Giriş
Euromos Antik Kenti Konumu ve Tarihçesi Konumu
Muğla İli, Milas İlçesi, Selimiye Mahallesi sınırları içinde yer alan Euromos, Milas’a yaklaşık 12 km uzaklıktadır. Ortasından Milas-Söke karayolu geçen kentin antik dönemde de önemli bir ulaşım ağı üzerinde yer aldığı antik yol izlerinden anlaşılmaktadır. Coğraf olarak en yakın komşuları olan Khalketor, Olypmos, Mylasa, Iasos, Pidasa, Herakleia ve Miletos ile aynı zamanda çok sıkı siyasi ve kültürel ilişkiler içindedir. Kentin doğu, kuzeydoğu, güneydoğu tarafarı Latmos dağlarının güney uzantısını oluşturan fazla yüksek olmayan dağ ve tepelerle çevrilidir. Önünde tarıma elverişli, zengin alüvyonal topraklara sahip geniş bir ova uzanır. Kent, doğudaki Kızılbayır dağının eteklerinden itibaren ovaya doğru bir yayılım gösterir. Bu konumlanma antik çağ yerleşimlerinin çoğunda görülen bir planlamadır.
Tarihçe
Euromos ile ilgili en erken yazılı verilere Atina vergi listelerinde rastlamaktayız. Eski Hellence’de güçlü anlamına gelen Euromos isminin, Atina vergi listelerinde Hyromos veya Kyromos olarak karşımıza çıktığı görülmektedir[1] . Bazı antik kaynaklar Euromos için ilginç bir şekilde tek bir şehir merkezinden ziyade “poleis en Euromo”[2] ya da “Euromensium oppida”[3] şeklinde birden fazla şehirden bahsederler. T. Livius[4] , alışılmışın dışında bir “Euromensium Provinciam”- dan söz eder. Yazıtlarda karşılaşılan Eurômid ise Euromos ve bazı diğer şehirleri de (olasılıkla Olymos, Khalketor, Pidasa) kapsayan bir ova olarak değerlendirilmektedir[5] . Yerel siyasi bir birlik olarak yakın ilişkiler içerisinde olan söz konusu yerleşimlerin ortak hareket ettikleri de görülmektedir. Antik çağın önemli iki yazılı kaynağı olan Plinius[6] ve Strabon[7] ise bölgeyle ilgili bilgi verirken sadece Euromos’un isminden bahsetmişlerdir. Euromos’un çevresindeki bazı yerleşimlerle birlikte Atina’ya MÖ 454/53 yılında ödeme yapmaya başlamış ve süreç içerisinde değişik miktardaki ödemelerin bazen düzenli bazen düzensiz olduğu görülmektedir. 425 yılından itibaren ise Euromos’un adına listelerde rastlanmaktadır[8] .
MÖ 5. ve 1 yüzyıllar arasında birkaç kez kentin ismi Europos olarak karşımıza çıksa da[9] , MÖ 4. yüzyılda yoğun olarak, Euromos isminin kullanıldığı görülmektedir. Bu isim değişikliği Satrap Maussollos’un bölgeyi Hellenleştirme politikası ile yakından ilgilidir[10]. Kent, MÖ 5. yüzyılda her ne kadar vergi vermekle yükümlü olsa da, bağımsız bir kent olma gerekliliklerini MÖ 4. yüzyıl sonu veya 3. yüzyıl başında tamamen yerine getirebilmiştir[11]. Euromos’tan ele geçen bir yazıt, MÖ 190’lı yıllara gelindiğinde Euromos isminin değişerek Philippoi’ye dönüştüğünü göstermektedir[12]. Gerçekleşen bu isim değişikliğinin nedeni, kentin, MÖ 201-196 yılları arasında Makedonya Kralı V. Philippos’un denetimine girmesiyle ilişkilidir. MÖ 188 yılındaki Apemeia Barışı ile kent Rodos’tan Karia’ya gelen kuvvetler sayesinde özgürlüğüne kavuşmuşsa da Mylasa ile ittifak yapmak zorunda kalmıştır. Bu antlaşmadan rahatsızlık duyan komşusu Herakleia’nın saldırısına uğramış ve bütün mallarına el konulmuştur. Mylasa’nın Rodos yönetimine karşı MÖ 167’de başlattığı ayaklanmaya Euromos ve çevresindeki kentler de katılmak zorunda kalmışlardır. Mylasa yerel direnişlere olanak vermemek için bu kentleri baskı altında tutmuştur. Bu aşamada kalıcı denetim kuramayan kent, yüzyılın sonlarına doğru gerçekleştirdiği ortak yönetim ile somut sonuçlar alabilmiştir. Bu ortak yönetim sırasında, kuzey komşusu Herakleia’nın topraklarını yağma edip kutsal ve özel mallarını götürmeleri her iki kentin aralarının açılmasına neden olmuştur. Daha sonra Mylasa araya girerek bu sorunu çözmüştür. Euromos’un karşı eyleme geçmeyip Mylasa’ya başvurması zor bir dönemden geçtiğini göstermektedir. Bu olayların anlatıldığı yazıtta Mylasa’nın kendi çıkarlarını ön planda tuttuğu da ifade edilmiştir. Bir başka yazıtta ise Mylasa’nın, sympoliteia kurallarını çiğnediği gerekçesiyle Euromos’tan 50 talent istediği ve bu durum karşısında Euromos’un ise Roma ve Rhodos’a başvurmak zorunda kaldığı belirtilmektedir. Zaman zaman zor dönemler geçiren Euromos’luların bağımsızlığını bu şekilde koruyarak refaha kavuştuklarını, günümüze kadar ulaşan zengin arkeolojik kalıntılar göstermektedir[13].
