Giriş
Hatay ili, Antakya Küçük Dalyan Mahallesi’nde, antik hipodromun bulunduğu yer ve çevresinde 2013 yılında kazı çalışmaları başlatılmıştır. Antik Çağ’da’ki adıyla Antiokheia ad Orontem/Asi kıyısındaki Antakya, Helenistik Dönem’de kurulmuş, bölgenin görkemli ve önemli kentlerinden biri olmuştur[1] . Coğrafi konumu itibarıyla Kuzey Suriye ve Orta Doğu coğrafyasını, Anadolu ve Akdeniz’e bağlayan doğal geçitler üzerinde yer alan kent, bin yılı aşkın bir süre boyunca hem bölgedeki ticari hareketliğin hem de kültürel etkileşimin kesişme noktası olmuştur. Büyük İskender ile başlayan ve ardından I. Seleukos ile devam eden, Yakındoğu’nun Helenizasyon sürecinin bir sonucu olarak sınırları batıda Sardis’ten doğuda Semerkant’a kadar uzanan Seleukos Krallığı’nın yönetim merkezi olan, Antakya ve Samandağ civarını kapsayan ve Seleukis olarak adlandırılan bölgede iki önemli kent kurulmuştur. I. Seleukos önce Samandağ’da kendi adını verdiği Seleukeia Pieria’yı, ikinci olarak Antakya’da babasının adını verdiği Antiokheia’yı kurmuştur[2] . I. Seleukos tarafından MÖ 300 yılında kurulan Antiokheia, Habibi Neccar Dağı[3] ile Asi Nehri[4] arasında uzanan kayalık yamaç ile ova düzlüğü arasında kurulmuştur. Yaklaşık 225 hektarlık bir alana yayılan kentin planı, Xenarius tarafından tasarlanmıştır[5] . Antiokheia, kuruluşundan itibaren bölgenin önemli bir kenti olmuş; Helenistik, Roma ve Erken Bizans dünyasının dört büyük kenti olan Roma, Konstantinopolis (İstanbul) ve Alexandria (İskenderiye) arasında yerini almıştır[6] . Kent diğerlerinden farklı olarak tarihi boyunca doğal felaketler ve istilalar nedeniyle büyük yıkımlar geçirmiştir. Özellikle ,Justinian Dönemi’nde yaşanan büyük yangın, 526-528 depremleri, Sasani işgali ve büyük veba salgını dolayısıyla, kenti büyük ölçüde tahrip etmiş; 525-542 yılları arasında Antiokheia dönmüştür[7] . Antiokheia, MS 7. yüzyıldan itibaren giderek eski ihtişamını yitirmiş, küçük bir kente dönüşmüştür[8] .
Antik kayıtların verdiği bilgilerden, Antiokheia’nın Helenistik Dönem’de kurulan dört mahallesi[9] , Roma Dönemi’nde ise en geniş sınırlarına ulaşmış 18 mahallesi bilinmektedir[10]. Günümüzde, Asi Nehri ve Habibi Neccar Dağı’nın batı yamaçları boyunca uzanan kentin, Hacıkürüş Deresi (Parmenios)’nin kuzeyinde kalan kısmı kısmen, güneyi ise tamamen modern yerleşim altında kalmıştır. Uzun yıllar unutulan Antik Çağ’ın dört büyük metropolisinden biri olan Antiokheia’da ilk dönem kazıları, Antakya’nın Fransız Manda Yönetimi Dönemi altında olduğu 1932-1939 yılları arasında yapılmış olup çok sayıda arkeolojik eser başta Amerika ve Fransa olmak üzere dünyanın farklı müzelerine götürülmüştür (Resim 1)[11]. Uzun bir suskunluğun ardından ilk araştırmalar olan ikinci dönem çalışmaları, 2004-2008 yılları arasında yüzey araştırmaları olarak gerçekleştirilmiştir[12]. Çalışmalarda, kent genelindeki arkeolojik doku sistematik bir şekilde taranarak tespit edilmiş, kentin topografik haritası çıkarılmış ve yüzeyde görülen arkeolojik kalıntılar belgelenmiştir[13]. 2010 yılından itibaren modern inşaat kazılarında ortaya çıkan ve yoğun arkeolojik kalıntı içeren alanda, Hatay Müzesi Müdürlüğü Başkanlığınca uzun süre kent içi kurtarma kazıları yürütülmüş ve antik kentin Roma Dönemi kalıntılarına kadar ulaşılmıştır. Helenistik Dönem kalıntıları ise Roma Dönemi’nin altında olduğundan dönemin mimari kalıntıları çok az tanımlanabilmiştir[14].
Antiokheia’nın, Antik Çağ kentsel uzanımı içinde dört ana mahallesinden biri olan ve burada olduğu düşünülen saraydan dolayı, Antik Çağ’daki Basileia ya da Asi Nehri’nin (günümüzde kurumuş olan) Antik Çağ’da mevcut kollarının çevrelenmesiyle ada görünümü alan ve Ada (insula) olarak adlandırılan mevkide 2011 yılında kurtarma kazıları yapılmıştır. 2013 yılından itibaren ise Antakya Hipodrom ve Çevresi Kazıları adı altında sistematik kazılara başlanarak günümüzde de bu kazılar devam ettirilmektedir.
Ada mevkiine, II. Seleukos Kallinikos (MÖ 246-226) ve III. Antiokhos (MÖ 223-187) Dönemi’nde, kentin ikinci ve üçüncü mahallesi olarak yerleşilmiştir. Bu mevki MS 4. yüzyıl başlarına kadar Helenistik ve Roma Dönemi’nin yönetim merkezi olmuştur[15]. Burada, kentin kamusal yapıları Hipodrom, Tapınak ve Stadyum toprak üzerinde görülebilmektedir. 1930’lu yıllarda kazıları yapılan A, B, C, D ve E hamamları ile bugün çeşitli müzelerde sergilenen yüksek kaliteli mozaiklerin yer aldığı Roma Dönemi konutları büyük ölçüde toprak altında kalmıştır. Bir diğer önemli yapı olan İmparatorluk Sarayı’nın da burada olduğu antik kayıtlardan bilinmektedir[16]. Antakya Hipodrom ve Çevresi Kazı çalışmaları, Ada mevkiindeki antik hipodromda, podyumlu tapınak ve antik hipodromun kuzeybatı ve güneybatı tarafında yürütülmektedir (Resim 2)[17].
