Anadolu’da tümülüs mezar geleneği M.Ö. I. binyıldan bu yana yaygınlaşmış ve Hellenistik-Roma çağlarında da devam etmiştir. Özellikle, Batı ve Orta Anadolu’daki Phryg-Lydia Tümülüsleri, M.Ö. VIII. yy.dan itibaren, büyüklükleri ve mezarlarda ele geçen buluntu özellikleri açısından, Anadolu’da dönemsel olarak tümülüs geleneğinin en erken örneklerini teşkil etmektedir.[1] (Herodotos, V, 8.) Phryg Tümülüslerinin yanı sıra kronolojik sıraya göre Anadolu’da Lydia, Hellenistik ve Roma dönemlerine ait pek çok Tümülüs[2] bulunmaktadır.
Daha çok krallar için yapıldığı düşünülen Tümülüsler Anadolu’nun ölü gömme geleneğine yabancıdır ve ilk kez Phrygler tarafından Trakya ve Makadonya’dan getirilmiştir. Ahşap bir mezar odasının ya da bazen basit bir çukurun üzerine toprak bazen de küçük taşlar yığılarak yapılan bu türde anıt mezarlar çok yaygın bir kullanım görmüştür. Phryg yayılım alanı içerisinde karşılaşılan bu gelenek sonraları yoğunlaşarak Roma egemenliği döneminin içlerine kadar sürmüştür.[3]
Lydia kral ve soyluları ölülerini, Phrygler’deki gibi yığma toprak tepeler altına gizlenen odalara, tümülüs tipi mezarlara gömüyorlardı. Gömülen kişinin önemine göre odanın üzerine yığılan toprak da artıyor yada azalıyordu. Lydialılar genellikle Phryg tümülüs gömü geleneğini benimsemişlerdir. Fakat Phrygler’den farklı olarak ahşap oda yerine taştan inşa edilmiş, önüne bir giriş ve kapı eklenmiş bir mezar yapısını kullanmışlardır. Ayrıca yığılan toprağın yanlara kaymaması için de çevresine krepis denen taştan bir duvar örmüşlerdir.[4] Bazı küçük Tümülüslerde ise mezar odası yerine taş bir sanduka türü bir yapı oluşturulmuş ceset de bezemeli olabilen bu ahşap sanduka içerisinde defnedilmiştir. Toprak, kil ve taştan oluşturulmuş tümülüslerin mezar odaları mermer ya da kireçtaşından yapılmıştır. Bunlar Phrygler gibi Lydialı soyluların da ölümden sonraki yaşamlarını sürdürdüklerine inandıkları konutlar olarak düşünülmüştür.[5]
Karadeniz Bölgesi’nde[6] , özellikle de Samsun ve çevresinde, bugüne kadar tümülüsler ve özellikle Hellenistik ve Roma Çağı ölü gömme adetleriyle ilgili olarak, kapsamlı arkeolojik araştırmalar ve bu araştırmalar ile ilgili yeteri kadar yayın yapılmıştır.[7] Bu araştırmalardan başta Baruthane Tümülüsleri olmak üzere, Toptepe, Büyük Kolpınar, Büyükoyumca, Atakent, Kuşçulu, Uzgur, Kalkancı, Toybelen ve Dondortepe Tümülüsü tespit edilmiştir. Bu Tümülüslerden Baruthane, İkiztepe, Atakent, Dondortepe, Toptepe ve Lerdüge tümülüslerinde kazı ve temizlik çalışmaları yapılmıştır.[8]
Giresun ili Alucra ilçesinde Giresun Müze Müdürlüğü’nün 1992 yılında, Sivritepe Tümülüsü’nde[9] yaptığı çalışmalar sonucunda, Sivritepe Tümülüsü’nün[10] (Harita 1) yapım teknikleri ve mimari üsluplarının Karadeniz Bölgesi’nde daha önce yapılan tümülüs kazı sonuçları ile benzer özellikte olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu yerdeki tümülüs yığma bir tepeden ibarettir ve ilçeye 5 km. uzaklıkta orman içinde yer almaktadır.[11] İlçeyi ve arkasındaki sıra dağları görebilecek hakim bir yere yapılan tümülüsün[12] zemini yörede “say” adı verilen ve taşlaşacak kadar sertleşen (konglomera)[13] bir topraktır. (Resim 1) Yaklaşık 25 m. yüksekliğindeki tepenin 11 m’si say diğer 14 m’si ise dolgu topraktır. Tepenin say ile toprağın birleştiği alandaki çapı ise yaklaşık 30 m’dir. (Resim 2)
Tümülüsteki zemini oluşturan say toprağı murçla kesilerek 6 m derinliğinde 3.20 m. boyunda ve 2.60 m. eninde dikdörtgen prizma şeklinde bir mezar odası yapılmıştır. (Çizim 2) Bu odanın kuzeyinden say toprağı keserek yaklaşık 2 m. genişliğinde yine 6 m. yüksekliğinde 18 m. boyunda derinlemesine bir dromos açılmıştır. (Çizim 2) Bu dromos kuzeyde tepenin ucunda son bulmaktadır. Mezar odasının ve 18 m. uzunluğundaki dromos’un altı ve yanları say olduğundan kesinlikle uçması mümkün değildir. Buna rağmen yine de dromos’un yanları büyük kesme taşlarla düz bir duvar halinde üstü ise kemerli bir biçimde tonozla sağlam bir biçimde yapılmıştır.[14] (Resim 3, 4, 5) Dromos’un zemini de say topraktır. Yaklaşık 1960’lı yıllarda varlığı tespit edilen Tümülüs yıllarca kaçak kazılara ve büyük bir tahribata uğramıştır.