Roma İmparatorluk çağında gelişen bağımsız bir şehir olan Euromos, Bizans döneminde Mylasa piskoposluğuna bağlı olarak varlığını sürdürmüş olmalıdır. 18. yüzyıldan itibaren Karia Bölgesi’ni ziyaret eden Avrupalı gezgin araştırmacıların, Euromos’ta gözlemledikleri kalıntılar hakkında verdikleri bilgilerin yanı sıra yaptıkları tapınak gravürleri değerli birer belge niteliğindedir[14]. Euromos’ta ele geçen arkeolojik buluntulardan hareketle kentin tarihi şimdilik Geometrik döneme kadar gitmektedir[15].
Kentte ilk kazı ve restorasyon çalışmaları 1969-75 yılları arasında gerçekleştirilmiştir[16]. Yaklaşık 40 yıllık bir kesintiden sonra, 2011 yılından itibaren tekrar başlamış ve hâlâ devam etmektedir[17]. Euromos agorası ve asıl konumuz olan agoranın kuzey stoasına geçmeden önce agora ve stoalara genel olarak değinmekte fayda vardır.
Agora ve Stoa Kavramı
En sade şekliyle “toplanılan yer” anlamına gelen άγορά (agora) Grekçe bir kelime olup, sadece kamusal tartışmaların, seçimlerin ve yargılanmaların yapıldığı bir alanı değil, aynı zamanda her türlü alım-satım, ticari işlerin de yürütüldüğü bir çeşit pazar yerini de ifade etmektedir[18]. Agora; antik Yunan kentinin ticari, siyasi, dini, sosyal ve merkezi açık alanı olarak değerlendirilir. Agora kelimesinin başka dillerde karşılığı yoktur çünkü o tıpkı ‘polis’ ya da sophrosyne’ gibi tamamen Hellenlere özgü bir kavrama karşılık gelir[19].
Mimari açıdan agoranın gelişimi, özellikle MÖ 5. yüzyıldan itibaren agorada odaklaşan dini, siyasi, ticari ve kültürel kimlikleri taşıyacak anıtsal nitelikte ve çok sayıda yapının inşa edilmesiyle gerçekleşmiştir. Tapınak, bouleuterion (halk meclisi), prytaneion (idare yapısı), arşiv, çeşme, sunak, odeon, kütüphane gibi yapılar agoraların içine ya da çevresine konumlanmaya başlamıştır[20]. Ancak agoralar ile ilgili en temel mimari unsurdan bahsedecek olursak, bu kuşkusuz ki stoalar olacaktır. Öncülerini Hitit ve Miken saraylarında ve Mısır tapınaklarında gördüğümüz sütunlu galeriler, çok basit olan yapı tipleri ile ancak tek başlarına bir mimari birim olarak Ege dünyasında karşımıza çıkmaktadırlar. Bu hâliyle kaynağını Ege kültüründen alan ve ‘Stoa’ olarak adlandırılan bu yapı tipi ilk ortaya çıktığında, iki kısa ve bir uzun kenarı kapalı, diğer uzun kenarı açık olan, en basit örneğinde eğimli veya düz olan çatısı bir sıra sütunla taşınan, uzun ve tek katlı bir yapıydı[21]. Agoralarda bu yapı tipinin ortaya çıkmasında diğer mevcut yapıların duvarlarına dayanan veya agora alanının değişik yerlerine dağılmış olan, bugün de semt pazarlarında gördüğümüz, dağınık ve bakımsız satıcı tezgahlarının kalıcı, güzel ve sağlıklı bir duruma getirilmesi düşüncesinin de az da olsa rol oynamış olabileceği kabul edilir[22]. Zaman içerisinde agoraların simgesi haline gelen stoaların mimarisi de değişmeye başlamıştır. Başlarda birbirinden bağımsız olarak yapılan bu stoanın bir veya iki ucuna stoanın kendisini dik kesen ve kendi planının küçük bir kesitini yansıtan kanatlar ilave edilmiş, böylece stoa kanatları ile beraber ‘L’[23] veya ‘U’[24] formunda bir plana ulaşmıştır. Cephedeki değişim iç mekan genişliğinin bir veya daha fazla sütun sırası ilave edilmesiyle devam etmiştir. İçteki sütunlar, cephedeki Dorik sütunların aksine mekan zenginliği ve zarafeti yansıtması açısından çoğunlukla Ion düzeninde yapılmıştır. MÖ 4. yüzyıla geldiğimizde mevcut formun kanatları biraz daha uzatılarak ‘Π’ formuna dönüşmüştür. Bu durum Ionyalı mimarların ortaya koyduğu ızgara kent planının bir sonucu olarak, birkaç adayı(insula) kaplayan, agoraları sınırlayan dörtgen yol sistemine paralel, birbirine dik açılı bitişik stoalar yapmaları ile ortaya çıkmıştır[25]. Menderes Magnesiası[26], Priene[27] ve Miletos Güney Agorasında[28] bu form görülmekle beraber her üç örnekte de “Π” şeklindeki planlamanın dördüncü kenarlarında da uzun ve bağımsız bir stoa daha vardır. Bu bağımsız stoa gelişim süreci içinde MÖ 3. yüzyılın sonlarında inşa edilen Pergamon Aşağı Agora[29] örneğinde olduğu gibi, diğerleriyle birleşerek Peristile benzer, kent ile organik bir bağı olmayan, kapalı bir planlamaya ulaşmıştır[30]. Euromos gibi Nysa[31], Knidos[32], Herakleia Latmos[33] ve Iasos[34] agoraları dört tarafı stoalarla çevrili kapalı planlamaya sahip agoralardan bazılarıdır.