Antiokheia Hipodromu/Circusu
Antiokheia’da günümüze kalıntıları ulaşan ve büyüklüğüyle etkileyici yapılarından biri olan antik hipodrom, ilk olarak 1932-1935 yılları arasında kazılmış ancak kazısı tamamlanmadan terkedildiğinden zaman içinde tekrar toprakla örtülmüştür[18]. Helenistik Dönem’den itibaren hipodromun varlığı bilinmekte[19] ise de yapı Roma Dönemi’nde yeniden inşa edilmiş, Circus olarak da adlandırılmıştır[20]. Antik hipodrom kalıntılarının 1932 yılı hava fotoğrafından da görüleceği üzere, sadece üst oturma sıralarına ait merdivenler toprak yüzeyinde görülmektedir (Resim 3). İlk kazı çalışmaları 1932-1934 yılları arasında Antakya Kazı Grubu (The Comittee of Antioch Expedition) tarafından W. A. Campbell başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Yapının doğusu, güney ve güneybatısı ile euripusun bir kısmı kazılmıştır [21]. Hipodromda ikinci kazı dönemi ise 2011 yılında başlatılmış olup kazılar antik hipodromun batı ve doğu kısmında oturma sıralarının temelleri olan cavea ve euripusta yürütülmektedir.
Cavea[22]
Hipodromun yarış alanı ile arenayı kuşatan ve güneyde carcerese bitişik oturma sıralarından oluşan caveası, 1932-1935 yılı kazılarında kısmen kazılmış ve tanımlanmıştır. 2013 yılından itibaren başlayan ikinci dönem kazılarında ise daha önce kazılmayan batı tarafta çalışmalar yürütülerek yeni verilere ulaşılmıştır. Buna göre caveanın arenaya bitişen kısmında; doğu, kuzey ve batıda moloz, çakıl taşı ve roma harcı ile inşa edilmiş bir podyumun temeli uzanmaktadır. Podyum, cavea oturma sıralarını arenadan ayıran hem koruyucu hem de oturma sıralarını tutan duvardır.
Caveanın arenaya bakan yüzünde yer alan podyum duvarının yükseldiği temel kalıntıları, Roma betonu ve dere taşları kullanılarak çeperi kalıpla sınırlandırma tekniği ile üretilmiş opus caementicium[23] tekniğinde inşa edilmiştir (Resim 4). Kullanılan opus caementicium harcı, kireç ve iri taneli nehir kumu karıştırılarak elde edilmiştir. Bu şekilde moloz, çakıl taşı ve betondan yapılan podyum temeli, kalıp inşa metodu, opus caementicium orijinal yapısının cavea, euripus ve merdivenlerin inşasında görülmektedir. Podyum temelinin dış yanında yapılan sondaj çalışmasında 2 m derinliğe kadar inilmiş, siyah renkli balçık nehir birikintisi üzerine oturduğu görülmüştür. Kuzeybatı caveada podyum temelinin arenaya bakan yan yüzü, kabaca işlenmiş 0,90x0,60x0,55 m boyutlarında kireçtaşı bloklar ile kaplanmıştır (Resim 4-5). En iyi korunduğu kuzeybatı caveada podyum temelinin genişliği 2,15 m’dir.
Arenayı, oturma sıralarından ayıran podyum yüksekliği, merdiven kalıntılarının yüksekliğine göre 3 m olarak hesaplanmıştır[24]. Podyum, kireç taşından ağır korniş bloğu ile sonlanmıştır. Podyumun üstte korniş çıkıntısı ile birlikte genişliği 3 m’dir[25]. Podyum boyunca çok sayıda 0,32 m kalınlıkta, beyaz mermerden kaplama parçaları bulunmuştur. Bir mermer parçanın üzerinde, kırmızı boya izleri ile aynı kalınlıkta kamış biçimli silme çizgileri vardır. Bunlar muhtemelen podyum kornişinin altına bitişen mermer kaplama levhalarıdır ve daha sonraki bir evreye ait süslemeyi yansıtmaktadır[26].
Kuzeybatı caveada, podyum temeline bitişen oturma sıraları ve yürüyüş yoluna ait temeller tanımlanmıştır. Podyuma dik bitişen ilk sıradaki moloz ve Roma betonun genişliği ortalama 2,20 m, temel kalıntıları 4x5 m ölçülerindedir. Bu duvarlar zemini toprak olan bölümler veya odacıklar oluşturmaktadır. İlk oturma sırasını taşıyan tonozların oturduğu ve bu temellerin oluşturduğu ilk sırayı, 2,20 m genişliğinde bant şeklinde yapılan podyuma paralel uzanan yürüyüş yolu temeli ambulacrum (diazoma)[27] sınırlandırmaktadır. Ambulacrumun, batı caveada olmayan ancak doğu caveada kalıntıları günümüze ulaşan merdivenlere bağlandığı ve birinci kat oturma sırası ile ikinci kat oturma sırasını ayırdığı belirgindir. İkinci sırada, aynı zamanda yapının dış çeperini de oluşturan temellerin genişliği ortalama 2,20 m’dir. İçi boş ve zemini toprak bölmelerin oluşturduğu u odacıklar 4x7m ölçülerinde olup ikinci kat oturma sırasına aittir. İkinci bölmelerin sırası, ilk sırayı oluşturan bölmelere göre daha büyüktür. İkinci kat oturma sırasına ait tonozların oturduğu temelleri dıştan sınırlandıran, podyuma paralel olarak uzanan 2,2-2,4 m genişlikteki temel, üstte yer alan bir diğer ikinci ambulacruma aittir [28] (Resim 4-5). Yapıyı dıştan kuşatan temelin üst kat oturma sıralarının üzerindeki yürüyüş yolu olan ikinci ambulacrum, sütunlu galeri olarak düzenlenmiş olmalıdır[29]. Bu galeriyi dıştan kuşatan duvarın dış yüzü, yaklaşık 0,8x0,8x0,5 m ölçülerinde kireçtaşı bloklarla kaplanmıştır[30].