Muhtemelen 1960’lı yıllarda açılarak soyulan Tümülüs’ün yığma toprağında kazılmadık yer bırakılmamıştır.
Çevreden ve vatandaşlardan alınan bilgilere göre buraya ait olduğu söylenen bir haritayla bu tümülüsün varlığı tespit edilmiş ve harita ışığında direk dromos ağzına inilerek mezar girişi açılmış ve muhtemelen de mezar soyulmuştur.[15] Ancak anlatılanlara göre hiçbir şey bulunmadığı, asıl buluntuların haritaya göre ikinci bir odada olması gerektiği söylenmektedir.[16] Bundan yola çıkarak ikinci bir oda arayan defineciler tepede kazılmadık alan bırakmayarak birden fazla kaçak kazı yapmışlardır. İşte bu kazılar sonucunda mezar odası tamamen, dromos ise yer yer tahrip edilmiştir. [17]
Mezar odasına giden dromosun içindeki bazı taşların sökülmesiyle bazı kısımlarında üstten çökmeler olmuş, dolayısıyla da dromostan direk mezar odasına girilemediğinden önce mezar odası üzerindeki toprak tamamen alınarak çalışmalara başlanmıştır. (Resim 3, 4) Mezar odasının tepe hizasında tümülüsün yarı toprağı alınarak odanın üzeri tamamen açılmıştır. Ancak açıldıktan sonra daha önce kaçak kazı ile üstten inilerek oda tamamen tahrip edilmiş durumda olduğu görülmüştür. Çalışmalar gösteriyor ki; odaların üzerini ve yanlarını destekleyen kesme taşlar sökülerek oda tamamen çökertilmiş ve buradaki taşların bir kısmı da buradan götürülmüştür.
Oda içerisinin ve tabanının tamamen temizlenmesine rağmen tümülüsü tarihlendirmeye yarayacak hiçbir kültür varlığına (çanak-çömlek) veya parçasına rastlanamamıştır. Oda içerisinden dromos takip edilerek temizlenmiş ve dışarıya çıkma denenmiştir. Fakat dromosun oda ile birleştiği yerde bir sıra kemer bırakılmış ve ilerden 2 m. uzunluğunda dromosun yanındaki ve üstündeki taşlar sökülerek göçük meydana gelmiştir. Buradan temizleme yapılamayınca dromosun ağzından temizlik çalışmaları başlamıştır. (Resim 5) Dromos içinin tamamı toprakla dolu olduğundan düzenli bir çalışma ile 18 m’lik dromosun 16 m’si tamamen temizlenmiştir. Diğer 2 m’si tamamen uçuk olmasına rağmen odaya geçecek şekilde biraz temizlenmiş, ancak yukarıdan kaçak kazılar sonucu gevşeyen toprak kayarak bu iki metrelik alanı doldurmuştur.
Bu kazı ve temizleme sırasında çok düzenli ve özen gösterilerek detaylı bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar sırasında ikinci bir odaya veya izine rastlanamamıştır. Kazı çalışmaları sona erdirilerek kazı alanında bulunan tümülüse ait kesme taşlar numaralandırılarak mezar odasına ve dromos içine konmuştur.
Tümülüsün mezar odasının açılması esnasında sağa ve sola yığılan topraklar tekrar tümülüs üzerine dökülmüştür. İlerleyen zamanlarda tümülüste bir çalışma daha yapılarak dromos ve mezar odası restore edilip turizme açılması bölge tarihi için önem arz etmektedir.
Edindiğimiz kazı raporlarına göre, 01.11.1992 tarihinde Dromos ağzı taşla kapatılarak kazı çalışmalarına son verilmiştir.
Değerlendirme
Orta Karadeniz Bölgesi’nde özellikle de Samsun ve çevresinde bugüne kadar tarihlenebilen tümülüslere baktığımızda, ilk olarak 1946 yılında M. Akok tarafından kazısı gerçekleştirilen, Samsun ili, Havza ilçesi, Lerdüge Köyü (Çamyatağı) Tümülüsleri’ni görmekteyiz. İnşa tekniği ve biçim bakımından Bafra İkiztepe Tümülüsü’ne[18] benzeyen Lerdüge Tümülüsü[19] ve Dondortepe Tümülüsü ile Sivritepe Tümülüsü arasında çok benzer özellikler görünmese de, kesme taşların birbirlerine tutturulmasında kullanılan kenetler açısından[20] Tümülüsler benzer özelliktedir diyebiliriz. Ayrıca Lerdüge ve Baruthane Tümülüsleri’nin mezar odalarının tortul kayaca oyularak yapılması Sivritepe Tümülüsü’nün yapım tekniği ile benzerdir.