Euromos Antik Kenti Agorası
Gerek 18. yüzyıldan itibaren kenti ziyaret eden Avrupalı gezgin araştırmacılar, gerek daha yakın zamanlarda kentle ilgilenen bilim insanları çoğunlukla tapınak üzerinde yoğunlaşmış ve onunla ilgili yayın yapmışlardır. Bu süreçte 1935li yıllarda bölgede ve Euromos’ta araştırmalar yapan L. Robert agorayla ilgili fotoğrafar (Resim 1-2-3) çekmiş[35] kuzey batı köşedeki kalp şekilli payenin batı cephesi üzerindeki yazıtın kopyasını çıkarmış ancak yayınlamamıştır. 2011 yılında, agorada başlatılan ve peyderpey devam eden temizlik ve kısmi kazılar neticesinde elde edilen sonuçlar ilk detaylı bilimsel çalışmalar mahiyetindedir[36].
93x83 m. ölçülerindeki Euromos agorası, her yönden stoalarla çevrili kapalı formda bir planlamaya sahiptir (Resim 4). Güney stoa çift nefidir. Dış cephe düzenlemesi tüm stoalarda Doriktir. Mevcut kalıntılar ışığında güney stoada iç cephe düzenlemesinin Ionik olduğu anlaşılmıştır[37]. Stoaların arka duvarlarında uygulanan örgü tekniği pseudo-isodomik olmakla beraber kullanılan blokların ölçüleri her stoa için değişkenlik göstermektedir. Arka duvarların arkasında normal şartlar altında olması gereken dükkanların izlerine şimdiye kadar rastlanmamıştır (eğer kazılar sonucu doğu stoanın arkasında da dükkan kalıntılarına rastlanmazsa, agoranın tamamen dükkansız olarak planlandığı sonucu ortaya çıkacaktır). Agora meydanında, ya da çok yakınında orijinalinde olması gereken tapınak, sunak, heykel kaideleri gibi yapılara ait kalıntı izlerinin günümüze ulaşamaması agoranın işlevi ile ilgili kesin bir yorum yapmayı zorlaştırmaktadır.
Doğu stoanın arka duvar sırası son derece iyi bir işçiliğe sahip olup orthostat bloklarının bazısı yazıtlı heykel kaidelerinden oluşmaktadır. Hellenistik dönem orijinli olan Dorik agorada mimari anlamda Roma döneminden herhangi bir veri ele geçmemiş olmasına rağmen seramik ve sikkelerden bu dönemde kullanımın devam ettiği anlaşılmaktadır. Agorada, özellikle arka duvarlara bitişik inşa edilmiş Bizans dönemine ait yapı kalıntıları ve sikkeler gösteriyor ki, son kullanım bu döneme aittir. Bizans döneminden sonra kentle birlikte agora da bir daha iskana sahne olmamıştır.
Agoranın inşasında Euromos’un güneyindeki dağda yer alan taş ocağından getirilmiş çok kaliteli olmayan iri grenli beyaz mermer kullanılmıştır. Kazı çalışmaları başladıktan sonra kamulaştırılan agorada bu tarihten önce tarımsal faaliyetler yapıldığından stoaların çevrelediği orta alanda günümüze herhangi bir kalıntı ulaşamamıştır. Batı stoanın arka duvarı, kentin ortasından geçen karayolu çalışmaları esnasında neredeyse tamamen yok edilmiş olup sadece güney kanatta bir bölümü korunabilmiştir. Diğer stoaların blokları yıkıldıkları yerde moloz ve toprak yığını ile birlikte izlenebilmektedir.
