleriyle, Karamattepe’nin 1. Metal İşliği evresine ait ve Nif Fırın 3 gibi orta destekli fırınlarda yapılan tuz sementasyonu işlemiyle ilişkili olduğu saptanmıştır. Karamattepe’de gümüş ayrıştırmada gereken tuzun sağlanması amacıyla bu çukurda depolanmış pişmiş toprak kap parçalarının en geç MÖ 625’e tarihlendirildiği ve bölge Sardeis ile birlikte MÖ 546’dan itibaren Pers egemenliğine girdiği için Karamattepe 1. Metal İşliği evresi MÖ 625-546 yıllarına tarihlendirebilir.
Karamattepe 2. Metal İşliği Evresi
Karamattepe’deki kazılarda sayıca en çok bulunan ve üretimin her aşamasından veri barındıran metal, demirdir. Nif Dağı Kazı alanları yakınında, Taşkesik, Dağkızılca, Arıkbaşı[42] ve Yazıbaşı (Hortuna)[43] mevkilerinde demir cevherleri bulunmaktadır. Bunların dışında 2011 yılında Nif Dağı Kazı alanlarından Ballıcaoluk’ta saptanan demir cevher damarının, Antik Çağ’da kullanılmış olduğu düşünülmektedir[44].
Antik izabe fırınları için vazo resimleri üzerindeki betimler[45] ve Cleere’nin bazen çukur bazen düz zemin üzerindeki kerpiç fırın sınıflandırması[46] yol göstericidir. Malzemesi nedeniyle, arkeolojik kazılarda metalürji fırınlarının in situ saptanması güç olduğundan bazen kazı sonrası kesit fotoğraflarından[47], bazen de parçalarından[48] tanımlanabilmektedir. MÖ 1. binyılda demir üretimi ve fırın verileri son derece sınırlıdır[49]. MÖ 3. yüzyıl sonu ile MÖ 1. yüzyıl başına tarihlendirilen, İtalya Populonia’da Baratti yerleşimindeki demir izabe fırını, yakın zamana kadar, Antik Çağ’ın yerinde saptanmış en erken demir izabe fırını olarak bilinmekteydi[50].
Karamattepe 1 numaralı fırın, 2011 yılı kazılarında saptanmıştır, tabanı çukursuzdur. Nif Fırın 1’in iç çapı 37 cm, korunagelen yüksekliği 20 cm, cidar kalınlığı 3,5-5 cm olan Karamattepe fırını, biri ağız için 11 cm diğeri olasılıkla körük için 5,5 cm olmak üzere iki açıklıklıdır. Korunagelmiş kısım, fırının alt seviyesidir[51]. Karamattepe 2 numaralı fırın, 2012 yılında kazılmıştır, tabanı çukursuzdur. Nif Fırın 2, iç çapı 41-44 cm, dış çapı 53-56 cm, cidar kalınlığı 4-7 cm arasındadır, dışı iri pişmiş toprak kap parçalarıyla desteklenmiştir, 9-10 cm açıklığa sahiptir[52]. Karamattepe 4 numaralı fırın, 2014 yılında AA 33 d açmasında ortaya çıkarılmıştır, tabanı çukursuzdur. Nif Fırın 4, tıpkı Nif Fırın 1 ve Nif Fırın 2 biçiminde ve onlarla yakın ölçülerdedir. Nif Fırın 1, 2 ve 4’ün iç cidarlarındaki eğime bakarak 80 cm’den yüksek olmayan, taban hizasına yakın en az bir körük açıklığına sahip metalürji fırınları oldukları düşünülebilir. Küçük ölçü farklılıkları dışında birbirine çok benzeyen bu üç fırın, Cleere’nin tipolojisine göre[53] B grubu 2.1 tipine girmektedir. Bu üç fırın zemine oturtulan, çamur ya da kerpiç silindir biçiminde inşa edilen, taban hizasında körük için açıklık bırakılan ve olasılıkla taban genişliğinden daha küçük bir tepe açıklığına sahip tiptedir. Etnoarkeolojik[54] örnek ve deneysel arkeoloji[55] karşılaştırmalarıyla bu tip fırınların Antik Çağ’dan günümüze ulaşan görsel veriler sonucunda demir metalürjisinde izabe fırını olduğu açıktır.