Batı caveada, içte podyum temeli ile dışta ikinci ambulacrum temeli arasında, en içteki temele doğru daralarak uzanan ve kalınlıkları 2,80-1,89 m arasında değişen duvarlar, birbirine ortalama 3,40 m aralıklarla düzenlenmiştir. Temel duvarlarının kuzeye, sphendoneye doğru kavis yapması nedeniyle buna uygun olarak mekânların ya da toprak zeminli boşluk odacıkların ölçüleri birbirinden farklıdır. Arena duvarına bitişen birinci sıradaki temellerin oluşturduğu içi boş odacıklar değişken olmakla birlikte ortalama 5x3,80 m, ikici sıradaki odacıklar 7,50x3,39 m ölçülerindedir. Her bir odacığı oluşturan temeller, üst sıradaki oturma sıralarını taşıyan tonoz strüktürün temelleridir.
Hipodromun kuzeybatısında yürütülen kazılarda, caveanın doğusundaki temel planı farklılıklar göstermiş, yeni veriler sunmuştur. Dere taşları ve çimento harçlı opus caementiciumdan inşa edilmiş hipodrom temelinin toplam genişliği 19,80 m’dir. Kuzey-güney yönünde uzanan dış duvar ve ikinci ambulacrum[31] temeli 2,65 m, buna paralel uzanan caveayı bölen iç ambulacrum temeli 2,65 m ve en içte arenaya bakan yüzdeki podyum duvar temeli 2,15 m’dir (Resim 4, 5).
Kuzeybatı cavea kazısında, temellerin üzerine oturan strüktürün, kesme blok taştan olduğunu gösteren in situ kesme blok taş duvar kalıntısı açığa çıkmıştır[32]. Kesme blok taş duvar kalıntısı, arenaya bitişen podyum duvarında da tanımlanmıştır (Resim 4). Blok taşlar, ortalama 0,70-0,85x0,40x0,40 m boyutlarında olup ince kireç tabakası kullanılarak birbirine bitişik ve birbirini tutan yekpare kesme taş işçiliğinde, doğrudan temel üzerine oturtulmuştur. İnce işçilik gösteren kesme blok taş duvar kalıntısının arenaya bakan yüzünde, podyum duvarının daha sonraki evrede tamirat geçirdiğini gösteren tuğla ve küçük dere taşlarından oluşan ve kireçli bir harçla inşa edilmiş bir duvar bulunmaktadır[33].
Podyumun arkasında yer alan temellerin, iki sıra halinde uzanan içi boş dikdörtgen birimlerinin gösterdiği gibi cavea iki katlıdır ve beşik tonozlu konstrüksiyon üzerinde yükselmektedir. Temeller üzerindeki üst yapıya ait, kırık halde opus caementiciumdan tonoz parçaları ile üst yapıyı taşıyan tonozlara ait birkaç blok taş sırası in situ korunmuş halde tanımlanmıştır (Resim 4). Tonoz duvarlarının yerel kireçtaşı blokları kesme taş işçiliğindedir. Tonozlar, dere taşı ve Roma harcıyla; tonozun kavisi ise alt yüzde, kireç taşı blok taşların dizilimini yansıtan tonoz işçiliğinde inşa edilmiştir[34].
Bu sonuçlar ile önceki kazı döneminin sonuçları değerlendirildiğinde, hipodromun genel planında temeller üzerine ambulacrum ile bölünmüş iki katlı oturma sırasına sahip bir caveası olduğu; ikinci bir ambulacrumun üst oturma sıralarına ulaşım için uygulandığı anlaşılmaktadır. Kesme blok taştan inşa edilen tonozlar üzerindeki oturma sıraları, yürüyüş yolu ambulacrum ile merdivenlere bağlanmakta, böylece dışarı giriş-çıkış sağlanmaktadır. Bu iki yürüyüş yolu, güneyde arenaya açılan yarış başlangıç kapıları olan carceresin batı ve doğu köşesindeki kapılara da bağlanmaktadır. Merdivenlerin konumu, iki merdiven arasında yer alan oturma sırası birimine doğrudan geçişi sağlayacak biçimde düzenlenmiştir. 1930’lu yılların kazı sonuçlarına göre on altı merdivenin opus caementicium çekirdeği belirlenmiş ancak 2021 yılı kazı çalışmalarında on altı merdiven kalıntısının yanı sıra merdivenlere ait olabilecek kırık halde opus caementciumdan merdiven kalıntıları ex situ halde tespit edilmiştir. İki katlı caveaya sahip yapının ikinci kata çıkan merdivenleri doğu caveada tespit edilmiş, batı caveada şu ana kadar tespit edilememiştir.
Doğu caveadaki merdivenlerin arasındaki mesafe yaklaşık 22 m’dir. 2021 yılı kazı sonuçlarına göre iki merdiven arasında, birbirine bitişik ikili içi boş bölmelerden oluşan üç hat yer almaktadır. 1932-1935 yılı kazı raporlarına göre bu aralık standart olmayıp 6. merdiven ile 7. merdiven ve 8. merdiven ile 9. merdiven arasında dört bölme hattı, kuzeyde 11. ile 12. merdiven ve 12. ile 13. merdivenlerin dönüş yaptığı yerde beş bölme hattı bulunmaktadır. Caveanın dönüş yaptığı yer olan spehendonenin ortasında 13. ve 14. merdiven arasında anıtsal kemer olduğundan burada bölme hatları daha dardır (Resim 13). 7. ve 8. merdiven arasındaki mesafenin genişlemesinin nedeni, Circus Maximus’da olduğu gibi burada bir tür tapınak veya bir özel bir mekân olabileceğidir[35]. Bir diğer öneri ise merdivenler temellerden daha sonra inşa edilmiş ise eşit aralıklarla merdivenlerin yerleştirilmesi, mevcut bölme hattı sırasına uydurmak için bu kısımların geniş mesafeli tutulmuş olmasıdır[36]. Merdivenler, doğrudan üzerine moloz döküntü ile sağlamlaştırılmış toprak zemine oturmaktadır[37]. Podyum ve cavea temeli ise mevcut zeminden 2,5 m daha aşağıya uzanmaktadır. Merdivenlerin temelinin olmayışı, merdivenlerin hipodromun özgün planına daha sonra eklendiğine, temel planından ayrı olarak inşa edildiğine ve farklı inşa evresine işaret etmektedir (Resim 10).