Kuzey Stoa
Euromos’ta son iki yıldır kuzey stoada yapılan kazı ve temizlik çalışmaları neticesinde elde edilen verilerin yapılan ön değerlendirilmesinde yapının bütünü hakkında önemli sonuçlar elde edilmiştir. Stoadaki mimari elemanların azlığından yukarıda bahsedilmişti. Bu ilk bakışta bir dezavantaj gibi görünse de kritik noktalara ait elemanların tam ya da kırık da olsa varlığı ve benzer örneklerin çokluğu avantaj olarak değerlendirilebilir. Konunun daha iyi anlaşılıp en azından restitüsyon için altlık oluşturması ve ileride diğer stoalar için de yol gösterici olması açısından eldeki bütün donelerin belli bir düzen içerisinde ele alınması büyük önem taşımaktadır.
Yapısal Elemanlar
Kuzey stoada olası bir restorasyon çalışmasına altlık oluşturacak olan sağlıklı bir restitüsyon için temelden itibaren ele alınan mimari bölüm ve elemanlarının tanımlamaları ve benzer örnekleri ile olan karşılaştırmaları aşağıdaki gibidir.
Altyapı
Stylobat
Stylobat bloklarının uzunlukları değişmekle birlikte yükseklikleri ortalama 0.25-0.30 m ölçülerindedir. Düzgün kesilmiş olan bloklar beyaz, iri grenli mermerden yapılmıştır (Resim 5). Bloklar, doğrudan toprağa konulmuşlardır. Stylobat ile arka duvar arasında yer alan koridor (galeri) kısmında ise zeminin sıkıştırılmış toprak tabakasından oluştuğu anlaşılmıştır[38].
Dikey Taşıyıcı Elemanlar
Sütunlar
Kuzey stoanın ön cephe düzenlemesinde sytlobat üzerinde alt kısmı yivsiz, üst kısmı Ionik[39] yivli Dor sütunları kullanılmıştır (Resim 6). Sütunlar Dor mimarisinde olduğu gibi kaidesizdir ve doğrudan stylobat üzerine oturmaktadır. Yivsiz, silindirik kısmın yüksekliği 1.70- 1.71 m arasında değişmektedir[40]. Kullanım yüksekliği olarak adlandırılan bu bölümün üstünde yer alan yirmi yiv Ionik işlenmiş, yivlerin alt kısmı düz sonlandırılmıştır[41]. Knidos Dorik Stoa[42], Priene Kuzey Stoa[43], Latmos Herakleiası Athena Tapınağı[44], Labraunda Oikoi Binası[45], Lagina Kuzey Stoa[46]da da Ionik yivli Dor sütunlarının örneklerini görmek mümkündür.
Büyük bir kısmı eksik olmasına rağmen, sütunların üç ve dört tamburdan oluştuğu varsayılmaktadır. Alt tamburların alt çapı 0.70- 0.72 m, üst çapı 0.68- 0.66 m aralığındadır. Orta tamburların alt çapı 0.68- 0.66 m, üst çapı 0.63-0.60 m olup üst tamburların alt çapı 0.63- 0.60 m, üst çapı 0.57 m’dir.(Resim 7-8). Kuzey stoayı batı ve doğu stoaya bağlayan köşe sütunları dahil on sekiz adet sütunun alt tamburları kısmen in-situ[47] durumda ayakta durmaktadır ancak stylobat üzerindeki anathyrosislerden anlaşıldığı üzere, kuzey stoada toplamda yirmi altı adet sütunun var olması gerektiği tespit edilmiştir. Bununla birlikte kuzey stoada dağınık durumda bulunan on dört adet sütun tamburu da restorasyon projesi kapsamında kuzey stoaya paralel bir noktada tasnif edilmiş durumdadır (Resim 9). Tasnif edilen blokların altı adeti üst tambur, altı adeti orta tambur ve iki adeti de alt tambura aittir. Sütunlar arası mesafe 1.96- 1.98 m arasında değişmektedir. Aksial aralık ise 2.68- 2.70 m aralığındadır.
