Giriş
Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesinin 10 km kuzeybatısında yer alan Hamzatepe, Karahüyük Mahallesi’nin hemen batısında, modern evlere bitişik bir konumdadır. Bazı kesimleri kayalıklarla kaplı doğal bir tepe olan bu merkez, 380x380 m boyutlarında ve 48 m yüksekliğindedir. Hamzatepe’nin doğu kenarında Hurman suyu akmakta ve bunun diğer yakasında da Elbistan Karahöyük yer almaktadır. Elbistan Ovası’nın güneybatı kesiminde ve Şar Dağı’nın kuzeyinde bulunan bu iki merkez, Ceyhan Nehri’ne akan Hurman suyunun iki yanında karşılıklı konumlanmıştır (Resim 1-2).
Hamzatepe’nin arkeolojik önemi, ilk kez 1947 yılında Elbistan Karahöyük’te kazılar yapan Tahsin Özgüç ve Nimet Özgüç tarafından gündeme getirilmiştir[1] . Elbistan Karahöyük kazılarının 2015 yılında Bora Uysal tarafından yeniden başlatılmasından sonra öğrenilen bilgiler, Hamzatepe’nin de bilimsel kazılarla araştırılması gereken bir merkez olduğunu göstermiştir. Aradan geçen zaman içinde özellikle tepe kesiminde gerçekleşen inşaat çalışmaları, antik dönemlere ait bazı mimari kalıntıların yok olmasına neden olmuştur. Buna karşılık yapılan yüzey araştırmaları, tepenin kuzeydoğu kesiminde bir mezarlık alanının bulunduğunu ortaya koymuştur. 2017 yılından itibaren kazılmaya başlanan bu alan, çoğunlukla kremasyon türü ölü gömmenin yapıldığı urne mezarlardan oluşmaktadır. Çalışılan alanlarda, bazı mimari unsurlarla birlikte 32 urne, içinde taş çevrili bir kremasyon mezarın bulunduğu kremasyon alanı ve bozulmuş bir toprak mezar açığa çıkarılmıştır. Kazılar sırasında ele geçen az sayıdaki seramik parçası, MÖ 2. binyılın başlarından Klasik Dönemlere kadar uzanan geniş bir zaman aralığına tarihlendirilmektedir. Bu durum, tepede yaşanan tahribatlar nedeniyle yukarıda bulunan arkeolojik malzemenin yamaçlara doğru kaymış olduğu görüşüyle açıklanmaktadır. Mezarların dışında bulunan bazı küçük eserler, tepenin üst kesimlerinden kaymış olabileceği gibi kırılmış urnelere de ait olabilir. Hamzatepe’deki mezarlık alanının, urne formları ve ele geçen mezar eşyasının ortaya koyduğu özelliklere göre Orta Demir Devri’ne tarihlendirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, içlerinde mezar eşyası bulunmayan bazı urnelerin Geç ya da Erken Demir Devri’ne ait olma olasılığı da vardır[2] .
Bu makalenin konusunu oluşturan silindir mühür, 2018 yılı Hamzatepe kazıları sırasında K10 açmasından ele geçmiştir (Resim 3). Tahrip olmuş bir durumda belirlenen 26 numaralı urnenin 1 m kadar doğusunda, ana kaya üzerinde bulunan bu mührün mezar eşyası olup olmadığı kesin bir şekilde anlaşılamamıştır[3] . Sadece gövde parçalarından ibaret olan 26 numaralı urnenin içinde az sayıda yanmış insan kemiği bulunmuştur. Üzerinde herhangi bir tadilat olmayan steatitten yapılmış bu mühür, 2,25 cm yüksekliğinde ve 1,1 cm çapındadır. Delik açıklığı 0,45 cm, ağırlığı da 6,58 g olarak ölçülmüştür (Resim 4-5).
Mükemmel bir işçiliğe sahip olan mührün yüzeyi, üstte ve altta bulunan birer kontur çizgisiyle sınırlandırılmıştır. Üzerindeki figürler, birbiriyle ilişkisi olmayan üç grup altında toplanmaktadır. Birinci grup, mührün ortasında karşılıklı duran bir çift erkek ve dişi sfenks ile bunların ayakları altında yatan ölü bir erkek geyikten oluşmaktadır. İkinci grup, sfenkslerin yanında, stilize bir ağacın iki yanında karşılıklı duran bir çift grifon şeklindedir. Üçüncü grup ise sfenkslerin altında, sağa ve sola doğru yürüyen bir çift erkek aslan betimlemesidir. Genel olarak tüm figürler zarif denebilecek ince vücut hatlarına sahiptir. Bacak adaleleri küçük oyuntularla vurgulanmaya çalışılmıştır. Pençe ve ayaklardaki parmaklar belirsizdir.