Günümüze ulaşan merdivenlere ait opus caementiciumun çekirdek kısmı, hava koşullarından zarar gördüğünden en iyi korunmuş merdivenlerden ölçülen yüksekliği 5,90 m’dir[38]. Merdivenlerin iç çekirdeğinin oturum alanı 4,95x7,61 m’dir (Resim8-9). Bu merdivenlerin oturma sıralarının arasındaki yürüyüş yolunun ambulacrumda sonlandığı düşünülürse, cavea çukurunun yaklaşık 30° eğimli olması da dikkate alınarak korunmuş merdivenlerin yükseklik ve eğimi düşünüldüğünde bu katın en fazla 11 m olabileceği önerilir[39].
Günümüzde merdivenlerin tüm yüksekliği ve basamakların izleri tahribat nedeniyle anlaşılmamakla birlikte, Campbell’ e göre bir merdiven ortalama 25 basamaklıdır[40]. Her bir merdivenin arenaya bakan yüzünde, çakıl taşı, beton ve kalıpla yapılmış 0,79x1,45 m ölçüsünde çıkıntılar vardır. Bunlar merdivenin tepesinden 1 m kadar aşağıda sonlanmaktadır. Bu çıkıntılar ile birlikte merdiven çekirdeğinin çevresinin, kesme blok taşlar ile kaplı olduğu, yeni dönem kazılarında ortaya çıkan in situ kesme blok taşlardan anlaşılmaktadır. Merdivenin arenaya bakan yüzündeki bu çıkıntılara, kesme kireç blok taşlardan inşa edilen ambulcarumu taşıyan duvarların oturduğu anlaşılmaktadır. Bu çıkıntıların ayrıca, yapının ikinci kat oturma sırası (maenium secundum/ikinci cuneus) cephesinde yer alan kemerleri ya da sütunların oturduğu kaide veya birinci oturma katı (maenianum primum/birinci cuneus) üzerindeki bir gölgeliği destekleyen kolonları taşıyan eleman olarak kullanılmış olduğu da önerilmektedir[41]. Kazı çalışmalarında Korinth başlığı parçası ve kırmızı grenli granit sütun gövde parçalarının bulunması sebebiyle yapıda muhtemelen dış yüzde veya ikinci cavea ön cephesinde ve ikinci ambulacrumda, sütunlu galeri düzenlemesinin olabileceği de dikkate alınmalıdır[42].
Hipodrom’un dış duvarı, beşik tonoz sırası altındaki bölmelerin her birinin karşısına gelecek şekilde kemerler ile yükselen bir duvar olarak inşa edilmiştir[43]. Dış duvardaki kemerlerin, üst yürüyüş yolu olan ikinci ambulacrumun oturduğu 2,65 m genişlikteki zemin, çakıl ve betonla inşa edilmiş opus caementicum temeldir. Kemerlere ait temeller dışında, birkaç blok taş hariç herhangi bir mimari ayrıntı parçası ele geçmemiştir. Dış duvarın inşaatında kullanılan kireç taşı blokların ortalama ölçüleri 0,80x0,50x0,50 m’dir. Dış duvarda iyi korunmuş taş işçiliğini gösteren in situ kalıntılara göre ince kireç harç üzerine oturtulmuş bir blok taşın uzun yanı, bir sonraki taşın ise kısa yanı dışa gelecek şekilde sıralar oluşturan, kenet kullanılmayan emplekton duvar tekniği ile inşa edildiğini göstermektedir[44].
Podyum duvarından yukarı doğru yükselen caveanın ilk katı olan maenianum primum oturma sıralarının boyutları, tonozların ölçüleri ile birlikte hesaplandığında, iki merdiven arasındaki oturma birimi olan cuneus 22 m genişliktedir. Cuneusda yer alan oturma basamaklarına ait herhangi bir kalıntı tespit edilememiştir. Caveanın birinci ve ikinci katı beşik tonozlu konstrüksiyon üzerinde yükselmektedir. İkinci oturma sırası olan maenium secundumun en üstünde, bir diğer ambulacrum ve galeri yer almaktadır. Caveanın ikinci katını taşıyan tonozlar, büyük dörtgen oluşturan ikinci sıra temellerinin üzerine oturmaktadır. İkinci ambulacrumu taşımak için inşa edilen kemerli beşik tonozlar, hipodromun dış duvarları ile ikinci kat tonozlarını taşıyan temellerin arasına yerleştirilmiştir. Kazıda ele geçen bronz zıvanalı blok taş sayesinde, iki oturma birimi arasında bir parapet veya parmaklık olduğu düşünülmektedir[45].
Yapının kuzey ucunda yarım dairesel dönüş yapan sphendone temelleri, arenanın uzandığı zeminden yaklaşık 1,50 m daha yüksektedir. Alanda podyum temelleri ve 13, 14, 15 ve 16 numaralı merdivenler sphendonenin tam dönüşünü vermektedir. Bu kısımdaki temeller, planlama ve boyut olarak çeşitlilik göstermektedir. Sphendonenin dönüşü, arenanın bu kısmında, 71 m çapında dairesel bir alan oluşturmaktadır (Resim 16). Orijinal plandaki bütün diğer elemanların sphendone dönüşüne göre kavislendirilmesi gerektiğinden boyutlarda değişimler olmuştur. Sphendonenin tam orta kısmında, 14. ve 15. merdivenlerin arasında üç gözlü veya üç kemerli kapı temelleri yer almaktadır[46].
Kazı raporlarına göre 12. ve 13. merdivenin arasında, merdivenlerin doğusuna doğru maenianum secunduma denk düşen yerdeki dikdörtgen temel 4,15 x3,15 m ölçülerinde ve 1,10 m yüksekliğindedir. Onun önündeki kısa bir dikdörtgen bölme 3,85 m uzunluğunda ve 3,15 m genişliğinde olup beton ve moloz dolgudan oluşan temeli ise burada özel bir tribüne[47] düzenlemesinin olabileceğini düşündürmüştür[48]. Ancak caveanın tam da sphendoneye dönüş yaptığı bu kısımda özel tribüne olabilecek bilinen bir örnek yoktur.