Samsun civarında bulunup, inşa edildiği dönem saptanabilen bir diğer tümülüs olarak, Bafra-İkiztepe’de ortaya çıkarılan ve höyük üzerine inşa edilen Hellenistik Çağ tümülüsü,[21] Sivritepe Tümülüsü’nü tarihlememiz açısında oldukça önemlidir. İnşa tekniği ve biçim bakımından Samsun Dondortepe Tümülüsü’ne[22] benzeyen Sivritepe Tümülüsü’nün Samsun ilinin Bafra ilçesi sınırları içerisinde yer alan İkiztepe örenyerindeki tümülüs mezar yapısıyla da neredeyse birebir benzerliği bulunmaktadır. Bu benzerlik taş kontrüksüyon örgüsü ve beşik tonoz çatısı ile çok uzun dromosundan ileri gelmektedir. Aralarındaki tek fark ise Sivritepe Tümülüsü’nde tek mezar odası varken İkiztepe Tümülüsü’nde[23] iki oda bulunmaktadır.
1994 yılında Samsun Müze Müdürlüğü’nce, Merkez, Atakent Beldesi’nde yer alan Atakent Tümülüsü’nde temizlik çalışmaları yapılmış, içerisinde herhangi bir in-situ durumda küçük buluntu çıkmamasına rağmen, özellikle beşik tonozun tortul kayaca oyulmadan kesme taşlar ile inşa şekli ve tekniği, Sivritepe Tümülüsü ile çok benzer özellikler göstermektedir.[24]
Karadeniz Bölgesi’nde günümüze kadar tarihlendirilmesi yapılabilen tümülüsler Baruthane, İkiztepe, Lerdüge ve Dondortepe Tümülüsleri’dir. Bunlardan Baruthane ve İkiztepe Tümülüsleri Hellenistik Dönem’e; Lerdüge ve Dondortepe Tümülüsü ise Hellenistik ve Roma Dönemi’ne tarihlendirilmiştir. Tümülüslerde dromos girişleri genellikle doğu yönüne bakmaktadır ve dromoslar ile mezar odaları çoğunlukla ana kayaya oyularak inşa edilmiştir. Farklı olarak Lerdüge-Dökmetepe II, İkiztepe ve Atakent Tümülüsü’nün mezar odaları kesme taşlarla inşa edilmiştir. Bazılarında ise dromosun üst örtüsünün bir kısmı beşik tonozla kapatılmıştır.[25] 1992 yılında içerisinde temizlik çalışması yapılarak mimari planı ortaya çıkarılan Sivritepe Tümülüsü ise dromos uzunluğu bakımından Dondortepe ve İkiztepe Tümülüsleri ile, mezar odasının kesme taşlar kullanılarak yapımı ile de Lerdüge, Atakent ve İkiztepe Tümülüsleri ile benzer özellikler göstermektedir. Sivritepe Tümülüsü’nde dromos üzerini kapatmak amacıyla tonoz tekniğinden yararlanılmış olması önemlidir. Ayrıca Sivritepe Tümülüsü’nün dromos bölümü, Dondortepe, Baruthane ve Lerdüge Tümülüsleri gibi tortul kayaca oyularak yapılmamış olup, tümüyle kesme taşlardan oluşturulmuş olsa bile, kullanılan tekniğin, Dondortepe ve İkiztepe Tümülüslerindeki dromosun uzunluğu ile benzer özelliktedir. Siviritepe Tümülüsü’nde farklı olarak dromos’un doğu yerine kuzey doğuya baktığını söyleyebiliriz.
Sivritepe Tümülüsü, muhtemelen ilk yapıldığı çağlarda da, günümüze yakın zamanlarda da, defalarca define arayıcılarının tahribatına uğradığından, yapılan temizlik çalışmaları neticesinde mimari yapının dışında, tümülüsü tarihlememize yarayacak buluntu olanağı vermemiştir. Bu bakımdan tümülüsü tam olarak tarihleyebilmek mümkün olmasa da, mimarisi bakımından, tarihleme ile şu şekilde bir sonuca ulaşabiliriz; öncelikle, tümülüse mimari açıdan bakıp, kuzey yönlü dromosun girişten itibaren 10 m’lik bölümünün üst örtüsünü teşkil eden beşik tonozun, yapım tekniği ele alındığında, dökme kurşun kenetlerle birbirine bağlanan kesme taşlarla oluşturulmuş yapısıyla, Hellenistik Çağ tümülüs mimarisine uygun özellikte olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, tümülüsün kuzeydoğu yönüne bakan dromostan ve yapım tekniğinden anlaşıldığı üzere, tümülüs Hellenistik Çağ’daki ilk kullanımından sonra Roma Çağı’nda da kullanım görmüştür veya en azından Erken Roma Çağı’nda kullanım görmüş olmalıdır.