Mühürdeki asıl sahneyi birinci grup oluşturmaktadır. Sağdaki erkek ve soldaki dişi sfenksler adım atar durumdadır. Kaba denebilecek yüzlerde, gözler ve burun iri, dudaklar ve çene daha ince bir yapıdadır. Saçlarla birleşik olan yeleler, göğüslerin üzerine kadar uzanmaktadır. Yukarıya kalkık kanatlarda, erkek sfenkste 11, dişi sfenkste ise 10 telek bulunmaktadır. Yukarıya kalkık kuyrukların ucu içe doğru kıvrılmıştır. Yukarıya doğru kaldırılarak birbirine değdirilen ayaklarda, erkeğin sağ ve dişinin sol pençesinde küçük bir nesne tuttukları fark edilmekte; adım atar vaziyette olan diğer ayaklar ise yere basmaktadır. Sfenkslerin ayakları altındaki ölü erkek geyik, sağ yanı üzerinde yatmaktadır. İleriye doğru uzanmış, iki yana açılmış çatallı boynuzlar, dişi sfenksin bacakları arasına doğru yükselmektedir. Bacakları içe doğru kıvrılmış olan hayvanın karnı parçalanmış durumdadır. Anlaşıldığı kadarıyla erkek geyik, sfenksler tarafından avlanmıştır. Pençelerde tutulan nesne, olasılıkla geyiğin bir iç organıdır. Ön Asya tasvir sanatlarında herhangi bir benzeri tanınmayan bu sahnede, avlanan hayvanın cinsi ve çıkarılan iç organın türü gibi konularda, bilmediğimiz özel anlamlar yüklü olabilir.
İkinci grupta, karşılıklı duran grifon çiftinin arasındaki stilize ağaç (hayat ağacı), bir tür palmiyeye benzemektedir. Bu ağacın, küçük bir yuvarlak oluşturacak şekilde yapılmış üst kısmında, dörderli iki sıra hâlindeki dallar yanlara doğru açılmaktadır. Gövdesinde ise iki yana doğru kısa çıkıntılar yapan çataklar yer almaktadır. Grifonlar, birbirine benzer şekilde yapılmıştır. Soldaki grifon diğerine göre biraz daha yukarıda durmaktadır. Küçük yapılı olan başlardaki gözler çok iri, ucu aşağıya kıvrık küçük gagalar ise ince uzun bir biçimdedir. Kafaların üstünden çıkan uzun ibiklerin ucu, içe doğru kıvrılmıştır. Yukarıya kalkık kanatlar sfensklerin kanatlarıyla benzer biçimde yapılmıştır. Her iki grifonda da 8’er telek vardır. Yukarıya kalkık kuyrukların ucu, dışa doğru kıvrıktır. Sağdaki grifon sağ ve soldaki grifon da sol pençesini yukarıya kaldırarak diğerine doğru uzatmış, üst kısmın altındaki bir noktada ağacın gövdesine dokundurmaktadırlar. Diğer ayaklar yere basmaktadır. Bununla birlikte, oturur vaziyette olan arka ayaklar tek ayak gibi gösterilmiştir.
Üçüncü grupta, sağa ve sola doğru yürüyen, doğal bir biçimde yapılmış erkek aslan çiftinin yüz hatları belirgindir. Göz, kulak, burun ve geniş ağızlardaki açık çeneler orantılı şekilde işlenmiştir. Dil görünmemektedir. Arkada sırta kadar uzanan ve önde göğüs üzerine dökülen yeleler, bukleler hâlinde işlenmiştir. Sfenks ve grifonlara kıyasla, aslanların vücut yapısı daha dolgundur. Aşağıya sarkık kuyrukların ucu hafif yukarı kalkıktır. Hepsi yere basan ayaklar, adım atar vaziyettedir. Sağdaki aslanda sol ön ve sağ arka ayak; soldaki aslanda ise sağ ön ve sol arka ayak ileridedir.
Hamzatepe mührü, Orta Demir Devri’ne tarihlendirilen bir mezarlık alanında ele geçmesine rağmen, bu mühürde yer alan figürler, aykırı bir şekilde daha çok Orta Tunç Çağı’na ait özellikler göstermektedir. Diğer yandan, Ön Asya tasvir sanatlarında sevilerek kullanılmış sfenks, grifon ve aslan figürlerinin çiftler hâlinde bir arada yapıldığı bir kompozisyon, hiçbir dönemde tanınmamaktadır. Museum of Art and History’de korunan[4] , üzerinde sfenks çifti altına yerleştirilmiş aslan çifti bulunan, Anadolu kökenli bir damga mühür bilinmekle birlikte, MÖ 8. yüzyıla ait bu eserdeki figürlerin yapılışı Hamzatepe mühründen oldukça farklıdır.