Bugün bir evin bahçesinde, toprak altında olan sphendoneye ve kapıya ait temellerin boyutları, 1932-1935 yılı raporları ve yeni dönem kazılarından elde edilen verilere göre tanımlanmıştır[49]. Buradaki dönüşün oluşturduğu kavise göre değişkenlik gösteren sphendone temelleri, yapının uzun yanlarındaki temellere göre farklıdır. Podyumun genişliği 3 m’dir ve tonozların altındaki dikdörtgen bölmelere ait dönen duvarların genişliği 2,20 m ile 2,90 m arasında değişmektedir. Dikdörtgen bölmelerin ilk serisi 5,20x2,80 m, ikinci serisi 7,50x3,40 m, ambulacrum’un temel genişliği 2,40 m olup hipodromun dış duvarlarının genişliği 2,50 m ile 3 m arasındadır. Podyum temelinin derinliği 2,15 m’den fazladır. 14. ve 15. merdivenler arasında yer alan üç ince uzun bölmeyi kesen cavea ve ambulacrum temellerinin olmayışı, burada hipodromdan kuzeyde dışa doğru açılan bir kapının varlığını kanıtlamaktadır (Resim 16). Hipodromdan, yarışın bitiminde arenayı terk eden yarışçıların kullandığı kapının kemerlerinin oturduğu temeller arasında üç bölüm bulunmakta; ortadaki arenanın uzun aksı üzerinde dışarı açılan kısımda 3,95 m, arenaya giriş yapılan yerde 3,50 m genişliğindedir. Bunun iki yanındaki açıklıklar ise dışta 3,30 m ve arenaya giriş yapılan yerde ise 2,80 m genişliktedir. Bu üç bölme, areanadan dışarı açılan yollar olup üzeri kesme blok taş işçiliğinde tonozlu geçitleri ile Porta Triumphalis olarak tanımlanmıştır[50].
Tonozlu geçitlerin yollarında ,kırık kireç taşları sıkı bir şekilde yerleştirilip üzeri kireçle kaplanmıştır ve yolların yüzeyinde gevşek kırmızı kum mevcuttur. Yol yüzeyinin altında, yol yatağında bulunan MS 4. yüzyıla ait çanak çömlek parçaları ve bir sikke buluntusuna göre[51] bu geçitlerin Konstantin veya belki biraz daha geç döneme dek kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kırık kireç taşı, kireç katmanı ve en üstü gevşek kırmızı toprakla kaplı bu yol, kireç taşı bloklardan yapılmış daha erken evreye ait başka bir yol üzerinde uzanmaktadır. Blok taşların altında bulunan Geç Helenistik çanak çömlek parçaları[52], sphendonedeki yol düzenlemesinin Helenistik Dönem’e uzandığını ve yapının Roma öncesine dayanan tarihine dair önemli veriler sağladığını göstermektedir.
Porta Triumphalisin üst yapısının taş işçiliği yok olmuş fakat 15. merdivenin betonu içinde hâlâ korunan batı kemer ayaklarının blok izleri mevcuttur. Burada da dış duvarın günümüze ulaşan sıralarındaki bloklar gibi porta triumphalisin duvarlarının da emplekton teknikte, yüzeyleri ince dişlendirilmiş ve etrafı düzeltilenmiş blok taşlardan inşa edildiği anlaşılmaktadır[53]. Kireç taşından yapılmış blok taşın ölçüleri 1,35x1,03x0,28 m’dir ve taşın alt yüzünde bronz bağlantı demiri bulunmaktadır[54]. Bu blok taşın, Porta Triumphalis’in hemen doğusunda, maenianum primumdan podyumu ayıran koruyucu duvara ait olması muhtemeldir. 15 no.lu merdivenin önünde ambulacrum’a ait birkaç blok taş in situ olarak ele geçmiştir[55]. Porta Triumphalis’ in açıldığı 10,5 m genişliğinde doğu-batı yönlü yol ve doğuya yönelmiş birden fazla pişmiş toprak künk hattı tanımlanmıştır[56].
Carceres
Yapının güney tarafında, yarışların başlangıç kapılarının yer aldığı carceres bölümü kısmen kazılmış, sadece temellerinin bir kısmı açığa çıkarılabilmiştir. Carceres temellerinin bulunduğu kısım bugün modern mezarlık altında kaldığından 1932-1935 yılı kazı raporlarına göre değerlendirilmiştir[57]. Yapının güneyini boylu boyunca hafif kavis yaparak geçen temellerin kalınlığı 6 m’dir. Bu denli sağlam ve ağır bir konstrüksiyon uygulanması, alanın zemin statiği ile ilişkili olmalıdır. Temelin iç çekirdeği opus caementiciumun, dış ve iç yüzleri 0,50x0,60x0,90 m boyutlarındaki kesme blok taşlarla kaplanmıştır[58] (Resim 11). Buradaki blok taşların büyük kısmı, muhtemelen yeniden inşa faaliyetlerinde kullanılmak üzere başka yerden alınmıştır. Temelin üzerindeki konstrüksiyon ile ilgili herhangi bir düzenleme izi günümüze ulaşmadığından nasıl bir düzenleme içerdiği bilinmemektedir. Son kazı çalışmalarında, kapılara ait olabilecek mermer kabartmalı bir söve parçasının bulunması, kapı düzenlemesinin varlığına dair önemli ipucu sağlamıştır[59]. Temelin tüm uzunluğu değerlendirildiğinde burada her bir dört atlı arabanın sığabileceği bir başlangıç kompartımanı alacak şekilde en fazla on iki bölme ile merkezde daha geniş bir kapı açıklığı bulunmuş olmalıdır[60]. Carceresin her iki ucunun güney cephesinden hafif dışa doğru çıkıntı yapması, buralarda kulelerin olduğunu göstermektedir (Resim 11, 13). Her bir kuleye ait, sadece kuzey yönündeki kemer izleri mevcut olup bunların Maxentius Circusu’nda görüldüğü gibi muhtemelen bir giriş olduğu öne sürülmüştür[61]. Kulelerin yüksekliği, cavea
Euripus (Spina)
Arenada kuzey-güney doğrultusunda uzanan strüktür euripus (spina) hem yarış alanını ikiye bölen hem de üzerinde heykel, sunak, dikilitaş, havuz, çeşme gibi su ile ilgili düzenlemeler içeren bir kamusal prestij platformu olarak işlev görmektedir[65]. Yarış pisti arenayı uzunlamasına eşit olarak bölen euripus, kısmen kazılmış meta prima ve meta secunda kısımları ortaya çıkarılmış olup toplam uzunluğu 283 m’dir. İlk kazı döneminde kısmen açığa çıkarılan euripus zaman içinde tekrar toprak altında kalmıştır.