Fırını gereken ısıya yükseltmek için geliştirilen yöntemlerden biri üfleçlerle yapılan körüklemedir. Üfleme çubuklarında yanıcı malzeme kullanıldığında ateşle doğrudan temas eden yere, bazen de üfleme ucuna yanmayan malzemeden (pişmiş toprak, taş, metal) üfleçler takılmıştır. Gerek üretim sürecinin gerekse kullanılan malzemelerin uzun süre değişmeden aktarıldığını göstermesi açısından Bronz Çağı[56] ve Osmanlı Dönemi[57] üfleçleri arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Karamattepe buluntuları arasında iki adet pişmiş toprak üfleç parçası[58] ve çeşitli üretim atıkları[59] saptanmıştır. Nif Fırın 1’in hemen yakınında saptanan, disk biçimli taş, vazo resimlerinde[60] betimlenen izabe fırınlarının üzerinde duran kabın kapağı olmalıdır.
Demir üretiminde izabe sonrasında süngerimsi fırın çıktısı, cüruf ve kömür parçacıklarından arındırılmak üzere dövülmelidir. Süngerimsi kütlenin fırından çıkartılışı sırasında özellikle üste doğru daralan fırınların, kısmen veya tamamen yıkılması gerekebilir. Karamattepe’de henüz dövülme aşamasına geçmemiş, fırın çıktısı süngerimsi görünümde kalmış kütlelerin olduğu, kesitlerinde barındırdıkları hava boşluklarından anlaşılmaktadır. Fırın çıktısı kütlenin yabancı parçalardan arındırılması ve yapısının bütünleşip gözeneksiz hale gelmesi için birçok kez ısıtılıp dövülmesi gerekir. Karamattepe demir buluntularının büyük çoğunluğu dövme sürecinden kalanlardır. Dövme aşamasına geçildiğinde kütlenin yeniden ısıtılması için artık fırın yerine ocak yeterli olduğundan dövme işleminin yapıldığı mekânların tanımlanmasında bu ayrıntıya dikkat edilmelidir. Fırın olarak saptanan alanlar, demir izabesi yapılan üretim yerleridir, yalnızca ocak ve etrafında gerekli örs, su çukuru, kömür çukuru gibi izlerin bulunduğu alanlar ise demir işlikleridir. Ocak ve örs yakınlığı konusunda Klazomenai[61] ve Karamattepe’den bazı mekânlar bu konuda bilgi vericidir[62]. Sert çay taşlarından örsler üzerinde dövüldüğü için içbükey dairesel görünüm alan demir kütleler Karamattepe’de saptanmıştır. Karamattepe’de demirci işliği olarak adlandırabileceğimiz, içerisinde ocakların bulunduğu en az üç mekân bulunmaktadır. Bunlardan biri Klazomenai[63] demirci işliğine çok benzer, diğeri de 1. Metal İşliği evresinde söz edilen, bir cevher hazırlama taşının devşirme kullanıldığı bir ocağı içeren, zemin çukurlaştırılarak yapılan küçük bir mekândır.