Kuzey stoa ile batı stoanın birleştiği köşede kalp şekilli paye kullanılmıştır[48]. Payenin batı cephesi üzerinde Kallisthenes adında birinin kente yaptığı parasal yardım ve Iasos’un yandaşlığı üzerine bilgi veren uzunca bir yazıt[49] ile Bizans döneminde yapıldıkları anlaşılan grafttiler yer almaktadır. Yirmi Ionik yive sahip olan kalp şekilli paye iki stoanın arşitrav bloklarını dengeli taşıyacak şekilde düzenlenmiştir. Korunmuş olan iki tamburu orijinal yerinde durmaktadır. Payenin alt tamburunun yüksekliği 2.30 m, üst tamburunun yüksekliği ise 2.09 m olup toplamda 4.39 m yüksekliğe sahiptir. Doğrudan stylobat üzerine oturan payenin kullanım yüksekliği diğer sütunlarda olduğu gibi 1.71 m’dir.[50]
Arka Duvar
Stoanın arka duvarı daha çok doğu kanatta olmak üzere temel seviyesinde korunmuştur (Resim: 10). En alttaki euthynteria sırasının dış yüzü toprak altında kalacağından kabaca bırakılmıştır. Duvarın genişliği yaklaşık 1.00 m. dir. Alt temel duvar sırası çift yüzlü olup ortadaki boşluk molozla doldurulmuştur. Örgüde kullanılan blokların ölçüleri değişkendir. Bazı bloklar atkı taşları gibi uzunlamasına konulmuştur. Blokları birbirine bağlayan kenet izine rastlanmamıştır. Doğudan itibaren belli bir mesafeden sonra korunan ikinci duvar sırasını oluşturan yatay blokların üst yüzeylerinde düzgün anathyrosis izlerine rastlanmadığından güney stoada olduğu gibi dikey konulması gereken orthostat blokları hakkında bilgi edinmek şimdilik mümkün olmamıştır. Duvar hattı boyunca dikkati çeken en önemli husus, stoaya girişi sağlayan kapı eşiği izlerinin tespit edilmesidir. Eşik bloklarının düzgün olmayışı dikkat çekicidir. Duvarda kullanılan ya da kullanıldığı muhtemel olan blokların farklı ölçü, işçilik ve mahiyette olması özellikle güney stoa duvar dokusu ile büyük bir tezatlık oluşturmaktadır. Stoa duvarının daha iyi anlaşılabilmesi, kuzey dipte dağınık vaziyette ve bir kısmı toprağın altında olan blokların açığa çıkarılarak detaylı bir şekilde incelenmesi ile belki mümkün olabilecektir.
Dor Başlığı
Kuzey stoada sadece bir adet Dor başlığı ele geçmiştir (Resim 11). Boyun kısmı ile birlikte işlenen başlığın alt çapı 0.57 m olarak ölçülmüştür. Bu da üst tamburların üst çapı ile uyumludur. Yüksekliği ise 0.23 m’dir. Abakusun genişliği 0.76 m’dir. İlk annulet arrisler ile aynı seviyede işlenerek, başlığa geçişte bir bant oluşturmuş, devamına üç annulet işlenmiştir. Başlıkta ekinus formu haff dışbükey kavislidir ve abakusla birleştiği noktada düz bir çizgi oluşturmaktadır. Abakus tablası Pergamon ovolosu ile taçlandırılmıştır. Abakus tacında mermerin yapısı nedeniyle aşınmalar ve parçalanmalar görülmektedir. Başlığın yüzeyi ince uçlu tarak ile düzeltilip perdahlanmıştır. Altta 0.05 m çapında, 0.035 m derinliğinde yuvarlak formlu dübel yuvası vardır. MÖ 2. yüzyıl yapılarından Iasos Bazilikası[51], Priene Kuzey Stoa[52], Menderes Magnesiası Agoraları[53], Erken İmparatorluk Dönemi yapılarından Lagina Kuzey ve Batı Stoa[54] benzer başlıklara sahip yakın coğrafya örneklerindendir.
Yatay Taşıyıcı Elemanlar
Kuzey stoanın entablatür kısmında Dorik arşitrav, triglif-metop frizi ve diş sıralı Ionik korniş blokları kullanılmıştır.
Arşitrav Blokları
Kuzey stoada tam olarak korunabilmiş arşitrav blokları ele geçmemiştir (Resim 12). Ele geçen arşitrav bloğu sayısı dört olmakla beraber bu blokların sadece iki tanesi bize ön cephesiyle ilgili net bilgiler verebilmektedir. Yükseklikleri 0.41 m olarak ölçülmüştür. Arşitrav bloklarının uzunluklarının (aksial aralığa eşit olması gerektiği için) 2.68-2.70 m aralığında olması gerekmektedir[55]. Ön cepheye gelen bölümü iki fascialıdır[56]. Taenianın altına 0.50-0.55 m aralıklarla ve 0.35-0.37 m genişliğinde regulalar yerleştirilmiştir. Blokların alt yüzeyi ince uçlu tarak ile düzeltilip perdahlanmış ve bloğun ortasına iç oyuntulu gömme panel şeklinde soft işlenmiştir[57]. Bloğun üst yüzeyi ince uçlu tarak ile düzeltilmiş, sağ yan yüzeyine anathyrosis işlenmiştir.