2016 ve 2017 yılı kazı çalışmalarında euripusun kuzey uç kısmı olan meta prima tekrar açığa çıkarılıp tanımlanmıştır. Buna göre kuzey-güney doğrultusunda uzanan euripus platformu, opus caementicum tekniği ile inşa edilmiş maksimum 6,70 m enindedir. Bu platformu atık su kanalı çevrelemekte olup kanal ile birlikte platformun toplam genişliği 8,30 m’dir (Resim 12). Platformun moloz, dere taşı ve Roma betonu ile inşa edilen opus caementicium çekirdek kısmının dış yüzleri, tek sıra hâlinde ortalama 0,40-0,50x020-30 m boyutlarındaki kesme kireç taşı bloklar ile kaplıdır. Platformun dış kenarlarında bazı kısımlarda görülen, tuğla ve harçlı geç dönem tamiratı, bu alanlardaki tahribatı yansıtmaktadır. Euripus podyum temelinin iki uzun yanı boyunca atık su kanalları platformdan daha aşağı kotta uzanmakta, kuzey ve güney uçta dönüş yapmaktadır. Su kanalının tabanı tuğlalarla kaplanmış ve kuzey uçta pişmiş toprak su kanallarına bitişmektedir[66].
Euripus platformunun doğu kenarında, doğudan gelen pişmiş toprak su kanalı platforma bağlanmaktadır. Platformun doğu ve batı kenarlarında, dört noktada belirlenen, sifon düzenlemeleri olarak tanımlanan düzenekler, platformun üzerine su taşıma ve tahliye amaçlı olarak uygulanmıştır (Resim 14-15). Euripus platformu üzerinde şimdi mevcut olmayan ancak izleri görülen çeşitli üst düzenleme izleri, su ile ilgili birtakım uygulamalara işaret etmektedir.
Euripusun platform ve atık su kanalları ile birlikte tüm genişliği ortalama 8,30-8,40 m, kuzey uçta ise genişliği 7 m’ye düşmektedir. Bu durum euripusun, güneyde carcerese yakın kısmında daha geniş olduğunu, kuzey uca doğru daraldığını göstermektedir[67]. Euripus, yapının eksenine 2° sapma ile orantılı olarak yerleştirilmiş olup euripus ile cavea arasındaki genişlik güneyde 37 m, kuzeyde 35 m’dir[68]. Güney tarafın geniş tutulmasının nedeni; yarışın güneyden başlaması, 12 atlı arabanın yarış çizgisinden arenaya girişi ve dağılımı ile ilişkili olmalıdır[69]. Euripusun kuzey ucu meta prima ve güney ucu meta secunda, yarım daire biçimindedir. Kazı raporuna göre moloz ve beton dolgulu euripus platform temelinin altında, daha erken döneme ait temel izleri[70] ve kurşundan tabellae defixionum lanetleme yazıları içeren kurşun levhalar ele geçmiştir[71]. Oldukça kısa verilen kazı raporunda euripus platform temelinin üzerinde ne tür düzenleme olduğu bilinmemektedir. Arkeolojik veriler, platform üzerinde en azından su ile ilgili yapılar olabileceğini göstermektedir. Ayrıca burada bir obelisk olduğu antik kaynaklarda belirtilmektedir[72]. 1933 yılı kazı döneminde, Circusta bir Athena başı bulunmuştur[73]. Roma Dönemi hipodrom ve circuslarında euripus, yarış alanı olan arenayı ikiye bölen bir mimari eleman olmasının yanı sıra yapının en süslü kısmıdır. Üzerine çok sayıda anıt ve heykeller yerleştirilen bu platformlarda, obelisk gibi anıt sütunlar da yer almaktadır[74]. İmparatorluğun propagandasının yapıldığı bu platformlar, imparatorluk ailesi ve kültler ile ilgili heykellerle süslenmiştir[75]. Antiokheia Hipodromunda, antik kayıtlarda geçen obelisk ve kırık hâlde ele geçen Athena başı dışında herhangi bir heykel veya süsleyici eleman şu ana kadar bulunmamıştır. Antiokheia Hipodromunun kendine özgü süsleyici elemanı olan su ile ilgili havuzlar ve/veya fıskiye, çeşme benzeri düzenlemeler içerdiği, heykellerle süslendiği ve bir obeliski olduğu söylenebilmektedir.
Yapının doğu yanı boyunca, günümüzde modern cadde kaplaması ile kapatılmış kuzey-güney yönde 9,50 m genişliğinde bir yol uzanmaktadır[76]. Kazı raporuna göre yolun kaplama taşları devşirme malzeme olup yaklaşık 1 m kalınlıktaki beton ve moloz dolgulu, hafif dışbükey yatak üzerine serpilmiş çimento içine yerleştirilmiştir[77]. Sokağın her iki tarafında, tabanı tuğla kaplı atık su kanalı güneye doğru uzanmaktadır[78]. Hava fotoğrafında, hipodrom boyunca, kuzeygüney yönünde uzanan caddenin tam boyutları görülebilmektedir (Resim 3). Olasılıkla cadde, antik dönemde güneyden merkeze doğru devam etmekte ve hipodromun güneyinden, sağ tarafa A evinin[79] bulunduğu doğu-batı caddesine geçmekteydi. Hipodromun, kuzey, doğu ve batı yanlarında yol ile sınırlanan bir alana yerleştiği, kentte ızgara plan esasına dikkat eden bir yerleşim planı uyguladığı söylenebilmektedir.