Hamzatepe mühründekine benzer şekilde tasvir edilmiş erkek ve dişi sfenkslerin, Anadolu’da Assur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait Eski Suriye stilinde yapılmış mühür ve mühür baskıları üzerinde görülen örnekleri oldukça fazladır[5] . Hamzatepe mühründe olduğu gibi çeşitli figürlerle birlikte yapılan bu sfenksler genellikle arka ayakları üzerinde oturur vaziyettedir. Bazılarında, ön ayaklardan biri yere basarken yukarıya doğru kaldırılan diğer ön ayağın pençesi, birbirlerine doğru uzatılmıştır. Bazılarında ise ön ayakların her ikisi de yere basmaktadır. Ayrıca sfenkslerin arasında çoğunlukla bir nesne veya figür bulunmaktadır.
Oylum Höyük’ten[6] ele geçen bir silindir mühürde, arka ayakları üzerinde oturur vaziyette yapılmış, ön ayaklardan biri yere basarken, yukarıya doğru kaldırılan diğer ön ayağın pençesini birbirlerine doğru uzatmış sfenkslerin arasında bir nesne veya figür yoktur. Dülük’te[7] bulunan bir silindir mühürde ise aralarında bir nesne veya figür olmayan, arka ayakları üzerinde oturur vaziyette yapılmış sfenkslerin her iki ön ayağı da yere basmaktadır. British Museum’da[8] ve Yale Üniversitesi Koleksiyonu’nda[9] yer alan Suriye kökenli birer silindir mühürdeki sfenksler de bu şekildedir.
Kültepe’den[10] ele geçen bir silindir mühürde, arka ayakları üzerinde oturur vaziyette yapılmış, ön ayaklardan biri yere basarken, yukarıya doğru kaldırılan diğer ön ayağın pençesini birbirlerine doğru uzatmış sfenkslerin arasında bir ank işareti vardır. Serçe Höyük’te[11] bulunan bir silindir mühürde de Kültepe mühründeki gibi yapılmış sfenkslerin arasında bir insan figürü görülmektedir. Walters Art Gallery’de[12] yer alan, Anadolu kökenli bir tablet üzerindeki silindir mühür baskısında, aralarında bir el ya da eldiven ile bir ank işareti bulunan, arka ayakları üzerinde oturur vaziyette yapılmış, ön ayaklarından biri yere basan sfenksler yukarıya doğru kaldırdıkları diğer ön ayaklarının pençeleriyle bir bitkiyi tutmaktadır. Konya Karahöyük’ten[13] ele geçen bir silindir mühürde, aralarında bir erkek figür bulunan, arka ayakları üzerinde oturur vaziyette yapılmış sfenkslerden birinin ön ayaklarının her ikisi de yere basarken, ön ayaklarından biri yere basan ikinci sfenks diğer ön ayağını yukarıya doğru kaldırmıştır. Afyonkarahisar Müzesi’nde[14] korunan bir silindir mühürde ise ayaklarının hepsi yere basan, adım atar vaziyette yapılmış sfenkslerin arasında bir köpek figürü yer almaktadır.
Bunların dışında, Suriye’de Tell Bia’da[15] bulunan, öncekilerden farklı olarak Eski Assur stilinde yapılmış bir silindir mühür baskısında da arka ayakları üzerinde oturur vaziyette yapılmış, ön ayaklardan biri yere basarken, yukarıya doğru kaldırılan diğer ön ayağın pençesini birbirlerine doğru uzatmış sfenkslerin arasında ne olduğu anlaşılmayan bir nesne bulunmaktadır.