Triglif-Metop Frizi
Kuzey stoada on iki adet triglif-metop bloğu bulunmaktadır (Resim13). Triglif-metop bloklarının uzunlukları değişkenlik gösterse de yükseklikleri 0.53 m’dir. Mevcut blokların triglif-metop sayısı da uzunluklarına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir[58]. Triglifer 0.35-0.37 m aralığında, metoplar ise 0.50-0.55 m aralığında değişmektedir. Triglif gliferinin üst bitimi dikdörtgen düzenli olarak işlenmiş ve üst dudak üçgen biçim oluşturacak şekilde aşağıya doğru eğimli kesilmiş, böylece gliferin üst kısmında üçgen bir prizma oluşmuştur. Yarım gliferin üst bitişleri tam gliferin biçimine uygun olarak şekillendirilmiştir. Yarım glifer tam gliferden daha altta başlamaktadır. Triglif ve metop taeniası işlenmemiştir. Blok Pergamon ovolosu ve tamamlayıcı fascia ile taçlandırılmıştır. MÖ 2. yapısı olan Priene Kuzey Stoa[59]’da yer alan friz bloğunda da taç profli olarak Euromos Kuzey Stoa örnekleri gibi Pergamon ovolosu ve devamında ince bant şeklinde fascia kullanılmıştır. Euromos Kuzey Stoa’daki friz bloklarından farklı olarak Priene Kuzey Stoa örneğinde taenia olduğu ve triglif kulaklarının işlendiği görülmektedir[60].
Korniş Blokları
Kuzey stoanın entablatürü korniş bloklarıyla son bulmaktadır (Resim 14). Kuzey stoada yer alan bloklar diş sıralı Ionik korniş bloklarıdır. Blokların uzunlukları değişkendir. Yükseklikleri ise blokların ön cephesinde 0.38-0.40 m, arka kısmında ise 0.50-0.55 m arasında değişmektedir. Eğimli işlenen korniş blokları diş sırası, geison ve simadan oluşmaktadır. Dişler 0.06 m, aynalar 0.04 m genişliğinde olup, diş yükseklikleri 0.07 m’dir. Diş sırasının devamında bulunan geison softinde, düz yatay bant silme ve üzerinde Pergamon ovolosundan[61] oluşmaktadır. Geison tacına kyma reversa profli işlenmiştir. Sima kısmı dikey kyma rekta proflinden oluşmaktadır. Simada ortalama 0.90 m aralıklarla yerleştirilmiş aslan başı şeklinde çörtenler vardır. Çörtenlerin ve profllerin işçiliğinde bazı farklılıklar tespit edilmiştir. Bu durum yapıda birden fazla ustanın çalışmış olabileceğini düşündürtmüştür. Lagina Güney Propylon[62], Priene Kuzey Stoa[63], Latmos Herakleiası Bouleterionu[64] da Euromos gibi diş sıralı Ionik geisonun çalışıldığı Dorik yapılardan bazılarıdır.
Kuzey Stoa Restitüsyon Önerisi
Kuzey stoadaki mevcut bloklar tamamıyla korunamamış olsa da restitüsyon çizimi yapılmasına olanak sağlamıştır (Resim 15-16-17-18). Kuzey stoada köşe sütunları dahil on sekiz adet sütun alt tamburu in-situ durumdadır. Bununa birlikte tasnif alanında altısı üst, altısı orta ve ikisi alt tambur olmak üzere on dört adet sütun tamburu mevcuttur. Stylobat bloklarının tamamı korunduğu için, üzerlerinde yer alan anathyrosislerden yola çıkarak kuzey stoada köşe sütunları dahil toplamda yirmi altı adet sütun olduğu tespit edilmiştir. Bu verilerden hareketle in-situ durumda bulunan sütunların üzerine hangi tamburların gelebileceği tambur çaplarına ve kullanım yüksekliklerine bakılarak saptanmıştır. Üst tamburların yerleştirilmesinde ise tamburların alt ve üst çapları baz alınmıştır. Dor başlığının çapı olan 0.57 m, üst tamburlarımızın da üst çapını vermektedir.
Sütun yüksekliğinin hesaplanmasında köşelerde yer alan kalp şekilli payeler yardımcı olmuştur. Kuzeybatı köşede yer alan kalp şekilli payenin korunan iki tamburunun toplam yüksekliği 4.39 m’dir. Bu payenin bir diğer benzeri de aynı eksen üzerinde, batı stoayı güney stoaya bağlayan köşede yer almaktadır. Bu payenin alt tamburunun yüksekliği 3.20 m, üst tamburun yüksekliği 1.80 m olup toplamda 5.00 m yüksekliktedir. Bu iki köşe payesi hem stoaları birbirine bağladığı, hem de stylobat seviyeleri aynı olduğu için yükseklikleri eşit olmalıdır. Ancak iki paye arasında 0.61 m yükseklik farkı bulunmaktadır. Bu noktada iki payenin yüksekliğini eşitlemek adına kuzeybatı köşede yer alan kalp şekilli payenin üzerine 0.61 m yüksekliğinde bir tambur daha eklenmelidir. Bu iki payenin üzerine 0.35 m yüksekliğindeki kalp şekilli paye başlıklarını[65] da eklediğimizde toplam yükseklik 5.35 m olmaktadır ki bu oran Vitruvius’un önerdiği oran ile uyumludur[66]. Sütun aralıkları, alt tamburlar için 1.96- 1.98 m arasında değişmekte olup[67] kuzeydoğu köşede mesafe daha geniş tutulmuştur[68]. Aksial aralık ise 2.68- 2.70 m aralığındadır. Kuzey stoada boyun kısmı ile birlikte işlenen başlığın alt çapı 0.57 m olarak ölçülmüştür. Bu da üst tamburların üst çapı ile uyumludur. Yüksekliği ise 0.23 m’dir.