Tarihleme Önerisi
Hipodrom’un kuzeybatısında yürütülen kazı çalışmalarında temellerin üzerinde 4 kullanım ve inşa evresi tanımlanmıştır. İlk değerlendirme sonuçlarına göre günümüz zemini tarım toprağının hemen altında yer alan I. Evre, dolgu tabakasıyla birlikte geç dönem konutlarının varlığını yansıtmaktadır. Bu evreye ait arkeolojik malzeme; sikke, metal, cam, seramik parçalar ve günlük kullanım kaplarına ait parçalar olup bu mimari katmanın MS 5-7. yüzyıllar civarına ait bir konut yerleşimini göstermektedir[80]. Bu evrede 2015 yılında,103 adet sikkeden oluşan buluntu topluluğu ele geçirilmiş olup sikkeler MS 4. yüzyıla tarihlendirilmiştir[81]. İlk evrenin daha altında tanımlanan II. Evre’de, yıkım ve yangın izlerinin üzerinde taban kalıntıları tanımlanmıştır. II. Evre kısa süreli bir evre olup III. Evre’nin yoğun kül katmanının üzerindedir. III. Evre, özellikle odacık olarak tanımlanan boşluklu alanda yaklaşık 20 cm’yi bulan kül katmanı kalıntısı ile tanımlanmıştır. IV. Evre ise opus caementicium temel kalıntılarının olduğu evredir. Kuzeybatıda ortaya çıkarılan, düzgün kesme taş bloklardan oluşan emplekton duvar kalıntıları ve temeller bu evreye aittir. Bu tabakada ele geçen sikkelerin en erkeni Traianus (114-117 baskılı), en geç olanı ise Diocletianus sikkesidir (293-295 baskılı). Hipodrom’un ikinci inşa evresi için en geç tarih, son kullanım tarihi olarak MS 4. yüzyıl başları görünmektedir. Yangın tabakası ile büyük ölçüde tahribata uğrayan Hipodrom’un bulunduğu alanda, yangın tabakasının üzerinde ve Hipodrom’un temelleri üzerinde bulunan bazı blok taşları da birlikte kullanılarak veya kırık blok taşlar kullanılarak konut yerleşimi başlamaktadır. Bu durum, Hipodrom’un bu kısmının en azından MS 5. yüzyıldan sonra kullanılmadığını açıkça göstermektedir. V. Evre ise hipodromun inşasından öncesine veya inşa sürecine aittir. Hipodrom temelleri arasındaki odacıklardan birinde, bir insan iskeleti ile birlikte Helenistik Dönem’e ait bir sikke bulunmuş olup bu evre bu tarih ile tanımlanmaktadır[82].
1934 kazı sonuçlarına göre yapının temellerinin üst seviyesinin altında, bozulmamış tabakadan gelen MÖ 4. yüzyıldan MÖ 2. yüzyıla kadar tarihlendirilen sikkeler, aynı tabakadan gelen Helenistik Dönem’e ait çanak çömlek parçaları; temellerin beton ve dere taşlı dokusu içine karışmış VI. Antiokhus Dionysos (MÖ 144-142) sikkesi, yapının korunagelmiş taş işçiliği ve kazı buluntuları MÖ 2. yüzyılı vermektedir. Antik yazar Malalas, Romalı Quintus Marcianus Rex’ in MÖ 67’de Antiokheia’ yı ziyareti sırasında yeni bir hipodromdan bahseder. Malalas, …Quintius Marcianus çeşitli gösterileri seyretti ve hayranlıkla oradan ayrıldı. Romalıların kralı Quintus Marcianus, Antakya’da hüküm süren Makedonyalı Philip Barypous’u ziyaret etmek ve Romalılarla anlaşmak için Suriye’deki Antakya’ya geldiğinde, bu eski hipodromun ve eski sarayın inşaat işlerini masrafları kendisine ait olmak üzere yapmıştı…[83] demektedir. Bu kayda göre çeşitli oyunların oynandığı zaten bir hipodrom yapısı vardır ve muhtemelen onarılması ya da yeniden yaptırılması için Q. Marcianus Rex kendi bütçesinden para aktarmıştır.
Çanak çömlekler ve emplekton duvarların inşası ile çağdaş olan dolgudan ele geçen kandile göre duvarlar, MÖ 150 ve 100 yılları arasına tarihlendirilmiştir[84]. Antiokheia Hipodromu üst yapısının birçok onarım ve restorasyon geçirmiş olduğu, yapının 0,70-0,90 m seviyesinden itibaren yükseltildiği ve tamamen yeniden inşasının MS 4. yüzyılda gerçekleştiği ileri sürülür. Bu süreçte yeni bir beton harç tabakasının tüm temeller üzerine yerleştirildiği, yeni bir kolonadın yapının doğu tarafına eklendiği, yapının doğusundan bir yolun geçirildiği belirtilmektedir[859. Hipodromun MÖ 1. yüzyıl ortalarında inşa edildiği önermesine Humphrey karşı çıkmakta ve anıtsal hipodromun MS 1. yüzyıl sonu veya 2. yüzyılın ilk yarısı içinde inşa edilmiş olduğunu ileri sürmektedir[86]. Hipodromun planlanmasında çağdaşı Circus Maximus etkisi olduğunu ve ona göre modellendiğini söyler. Traianus’un MS 115 depremi sırasında Hipodroma sığınmış olması ve depremden sonra başlattığı büyük imar faaliyeti sırasında, depremde yıkılmış olduğu düşünülen hipodromun yerine bugün kalıntıları mevcut olan anıtsal hipodrom muhtemelen bu tarihten sonra yapılmıştır (Resim 17)[87]. Euripus platformunun üzerindeki su ile ilgili düzenlemeler muhtemelen bu inşa evresine aittir. Euripus platformu üzerinde fıskiye, çeşme veya havuzlar ile ilgili düzenlemeler mozaik tasvirlerinden bilinmektedir[88].
Euripus platformunun üzerindeki yeniden inşa-tamirat izleri ile hipodromun kuzeybatısındaki arkeolojik veriler, MS 4. yüzyılda yeniden inşa veya restorasyon geçirdiğini doğrular niteliktedir. Eski hipodrom olarak adlandırılan hipodrom, MS 458 depreminde Ada mevkiinde bulunan tüm yapılar gibi tamamen yıkılmıştır[89]. Yazılı bir kaynakta ise euripus üzerindeki obeliskin 526 yılı depreminde düştüğü belirtilir[90]. Procopius, 540 yılında Antiokheia’ya yapılan Sasani saldırılarında, hipodromun bulunduğu yerde kenti savunmak için büyük savaş verildiğinden bahseder[91].