Hamzatepe mühründekine benzer şekilde tasvir edilmiş, bir ağacın iki yanında karşılıklı duran grifonların Orta Tunç Çağı gliptik sanatında tam bir benzerine rastlanmamıştır. Hamzatepe mühründe olduğu gibi çeşitli figürlerle birlikte yapılmış, karşılıklı durmakla birlikte aralarında ağaç bulunmayan birer silindir mühür Boğazköy[16] ve Lidar Höyük’ten[17] tanınmaktadır. Assur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait Eski Suriye stilinde yapılmış bu mühürlerdeki grifonlar, Hamzatepe grifonlarına göre daha stilize edilmiştir. Boğazköy mühründe, arka ayakları üzerinde oturur vaziyette yapılmış grifonlardan birinin ön ayakları da yere basarken, ön ayaklarından birini yukarı doğru kaldırmış ikinci grifonun diğer ön ayağı görünmemektedir. Lidar Höyük mühründe ise arka ayakları üzerinde oturur gibi gözüken grifonlar, yere dayadıkları ön ayaklarını ileriye doğru uzatmıştır. Yale Üniversitesi Koleksiyonu’nda[18] korunan Suriye kökenli bir silindir mühür ve Suriye’de Tell Bia’da[19] bulunan, Eski Assur stilinde yapılmış bir silindir mühür baskısında da karşılıklı duran grifonlar yer almaktadır. Fakat bu örneklerde grifonların yüz ve vücut yapıları Hamzatepe mühründekilerle benzerlik göstermemekte ve aralarında ağaç motifi de bulunmamaktadır. Yale mühründe, arka ayakları üzerinde oturur vaziyette yapılmış grifonların ön ayakları da yere basmaktadır. Tel Bia mühründe ise arka ayakları üzerinde oturur gibi gözüken grifonlar, yere dayadıkları ön ayaklarını ileriye doğru uzatmışlardır. Bunlara karşılık, Kültepe’den[20] ele geçen Eski Suriye stilinde yapılmış bir silindir mühür baskısında görülen grifon, tek başına yapılmış olmakla birlikte Hamzatepe grifonlarına hem duruş biçimi hem de yapım özellikleri bakımından çok benzemektedir. Hamzatepe mühründeki ağaç motifi ise çok stilize yapılmış olması bakımından bir benzerlik aramak için yeterli değildir.
Tüm bunlara ek olarak, bir ağacın iki yanında karşılıklı duran kuş-adam tasvirlerinin Demir Devri kabartmalarında görüldüğünü de belirtmek gerekir. Bu tür tasvirlerin örnekleri, Geç Assur Devri’ne ait Nimrud Kuzeybatı Sarayı[21] kabartmalarında karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, Geç Hitit Dönemi’nde de aralarında ağaç olmadan yapılmış, karşılıklı duran grifon[22] ve kuşadam[23] kabartmaları vardır.
Hamzatepe mühründeki erkek aslanların, özellikle doğal bir biçimde yapılmış olmaları bakımından gliptik sanatında benzeri bulunmamaktadır. Diğer sanat eserlerine bakıldığı zaman, ağızlarının açık oluşu dikkate alındığında, Assur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Kültepe’den ele geçen aslan ritonları[24] akla gelmektedir. Dişi olmakla birlikte, ağzın açık oluşu, adım atar vaziyette gösterilmesi ve kuyruk duruşu bakımından, Hitit İmparatorluk Çağı’na ait Yazılıkaya ana sahne kabartmasındaki tanrıça Arinna’nın üzerinde durduğu aslanla[25] da karşılaştırma yapılabilir. Demir Devri’nde ise ağzı açık, adım atar vaziyette ve aşağıya sarkık kuyruklu erkek aslanlar, Geç Hitit Dönemi’ne ait Malatya[26] ve Zincirli[27] kabartmasında görülmektedir. Bunlara ek olarak, Geç Babil Dönemi’ne ait Babil’de Tören Yolu üzerinde yer alan sırlı kabartma tuğladan yapılmış aslan tasvirleri[28], Hamzatepe mühründeki aslanlara şaşırtıcı derecede benzemektedir. Bu durum, kuyrukları yukarıda olmakla birlikte, Babil’de Güney Sarayı’nın taht odasındaki panoda görülen, yine sırlı kabartma tuğladan yapılmış aslan tasvirleri[29] için de geçerlidir.
Üzerinde çiftler hâlinde yapılmış sfenks, grifon ve aslan figürleri bulunan Hamzatepe mührü, her ne kadar Demir Devri’ne tarihlendirilen bir mezarlık alanından ele geçmiş olsa da ortaya koyduğu özellikler nedeniyle Orta Tunç Çağı’na ait olmalıdır. Aslan figürlerinin aykırı bir durum sergilemesine rağmen sfenksler ve kısmen de grifonların benzerleri göz önüne alınarak oldukça karışık nitelikleri olan bu mührün, Assur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Eski Suriye stilinde üretildiği kabul edilmelidir. Özellikle başka bir döneme ait benzeri olmayan sfenksler, bunun dışında bir tarihlendirmeye olanak vermemektedir. Mührün bulunduğu yer konusunda ise akla yakın iki açıklama vardır. Bunlardan ilki, eserin Hamzatepe’de meydana gelen tahribatlar nedeniyle tepe kesiminden kayarak mezarlık alanına kadar geldiği şeklindedir. Diğeri ise 26 numaralı urneye ait olsun ya da olmasın, Orta Tunç Çağı’ndan sonra Demir Devri’nde ikinci kez kullanılmış olduğudur.
EKLER