Başlık üzerine gelecek olan yatay taşıyıcı elemanların ilki bilindiği gibi arşitrav bloklarıdır. Kuzey stoada mevcut arşitrav blokları çok az korunmuş durumdadır. Yükseklikleri 0.41 m’dir. Uzunlukları ise aksial aralığa eşit olacak şekilde 2.68-2.70 m aralığında olmalıdır. Kuzey stoadaki arşitrav bloklarının regula ölçüleri için triglif[69]-metopların dizilişleri bize kolaylık sağlamıştır. Taenianın altına 0.50- 0.55 m aralıklarla altı guttaeden oluşan 0.35- 0.37 m ölçülerinde regula yerleştirilmiştir. Arşitrav bloklarının derinlikleri Vitruvius’un önerdiği[70] gibi başlığın boyun çapıyla uyumludur.
Arşitrav bloklarının hemen üstüne gelecek triglif- metop friz bloklarının yukarıda değindiğimiz gibi uzunlukları farklı olsa da hepsi 0.53 m yüksekliğe sahiptir. Bu blokların bazıları oldukça iyi korunmuş olsa da bazıları sadece parça şeklindedir. Triglifer 0.35-0.37 m aralığında , metoplar ise 0.50-0.55 m arasında değişmektedir. Dizilim her sütunun üzerine bir triglif, sütunlar arasına da iki triglif üç metop gelecek şekilde ayarlanmıştır. Hellenistik Dönemde friz düzenlemesinde, metoplar trigliferin 1.5 katı genişliğinde olup[71] aksial aralığa iki-üç metop denk düşmektedir. Euromos’taki düzenleme de bu kurala uygundur. Latmos Herakleiası Agorası Batı ve Güney Stoa[72], Priene Kuzey Stoa[73] , Oinoanda Dorik Yapı[74] da üçlü metop sistemi kullanan bazı yapılara örnektir.
Restitüsyon için triglif-metop bloklarının dizilimlerindeki bir diğer önemli unsur da ahşap hatıl yuvaları olmuştur. Bazı blokların arkası düzken bazı blokların arkasında 0.55- 0.60 m genişliğinde ahşap hatıl yuvaları bırakılmıştır (Resim 19). Ahşap yuvası bırakılan bir bloğun yanına, yuvasız düz bir bloğun geldiği anlaşılmıştır. Ahşap hatıl yuvasına sahip triglif-metop blokları sütunların üzerine gelecek şekilde yerleştirilmelidir. Böylelikle çatının yükü sütunlar tarafından taşınacaktır. Dolayısıyla hatıllar arası mesafe ile aksial aralık eşit olmak zorundadır. Bu durum bize ortalama 2.70 m’de bir ahşap hatıl atıldığını göstermektedir. Bu ölçü mevcut blokları yan yana koyduğumuzda elde ettiğimiz hatıl aralıklarıyla birebir uyumludur. Bu bloklar ile ilgili bir diğer unsur da yan yüzlerinde bulunan, blokları birbirine kenetlemeye yardımcı oturtma yerleridir. Restitüsyon çizimi yaparken bloklar, tüm bu unsurlar göz önüne alınarak yerleştirilmiştir.
Yatay taşıyıcı elemanların sonuncusu ve hemen triglif-metopların üzerinde yer alan bloklar korniş bloklarıdır. Kuzey stoada mevcutta otuz dokuz adet korniş bloğu bulunmaktadır. Korniş bloklarının uzunlukları değişkendir. Ön cephe yükseklikleri ise 0.38-0.40 m arasında değişmektedir. Çörtenler arası mesafe ortalama 0.88- 0.90 m aralığında olup her bir çörten triglif, regula aksına denk gelmektedir (Resim 20). Korniş blokları önden arkaya 0.14 ile 0.17 m arasında bir eğimle yükselmektedir. Bu eğim sayesinde çatı kiremitleri üzerinden akan yağmur suları doğrudan bloğun üstündeki su haznesine dolacak buradan da çörten oluğuna girerek aşağıya akacaktır. Batı ve güney stoadakilerin aksine buradaki korniş bloklarının üstünde mertek yuvaları yoktur. Sadece arka kısmında ahşap hatıl yuvaları yer almaktadır. Ancak tıpkı triglif-metop bloklarında olduğu gibi her blokta bu yuva bulunmamaktadır (Resim 21). Bu durum korniş bloklarında da aynı disiplinde bir dizilim olduğunu göstermektedir. Yani sütun aksına gelen korniş bloklarının arkasında ahşap yuvaları yer almaktadır. Triglif-metop bloklarının içinden geçen ahşap hatılların üzerine ahşap yuvası olan korniş bloklarının gelmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, ana hatılın üzerine çatıyı destekleyen ahşap dikmeler, onların üzerine de çatının ahşap mertekleri gelmelidir. Arkası düz olan korniş blokları da yine arkası düz olan triglif-metop bloklarının üstüne yerleştirilmelidir. Çatıya dair bütün olarak kiremitler ele geçmemiştir bu yüzden restitüsyon yaparken benzer örneklerden faydalanılmıştır. Restitüsyonla ilgili ön cephe düzenlemesinin tamamlanması kuzey stoanın kesit çiziminin kolaylıkla elde edilmesine olanak sağlamıştır.