Sonuç olarak mevcut planına göre; yapı; kuzey-güney aksı üzerinde, kuzeyde sphendone, güneyde carceres ve yapıyı U biçiminde kuşatan iki katlı cavea ile iç kısımda arenayı bölen euripus birimlerinden oluşmaktadır. Yapının iki katlı caveası dıştan içe doğru, dış yüzde kemerlitonozlu duvarlar ile desteklenmekte, içte ise ağır podyum duvarı ile sınırlanmaktadır. Yapının dıştan dışa tüm ölçüleri 513x115 m’dir. Yapının arenası 492,5 m uzunlukta, genişliği en dar yer olan kapıların önünde 70 m, orta kısımda ise 75 m arasında değişmektedir. Euripus uzunluğu 283 m, genişliği 8,3-8,4 m arasındadır. Yapının temellerinin tamamı, merdivenleri ve oturma sıralarını taşıyan kemerleri opus caementicium iç dokusu, kesme blok taşlarla kaplanmıştır. Kuzeyde sphendonenin olduğu yerde üç kemerli kapı porta triumphalis yer almaktadır. Yapının güney tarafında carceres kavisinin iki ucunda, iki kule ve iki kapı porta pompae yer almaktadır. Yapının doğu tarafında merdivenler mevcut iken batı tarafında merdiven kalıntısı şimdiye dek tanımlanmamış olup burada ne tür bir düzenleme olduğu henüz bilinmemektedir. Antiokheia’da her dört yılda bir yapılan yerel olimpiyat oyunları MS 4. yüzyıla kadar imparatorluk destekleri ile düzenlenmiştir[92]. Bu oyunlar içinde atlı araba yarışları en popüler yarış olmuştur. Zaman zaman bu oyunlar isyanlarla kesintiye uğrayarak yasaklanmıştır. Hipodromda düzenlenen bu oyunlar; deprem, yasaklamalar, yıkım ve yangın gibi olumsuzluklara rağmen 6. yüzyıla kadar aralıklarla devam ederek sportif faaliyetlerin ve sosyal hayatın merkezi olmuştur. 2022 yılı kazılarında ortaya çıkarılan Hipodromun güneybatısındaki sosyal ve eğlence mekânlarına ait kalıntılar ile ele geçen arkeolojik malzeme bunu desteklemektedir[93]. Hemen doğusundaki aynı inşa tekniğini yansıtan anıtsal podyumlu tapınaktan (113x75 m) 160 m’lik mesafededir (Resim 2). Aynı dönemde planlanmış bu iki kamusal yapı, kentin en parlak olduğu dönemin yapıları olarak birlikte planlanmışlardır.
Mevcut hipodrom ve Helenistik Dönem ilişkisi, ele geçen buluntular dışında kesin olarak söylenemese de hipodromun Helenistik Dönem’deki varlığı antik kaynaklardan bilinmektedir. Kazı çalışmalarında mevcut temellerin altında bir yapının varlığına dair veri ele geçmemiştir. Yapının bu hâliyle MS 2. yüzyılın ikinci yarısından daha erkene tarihlendirilmesi için arkeolojik veriler yeterli değildir.
Yeni dönem kazı çalışmalarında Geç Helenistik Dönem çanak çömlek ve sikke buluntular ele geçmişse de mimari olarak bunu destekleyecek bir veri henüz elimizde yoktur. Hipodrom kuzeybatı temel üzerinde ele geçen Traianus sikkeleri, bu bağlamda yapının en azından bu tarihte inşa edildiğini veya inşasının başlamış olduğu önermemizi doğru kılmaktadır.
Hipodrom temelleri üzerinde yer alan konut temellerinin altında ele geçen sikkelerin ve seramik buluntularının ağırlıkla MS 3-4. yüzyıllara ait olduğu görülmektedir. Geç dönem yapılaşmasının altından ele geçen MS 4. yüzyıla ait sikke grubunun, yıkıntı ve yangın tabakasının altından çıkmış olması hipodromun 4. yüzyılda geçirdiği tahribatı desteklemektedir. Bu tahribatın ardından yapı yeniden inşa ve tamirat görerek kullanılmaya devam etmiştir. Hipodromun MS 6. yüzyıla kadar at yarışları için kullanıldığı antik kaynaklardan anlaşılmaktadır[94]. Yapı MS 4.yüzyılda esaslı bir onarımdan geçirilmiş, muhtemelen doğu caveadaki merdivenler ve doğu cavea temelleri ile euripus platformu üzerindeki gevşek çimento harçlı ve moloz taşlı üst katman, bu döneme ait olmalıdır.
Yeni dönem kazı çalışmalarında hipodromun batı tarafında, hipodrom temelleri üzerine oturan, en erken MS 4. yüzyıldan ve ağırlıklı olarak MS 5. yüzyıldan itibaren konutların inşa edilmiş olması, hipodromda MS 5. yüzyıldan itibaren büyük onarım faaliyetlerinin olmadığını, mevcut hâli ile kullanılmış olabileceğini düşündürmektedir. Yazılı kaynaklarda belirtilen 458 yılındaki depremde[95] ve 526-528 yıllarında yaşanan depremlerde[96], hipodromun tamamen kullanım dışı kalmış olması arkeolojik verilerle de örtüşmektedir. MS 458 yılındaki depremin ardından yapının zayıf ve kalitesiz işçilikli tamirat izleri, hipodromun restorasyonu için fazla gayret sarf edilmediğini, yapının geçici tamiratlarla kullanılmaya devam edildiğini göstermektedir.
Yapının kullanım dışı kaldığı tarih kesin olarak bilinmemekle birlikte, hipodromun MS 5. yüzyılda konutların inşası ile en azından bu dönemde muhtemelen mevcut hâli ile işlev gören, at yarışı yapılan alan olduğu; tahribatın ardından mimari bir anıt olarak yeniden inşa edilmediği söylenebilir. At yarışları, MS 540’ta yaşanan Sasani işgalinden sonra bir süre daha devam etmiş ve en son MS 610 yılında tamamen sona ermiştir. Kentin en yıkıcı depremleri MS 526 ve 528 yıllarında yaşanmış olup bu depremlerde tahrip olan hipodromun olduğu hâliyle bırakıldığı, hipodroma ait mimari malzemenin buradan taşınarak Justinian Dönemi’ndeki imar faaliyetlerinde ve sonrasında kullanıldığı[97] çok az ele geçen kesme blok taşlara karşın taşınamayacak malzeme olan opus caementicium temeller ve merdiven kalıntılarına dayanılarak önerilebilir.
EKLER