Anadolu’da MÖ 1. binyıla tarihlendirilen demir işliklerine baktığımızda[64]; Karamattepe’nin kapsamının genişliği ortaya çıkmaktadır. Anadolu’da saptanan nadir MÖ 1. binyıl demirci işlikleri arasında Klazomenai[65], Phokaia[66], Pürneşe[67] bilinmektedir. Karamattepe dışındakilerde, en çok mimari veriyi ve ayrıntıyı barındıran işlik bile tek kapalı işlik veya tek açık alan işliği içermektedir. Karamattepe’ye baktığımızda[68] ise demir dövme işliği olarak sınıflandırabileceğimiz üç farklı mekân, açık alanda birbirinden bağımsız üç demir izabe fırını ve üretim sürecinin farklı aşamalarına ilişkin çok sayıda metal buluntu ve üretim atığı içerdiği görülmektedir. Bu durum Karamattepe’nin demir işliği olarak kullanıldığı evredeki yoğunluğu ve demir malzeme üretim miktarını kanıtlar niteliktedir. Söz konusu süreçle ham madde üretimi tamamlanmış ve mamul ürün yani bir nesne üretimine geçilmesi sağlanmıştır. Bu aşamada yapılmak istenen malzeme doğrudan dövülerek şekillendirilir veya sonra şekillendirilmek üzere külçeye dönüştürülür. MÖ 7-6. Yüzyıldan[69] MS 2. binyıla kadar gelenekselleşen dörtgen kesitli demir külçeler, Karamattepe’de tüm ve kesik örnekler halinde bulunmuştur. Karamattepe’de demirden ne tür nesneler üretildiğini yorumlayabilmemiz için kazıda ele geçen demir buluntuların tipolojik tasnifinin tamamlanması ve yarı mamul ürünlerin saptanması gerekmiştir. Karamettepe’de demir buluntular arasında sayıca en çok olan, tipoloji ve analoji çalışması sonucu dört tip[70] altında toplanan beş yüzü aşkın demir ok ucudur. Her dört tipte de yarım kalmış, üretimi tamamlanmamış örnekler saptanmış, yarı mamul nesnelerin çoğunluğu oluşturduğu anlaşılmıştır.
Söz edilen demir ok uçlarının Anadolu’da görülmesinin Perslerin gelişiyle ilişkili olduğunun saptanması ve üretim yoğunluğu göz önüne alındığında Karamattepe’nin, Pers ordusunun batıya ilerleyişi sırasında kullandığı bir demir işliği olduğu[71] kesinleşmektedir. Bu veriler ışığında, Karamattepe 2. Metal İşliği evresi MÖ 546-510[72] yıllarına tarihlendirilebilir (Resim 3).
Karamattepe, antik metalürji etkinliklerinin aşamalarını anlamamızı sağlayan hem üretim süreçlerini hem de kullanılan malzemenin işlev ve niteliğini bütüncül biçimde sunan eşsiz bir örnektir. Karamattepe’deki metal üretim aşamalarının araştırılmasına yönelik çalışmalarda metalürjik malzemenin içerik analizlerinin değerlendirilmesine devam edilerek, ana kaya taban üzerinde saptanan tüm çukur, oyuk ve izler, ayrıca pişmiş toprak ve taş buluntular yeniden gözden geçirilecektir. Deneysel arkeoloji uygulamalarının, antik teknoloji süreçlerinin anlaşılmasına katkı sağlayabileceği de göz önüne bulundurulacaktır.
Sonuç
Nif Dağı’nda 2014-2015 yıllarında yapılan yüzey araştırmaları ve 2006 yılında başlayan kazılar sırasında, bu bölgede günümüzde olduğu gibi Antik Çağ’da da zeytinyağı ve şarap üretimi yapıldığını gösteren düzeneklere ait trapetum, orbis, vida taşları[73] ile pres yatakları saptanmıştır. Zeytini ezmek için kullanıldığı bilinen trapetum ve trapetumdaki zeytinin ezilip hamur haline gelebilmesi için kullanılan orbisler[74] Antik Çağ’da bölgenin tarımsal üretim etkinliğini yansıtan ögelerdir. Bu buluntuların, özellikle Torbalı ilçesi Dağkızılca Mahallesi ve çevresinde çok sayıda örneği ele geçmiştir (Tablo)[75].
Ortasına demir mil yerleştirilen kırma teknelerinin kökeni Helenistik Dönem’e kadar gitmektedir. Ortasında yuvarlak çıkıntı ya da oyuk bulunan bu sisteme trapetum ya da mola eleria adı verilmektedir[76]. Mola olerianın trapetumdan farkı, ortasındaki demir milin yüksekliğinin ayarlanabilmesidir. Orbis ile trapetum birlikte kullanılır. Yatay bir demir ya da ahşapla ortadaki dikmeye bağlı halde dönen trapetum, mortar kısmına yerleştirilen zeytinleri ezer. Bazı örneklerde orbisler ortadaki dikme yerine hayvan ya da insan gücüyle de döndürülmektedir.