Bütüncül bir kesit restitüsyonu elde edebilmek için ön cephe düzenlemesine ait blokların kesitlerinin yanı sıra daha iyi korunmuş olan güney stoanın arka duvarının yardımıyla kısmen korunabilmiş kuzey stoa arka duvarının kesit çizimi de elde edilmiştir. Özellikle çok az veriye sahip olduğumuz çatının restitüsyonu için izlenen yol şu şekildedir; Stoanın üzerine gelecek olan kırma çatının eğimini hesaplamak için aradaki yürüme mesafesi olan 7.30 m’lik alanın tam ortasından yukarı doğru bir çizgi çekilmiştir. Daha sonra korniş bloklarının eğiminden faydalanarak bu çizgiyi kesen eğimli yatay çizgiler çekilerek çatının muhtemel yüksekliği bulunmuştur. Sütunlar üzerinde yer alan triglif-metop bloklarının arkasına girecek şekilde 2.70 m’de bir atılmış ahşap hatıllar çatının omurgasını oluşturmaktadır. Bu kalın hatılların üzerine ise çatıyı destekleyen ahşap dikmeler yerleştirilmelidir. Ahşap dikmelerin üzerine de çatının ahşap mertekleri gelmeli ve onların üzerinde de kiremitler yer almalıdır (Resim 22).
Değerlendirme ve Sonuç
Kuzey stoada iki sezon boyunca yapılan çalışmalar sonucu elde edilen veriler ilk bakışta agoranın genel özelliklerine ışık tutması açısından yeterli gibi görünse de restitüsyon için en ince noktaların incelenmesi gerekmektedir. Çünkü bu adım, ileride diğer stoalarda yapılacak olan çalışmalarla elde edilecek sonuçların karşılaştırılması benzer ya da farklı hususların daha iyi anlaşılmasına da büyük katkı sağlayacaktır. Mimari ile birlikte küçük buluntuların ele alınıp incelenmesi de nihai sonuca büyük katkı sağlayacaktır. Bu nedenle kuzey stoanın hem yapısal, hem mimari evreleri hem de küçük buluntular bakımından nihai değerlendirilmesi için diğer stoalarla birlikte derinlemesine ele alınması gerekmektedir. Yine de, iki yıl yapılan çalışmalar sonucu önemli veriler elde edilmiş ve bunlar değerlendirilerek genel bir çerçeve ortaya çıkmıştır.
Kuzey stoa kolonad cephesi Dor düzeninde inşa edilmiştir. Cephe düzenlemesi, dönemin modasına uygun olarak Ionik ögeler ile bezenmiştir. Arşitrav yüzeyinin fascialara ayrılması, Dorik olan sütunlarının Ionik yivler ile bezenmesi özellikle MÖ 2. yüzyıl yapılarında kullanımı yaygınlaşan Ionik etkilerin[75] burada da uygulandığının göstergesidir. Stilistik özellikler ve analojik değerlendirmeler ile MÖ 2. yüzyılın başlarına tarihleyebileceğimiz Dorik stoa tamamen mermerden yapılmıştır. Tapınağın hemen güneyinde yükselen dağın ocaklarından çıkarılan bu iri grenli mermer için kaliteli denilemez. Bu mermeri tercih nedeni hiç şüphesiz ekonomik kaygılardır[76]. Mermerin düşük kalitesi zaman içerisinde daha fazla bozulmalara yol açmıştır. Kırıklar, yoğun aşınmalar ve kavlamalar çoğu zaman detayların daha iyi incelenmesine engel teşkil edebilmektedir. Agora ile ilgili oldukça dikkat çekici başka bir ayrıntı da stoalar arasındaki mimari detay ve işçilik farklılıklardır.
Sonuç itibariyle, mevcut mimari blokların titizlikle incelenerek hesaplanması ve başta Batı Anadolu stoaları olmak üzere benzer örneklerle yapılan kıyaslamalarla sağlıklı bir restitüsyon elde edebilmek mümkün olmuştur. Nihai hedefmiz, önce stoalar olmak üzere agoranın bütüncül olarak anlaşılarak restitüsyonunun çıkarılmasıdır. Bu, aynı zamanda kısmen de olsa yapılacak olan restorasyon için de vazgeçilmez bir gerekliliktir[77].
EKLER