Nif Dağı’nda 2020-2022 yıllarında yapılan araştırmalarla Kemalpaşa ilçesi Cumalı Mahallesi ve Torbalı ilçesi Dağkızılca Mahallesi’nde (Resim 4) saptanan bazı buluntular (Resim 5), bu bölgedeki tarımsal üretim etkinliği ve tarımla ilgili işlikler hakkında yeni bilgiler edinmemizi sağlamıştır.
Dağkızılca Mahallesi’nde bir tarla kenarında yüzeyde bulunan bir trapetuma ait mortar parçası (No. 7, Resim 6), tüm halde ele geçmediğinden merkez kısmı anlaşılamamıştır. Dağkızılca’dan başka bir örnekle karşılaştırdığımızda (No. 5), trapetumun mortar kısmında yivlerin ve merkezinde dik bir oyuğun olmayışıyla farklılıkları görülebilmektedir. Bu iki ezme teknesi, Antik Çağ’da kullanıldığı düşünülen yolun iki farklı yanında bulunduklarından ayrı işliklere ait olmalıdırlar. 7 numaralı parçanın benzerleri, birçok zeytinyağı işliğinde görülür ve Helenistik Dönem’den Roma İmparatorluk Dönemi başlarına kadar tarihlendirilmektedir[77].
Dağkızılca Mahallesi Söğütözü/İnpınarı mevkiinde bulunan ortası oyuk taşın (No. 8, Resim 7) orbis olabileceği düşünülmektedir. Kilikia’daki benzerleri Roma İmparatorluk Dönemi ile Geç Antik Çağ arasına tarihlendirilmektedir[78]. Fakat söz konusu ezme taşının çevresinde ele geçen pişmiş toprak kap parçalarına göre büyük olasılıkla Helenistik Dönem’e aittir.
Kemalpaşa ilçesi, Cumalı Mahallesi’nde bulunduğu söylenen, kenarları yuvarlatılmış pres yatağı (No. 9, Resim 8), diğer örneklere görece daha uzak bir konumdadır. Cumalı’da daha önce herhangi bir tarımsal işlik unsuruna rastlanmaması nedeniyle burada Dağkızılca’daki gibi yoğun bir üretim alanından söz edilememektedir. Pres yataklarının önünde, akan sıvının biriktirilmesi için havuz ya da depolama kabı yer alır ve bu yataklarda baskı kolu ve baskı koluna asılan ağırlık taşları (litus) aracılığıyla sıvı çıkarılabileceği gibi baskı kolu vida sistemi de kullanılabilir. Bu pres yatağı, in situ bulunmadığı ve konteksti bilinmediği için presleme yöntemini belirlenememiş ve tarihlendirilememiştir.
Bu işlik unsurlarının, yerleşimin yakınındaki çiftliklerle mi yoksa tümüyle ayrı üretim alanlarıyla mı ilişkili olduğu açıklık kazanmamıştır. Buluntular in situ ele geçmemekle birlikte ağırlıkları nedeniyle asıl yerlerinden çok uzağa taşınmadıkları düşünülebilir. Özellikle Dağkızılca Mahallesi’ndeki buluntuların çoğu, tümülüs tipi mezarları da içeren antik nekropolisin bulunduğu tepenin eteklerinde ve buradaki antik yol güzergahının iki yanında ele geçmiştir. Tarımsal üretim etkinliğini gösteren bu buluntular, konumları açısından ele alındığında, nekropolisin doğusunda yer alan Dağkızılca Mahallesi Söğütözü mevkiindeki yerleşim kalıntılarıyla birlikte yerleşim, nekropolis ve yol bağlantıları açısından anlamlı bir bilgi sunmaktadır. Bu durum, üretim alanlarının yerleşimin içinde değil, tıpkı nekropolis gibi, biraz dışında ve yol ağına yakın olduğunu göstermektedir. İşlik unsurlarının tipolojik incelemesi, olası organik kalıntılar için analiz yaptırılarak hangi tarım ürünü için kullanıldığının belirlenebilmesinin yanı sıra bu tarımsal üretim izlerinin dağılımlarının belirlenmesi, Antik Çağ’da bölgenin yol ağları, ticaret kapasitesi ve demografisinin belirlenmesine yönelik çalışmalara da veri sağlayacaktır.
EKLER